Prof. Dr. Âdem APAK
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Sözlükte bir şeyi ona ait olmayan yere koymak anlamındaki zulüm din, ahlak, hukuk gibi alanlarda terim olarak belirlenmiş sınırları çiğneme, haddi aşma, haktan batıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık, bilhassa da güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama gibi anlamlarda kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de iki yüzden fazla yerde zulüm kavramı küfür, şirk veya Allah’ın hükümlerini çiğneme, günah işleme, yirmiyi aşkın ayette beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma anlamında kullanılmıştır. Yetmişten fazla ayette Allah’ın hiç kimseye hiçbir şekilde zulmetmeyeceği, insanların dünyada uğradıkları zararların ve ahirette uğrayacakları cezaların kendi kötülüklerinin karşılığı olduğu, inkârcıların ve kötülük işleyenlerin sonuçta kendilerine zulmettikleri belirtilir. (Mustafa Çağrıcı, Zulüm, DİA, XLIV, 510-511.)

İlahi vahyi insanlara ulaştırmakla görevli olan davet elçileri peygamberlerin en önemli sorumluluklarından birisi de yeryüzünde zulmü önlemek adına zalimlerle mücadele etmektir. Kur’an’da da ifadesini bulduğu üzere Allah’a karşı gerçekleşen zulmün en büyüğü şirk iken (Lokman, 31/13.), Allah’ın kullarına karşı yapılan zulüm ise en geniş anlamıyla insanlara karşı hak tanımaz bir şekilde hareket etmektir. Allah elçilerinin görevi hem tevhide çağırıp şirke karşı mücadele etmek, hem de insanlar arasındaki adaletsizliği ortadan kaldırmaktır. Bu mücadeleyi Kur’an-ı Kerim’in şehadetiyle yerine getiren peygamberlerden birisi de Hz. Musa’dır.

Hz. Musa, hem Yahudilik ve Hristiyanlığa hem de İslam’a göre büyük bir peygamber ve İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtaran bir liderdir. O aynı zamanda gerek Kur’an-ı Kerim, gerekse hadislerde geçmiş peygamberler arasında kendisinden en çok söz edilen peygamberdir. Nitekim Kur’an’da onun dünyaya gelişi, saraya girişi, ardından Medyen’e gidişi, peygamber olarak seçilişi, İsrailoğullarını kurtarmak için Firavun’a gönderilişi, Firavun ile mücadelesi ve İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarışı, Sînâ’da ilahi emirleri alışı, çöldeki olaylar ve İsrailoğullarına rehberlik edişi teferruatıyla anlatılmaktadır: “Hatırlayın ki sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı”. (Bakara, 2/49.)

Hz. Musa dünyaya geldiğinde annesine çocuğunu emzirmesi, endişelendiği takdirde onu bir sandığa koyarak nehre bırakması ve kaygılanmaması bildirilerek; oğlunun kendisine geri getirileceği ve ileride peygamber olacağı müjdelenir: “Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik: ‘Musa’yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil’e) bırak; deniz onu kıyıya atsın da benim düşmanım ve onun düşmanı olan biri onu alsın.’ (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim. Hani, kız kardeşin gidip ‘Ona bakacak birini size bulayım mı?’ diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!” (Taha, 20/38-40.)

Yine Kur’an’da Hz. Musa’nın kaza ile bir Mısırlıyı öldürmesi olayı ve ardından Mısır’dan çıkışıyla ilgili başından geçenler, nihayet Medyen’de yaşadıkları da zikredilir: “Musa şehirde iken biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle dövüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu. (Bunun üzerine:) ‘Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman.’ dedi. Musa: ‘Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim (başıma iş açtım). Beni bağışla dedi.’ Allah da onu bağışladı. Çünkü çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak O’dur. Musa: ‘Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere andolsun ki artık suçlulara (ve suça itenlere) asla arka çıkmayacağım.’ dedi. Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona (yardım isteyene) dedi ki: ‘Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!’ Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o adam dedi ki: ‘Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun? Demek, düzelticilerden olmak istemiyor da bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!’ Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: ‘Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.’ dedi. Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. ‘Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar.’ dedi. Medyen’e doğru yöneldiğinde: ‘Umarım, Rabbim beni doğru yola iletir.’ dedi. Musa, Medyen suyuna varınca orada (hayvanlarını) sulayan birçok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: ‘Derdiniz nedir?’ dedi. Şöyle cevap verdiler: ‘Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.’ Bunun üzerine Musa, onların yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: ‘Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım.’ dedi. Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: ‘Babam, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor.’ dedi. Musa, ona (Hz. Şuayb’a) gelip başından geçeni anlatınca o: ‘Korkma, o zalim kavimden kurtuldun.’ dedi. (Şuayb’ın) iki kızından biri: ‘Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır.’ dedi. (Şuayb) dedi ki: ‘Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.’ Musa şöyle cevap verdi: ‘Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir.’” (Kasas, 28/15-28.)

Hz. Musa, süresini tamamlayınca ailesiyle birlikte Medyen’den ayrılır. Nihayet Tûr civarına geldiğinde dağda ateş görür. Yolu soracak birini bulmak veya bir ateş parçası almak için yaklaştığında vadinin sağ yamacından gelen bir sesle kendisine peygamber olarak seçildiği bildirilir; delil olarak da asa ve beyaz el (yed-i beyzâ) mucizeleri verilir. Mezkûr iki mucize, Firavun ve adamlarına karşı Musa’nın haklı ve yetkili olduğunu göstermek üzere Allah tarafından verilmiş iki delildir: “Ve ‘asanı at!’ (denildi). Musa (attığı) asayı yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. ‘Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın.’ (buyuruldu). ‘Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.’ (diye seslenildi).” (Kasas, 28/31-32.)

Hz. Musa İsrailoğullarını kurtarmak üzere Firavun’a gitmekle görevlendirilir. Firavun’a, Allah’ın elçisi olduğunu söyleyip kendisine inanması için ona asa ve beyaz el mucizelerini gösterir. Bunun üzerine Firavun Mısır’ın önde gelen sihirbazlarını toplar. Sonunda Musa’nın asası sihirbazların oyuncaklarını yutar. Aciz kalan sihirbazlar Musa’ya iman edince Firavun tarafından cezalandırılırlar: “Musa dedi ki: ‘Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık bir delil getirdim; artık İsrailoğullarını benimle bırak!’ (Firavun) dedi ki: ‘Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım.’ Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi! Ve elini (cebinden) çıkardı. Birdenbire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi. Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: ‘Bu çok bilgili bir sihirbazdır. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?’ Dediler ki: ‘Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla. Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.’ Sihirbazlar Firavun’a geldi ve: ‘Eğer üstün gelen biz olursak bize kesin bir mükâfat var mı?’ dediler. (Firavun): ‘Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız.’ dedi. (Sihirbazlar), ‘Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım?’ dediler. ‘Siz atın.’ dedi. Onlar atınca insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler. Biz de Musa’ya, ‘Asanı at!’ diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor. Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti. İşte Firavun ve kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler. Sihirbazlar ise secdeye kapandılar. ‘Âlemlerin Rabbine iman ettik.’ dediler. ‘Musa’nın ve Harun’un Rabb’ine.’ dediler. Firavun dedi ki: ‘Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz! Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!’ Onlar da: ‘Biz zaten Rabbimize döneceğiz.’ dediler. Sen sadece Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al.’ dediler.” (Araf, 7/104-126.)

Bir gece vakti Musa’ya yola çıkması emredilir, Firavun ve adamları da onların peşine düşer. Musa asası ile denize vurur ve deniz yarılır. İsrailoğulları denizi geçer ancak Firavun ile askerleri boğulur: “Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun’un taraftarlarını da siz bakıp dururken denizde boğduk.” (Bakara, 2/50.) “Biz de ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk.” (Araf, 7/136.)

Allah’ın tevhidi ikame etmek ve yeryüzündeki zulmü ortadan kaldırmak için gönderdiği son elçi Hz. Peygamber (s.a.s.) ümmetine “Allah’ım! Fakirlikten, kıtlıktan, zillete düşmekten, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.” (Müsned, II, 540.) şeklinde dua etmeyi öğütlemiş, kendisi de “Sakın zulmetmeyin ve kendinize zulmettirmeyin.” tavsiyesinde bulunmuş, bu ifadesinin önemine binaen üç defa tekrarlamıştır. (Müsned, V, 72.) (Bu konuda: Ömer Faruk Harman, Musa, DİA, XXXI, 207-213. Ayrıca: Cağfer Karadaş, Hidayet Rehberleri Peygamberler, Bursa 2013, s. 95-102.)

Editör: Mehmet Çalışkan