Prof. Dr. Âdem APAK
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Sözlükte “bir şeyi anmak, hatırlamak” anlamındaki zikir kelimesi dinî literatürde “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten kurtuluş” anlamında kullanılır. Kur’an’da birçok ayette geçen zikir, terim anlamıyla Allah’ı dille hamd, tesbih ve tekbir şekliyle övmek; O’nun nimetlerini anmak, kendisine verilen nimetleri hissetmek ve tefekkür etmek; kulluğun gereklerini akıl, beden ve mal ile yerine getirmek; ibadet edip dua ve istiğfarda bulunmak gibi anlamlara gelir. Diğer taraftan Müslümanlara Allah’a gönülden yakararak alçak sesle sabah akşam çokça zikir ve tesbih etmesi emredilmiştir. Üstelik Allah’ı zikretmenin her şeyin üstünde olduğu da vurgulanmıştır: “Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (Ahzab, 33/41-42.); “(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45.)

Dua ise Allah’a yakarma, istek ve ihtiyaçlarını arz ederek O’nun lütfunu dileme, davet etme, ibadet etme, yardıma çağırma, hâlini arz etme, Allah’ın birliğini tanıma anlamlarında kullanılmıştır. Kur’an’da kulların değerinin de Allah’a kulluklarıyla ve dualarıyla doğrudan ilgili olduğu hususu beyan edilmiştir: “(Resulüm!) De ki: ‘(Kulluk ve) yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resul’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!’” (Furkan, 25/77.)

Allah’ın yeryüzüne hidayet rehberi olarak gönderdiği peygamberler bütün yönleriyle seçilmiş ve kavimleri için örnek ahlaki hususiyetlerle nimetlendirilmiş olmakla birlikte onlardan bir kısmının diğerlerinden farklı ve öne çıkan özellikleri de olmuştur. İşte bu ilahi elçilerden Hz. Yunus Kur’an’da da ifadesini bulduğu üzere Allah’ı zikir ve tesbih yönüyle tebarüz etmiştir. 

Yunus peygamber hakkında Kur’an’ın farklı surelerinde atıflar bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in onuncu suresi onun adını taşımaktadır. Nitekim bu surede kendilerine azap geleceği bildirilince iman etmeleri sayesinde azaptan kurtulan yegâne kavmin Yunus kavmi olduğu beyan edilmiştir: “Keşke (o helâk edilen beldelerden) bir belde halkı iman edip de imanı kendisine yarar sağlasaydı! Ama Yunus’un kavmi hariç. Nitekim onlar iman edince dünya hayatındaki zillet azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerine belirli bir süreye kadar yaşama imkânı vermiştik.” (Yunus, 10/98.)

Başka surelerde ise Allah tarafından bir elçilik vazifesini üstlenen Yunus peygamber doğru yola sevk edilenlerden, âlemlere üstün kılınanlar arasında ve salihler içinde sayılmıştır: “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, esbâta (torunlara), İsa’ya, Eyyûb’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik.” (Nisa, 4/163.); “İsmail, Elyesa, Yunus ve Lût’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık”. (Enam, 6/86.); “Sen Rabbinin hükmüne sabret; balığın yuttuğu (Yunus) gibi olma. Hani o, öfkeli bir hâlde bağırıp çağırmıştı. Rabbinin lütfu imdadına yetişmeseydi o mutlaka kınanmayı hak etmiş olarak ıssız bir sahaya atılacaktı. Fakat Rabbi onu seçip salihlerden eyledi.” (Kalem, 68/48-50.) 

Kur’an-ı Kerim’e göre Allah’ın elçilerinden biri olan Yunus (a.s.) kavmi kendisine inanmayınca öfkeyle onlardan uzaklaşmış (Enbiya, 21/87.), ardından yüklü bir gemiye binmiş geminin batma tehlikesi ortaya çıkınca da çekilen kura neticesinde denize atılmış ve kendisini bir balık yutmuştur. 

“Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı. Gemide olanlarla karşılıklı kura çektiler de kaybedenlerden oldu. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.” (Saffat, 37/139-142.) 
O, balığın içinde bir zaman hayatını sürdürürken Allah’a dua edip tesbihte bulunmuş, Allah kendisine sığınan, dua ve niyazda bulunan peygamberinin duasını kabul etmiş, rahmetiyle onu bulunduğu yerden kurtarmıştır: “Zünnun’u da (Yunus’u da zikret). O öfkeli bir hâlde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: ‘Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!’ diye niyaz etti. Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.” (Enbiya, 21/87-88.)

Tefsir kaynaklarına göre Zünnun, Hz. Yunus’un lakabı olup “balık sahibi” anlamına gelir. Ona bu lakap, kendisini balık yuttuğu için verilmiştir. Yunus peygamber uzun bir süre kavmini dine davet etmiş fakat inandıramayacağına kanaat getirerek öfkeli bir hâlde, onlara isabet edecek bir musibetten kendisini kurtarmak için onları terk edip gitmişti. Başka bir rivayete göre kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş ancak onlar tövbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemişti. Onların imana geldiklerinden habersiz olan Hz. Yunus, belirttiği azabın vaktinde tahakkuk etmediğini görünce kendisinin alay mevzuu olacağını düşünerek kızgın bir hâlde ayrılıp gitmişti. (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 s. 697.) Bir gemi yolculuğunda, fazla yükten gemi batmak üzere iken yükü hafifletmek ve gemiyi kurtarmak için çekilen kura sonucu denize atlamak zorunda kalmış, onu iri bir balık yutmuştur. İşte bu balığın karnında Allah’a, ayette ifade buyrulan duayı yapmıştır. 

Hz. Yunus, Allah’ın rahmetiyle güçsüz bir hâlde balığın karnından çıkarılmış, kendisine gölge yapması için yanında kabak cinsinden geniş yapraklı yaktîn bitkisi yaratılmış daha sonra 100 bin veya daha fazla insana peygamber olarak gönderilmiştir: “Hâlsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık. Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik. Onu, 100 bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.” (Saffat, 37/145-147.)

İslam kaynaklarında Hz. Yunus’un peygamberlik görevinin balık tarafından yutulmadan önce mi sonra mı olduğu ve öfkeyle çıkıp gittiğinde kime öfkelendiği hususlarında çeşitli yorumlar bulunmaktadır. Bir izaha göre Yunus, İsrailoğullarından dokuz buçuk kabileyi esir alıp götüren Krala esirleri salıvermesi için elçi olarak gönderilmek istenir fakat o bu görevi kabul etmez. Kavmi tarafından kınanan Yunus hem kendisini görevlendiren Krala hem de kavmine kızarak oradan uzaklaşır. Bir gemiye biner, fırtına çıkınca denize atılır ancak büyük bir balık tarafından yutulur, daha sonra kıyıya çıkarılır, iyileşir ve tekrar gönderilir. (Ömer Faruk Harman, İslam Ans. Yunus madd.) “Biz onu hâlsiz bir durumda ıssız bir kıyıya çıkardık ve onun üzerinde bir bodur fidan yeşerttik, onu 100 bin veya daha fazla kişiye gönderdik.” mealindeki ayet (Saffat, 37/145-147.) peygamberliğin kendisine balık tarafından yutulduktan sonra verildiğine işaret kabul edilir. Buna karşılık başka bir rivayete göre balığın Yunus’u yutması Ninevâ’daki tebliğ görevinden sonradır. Nitekim o halka, inanmadıkları takdirde hemen azabın geleceğini bildirmiş fakat Allah tövbeleri sayesinde onları affedince Yunus yalancı durumuna düşmüş ve bundan duyduğu öfkeyle oradan ayrılmıştır. (Ömer Faruk Harman, İslam Ans. Yunus madd.) Bu rivayeti destekler mahiyette Makdisî, Yunus’un gelecek azap konusunda Ninevâlıları uyarıp oradan ayrıldığını, bu arada Ninevâlıların tövbe etmeleri üzerine Allah’ın onları affettiğini ve Yunus’tan tekrar kavmine dönmesini istediğini fakat kavminin tövbesinden habersiz olan Yunus’un öldürülmekten korktuğu için kavmine öfkelenerek oradan ayrıldığını, bindiği gemiden denize atılıp onu yutan balığın karnında bir süre kalarak cezasını çektiğini söyler. (Ömer Faruk Harman, İslam Ans. Yunus madd.) Bu durumda onun risaletinin balık tarafından yutulmadan önce başladığı ortaya çıkar. Nitekim Kur’an’da, “Sen Rabbinin hükmüne sabret; balığın yuttuğu (Yunus) gibi olma. Hani o, öfkeli bir hâlde bağırıp çağırmıştı.” ayetinde (Kalem, 68/48.) Yunus’un davranışı kınanmakta ve Allah Resulü’ne (s.a.s.) müşriklerin iman etmemesi durumunda hemen öfkeye kapılmaması bildirilmektedir.

Allah Resulü (s.a.s.) de Yunus’tan şu şekilde bahseder: “Yunus b. Mettâ’dan daha hayırlı olduğunu iddia eden kimse yalan söylemiştir.” (Buhari, Enbiya, 24, 35, Tevhid, 50.) (bk. Ömer Faruk Harman Yunus, DİA, 43/597-599; Cağfer Karadaş, Hidayet Rehberleri Peygamberler, Bursa 2013, s. 92-95).

Editör: Mehmet Çalışkan