Süleyman SARI

Yeryüzünde insanların atası ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den (a.s.), din binasının son tuğlasını koyan Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.s.) kadar tüm peygamberlerin getirdiği tevhid dininin adı İslam’dır. İslam’dan başka hiçbir inanç esası Allah (c.c.) indinde makbul değildir. Allah nezdinde tek din ancak İslam’dır. (Âl-i İmran, 3/19.) İslam dini de ilk peygamberden itibaren beş temel esasa göre kurulmuştur. Kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve âlemlere bereket kaynağı olan (Âl-i İmran, 3/96,97.) Kâbe’de haccetmektir. (Buhari, İman 1, 2; Müslim, İman, 19-22.) Şehadetin ilk bölümü tüm peygamberler döneminde ortaktır: Eşhedü ellâ ilahe illallah… Ancak ikinci kısmı her peygamberin kendi döneminde Allah’ın kulu ve peygamberi olduğunu kabul etmektir. Allah işte bu peygamberleri aracılığı ile kalan dört temel esası emretmiş ve o peygamberlerin ümmetleri de bunlara uymakla mükellef tutulmuştur.

Hac ibadeti de Kâbe’nin var olduğu günden beri meleklerin gökteki tavaflarına yeryüzündeki inananların Kâbe etrafında dönerek eşlik etmeleri ve o elest bezminde hep birlikte “Bela (Evet, Rabbimizsin).” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 272.) diyerek cevap verdiği kişilerle kardeş olduklarını ilan ettikleri Arafat meydanında Rabbani bir duruş (vakfe) sergiledikleri eşsiz bir ibadettir. 

Kutsal topraklara gidemeyenler, yıllardır gitmek için gözyaşı dökenler hasret ateşi ile yanıp kavrulmuşlar ve büyük bir özlem duymuşlardır. Bu aşk, bu sevgi engellenemeyen ve her yıl çoğalarak daha da büyüyen bir duygudur. Gidenler bir daha gitmek isterler, doyumu olmaz. Defalarca gitmek bıkkınlık ve yılgınlık vermez, tam aksine o muhabbeti daha da artırır. Yediden yetmişe herkeste vardır bu özlem. Küçücük bir yavru bile; “Mekke’de iken Medine’yi, Medine’de iken Mekke’yi, Mekke ve Medine’de iken Türkiye’yi, Türkiye’de iken de her ikisini özlüyorum.” diyerek vatan özleminin imandan olduğunu, gönülden geldiğini yürekten dillendirebilmektedir. İbadetin fazileti, zaman ve mekânın faziletiyle artar. Haccın yapıldığı ay mukaddes bir aydır. Teşrik günleri mukaddes günlerdir. Mekke ise en temiz ve en mukaddes mekândır. Çünkü Rabbimizin evine ev sahipliği yapan kutsal bir şehir, mukaddes bir başkenttir.

Hac yüksek bir gayeye, yüce bir hedefe hazırlayan ve bunu gerçekleştiren bir mekteptir. Çocukların tatillerde okullarını özlemesi gibidir hac özlemi. Müslümanlara yanlarına aldıkları takva azığı ile (Bakara, 2/197.) sabır, sevgi, saygı, kardeşlik, vefa, hoşgörü, cömertlik, fedakârlık, diğerkâmlık gibi ahlaki güzellikleri kazanma ve yaşama imkânı sunmanın yanında, kefen mesabesindeki iki parçalık ihram bezine bürünerek ölümü, ahireti, hesap ve mizanı, kul hakkına saygıyı öğretir. Efendimiz (s.a.s.) Kâbe’yi tavaf ederken; “Ey Kâbe! Ne kadar büyüksün, ne kadar güzelsin. Saygınlığın da çok büyük. Ancak mümine olan hürmet, sana olan hürmetten daha yücedir.” (İbn Mace, Fiten, 2.) derken bu saygıyı öğretmektedir. Kâbe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in temellerini yükselttiği bir yapıyken kalp ve gönül Rabbimizin yapısıdır. Bundan dolayı hürmet ve saygınlığı daha yücedir. Kâbe’ye kalplerini kuvvetlendirmek için gidenler, bunun yolunun mümin kardeşlerinin kalbini kırmamaktan, onun saygınlığını çiğnememekten geçtiğini iyi bilmelidirler. 
Ruhlar âleminde tanışanların, birbiri ile ülfet, muhabbet kurup kaynaşanların buluşma ve yeniden tanışıp kucaklayışını özlemektir hac özlemi. İmanları, gönülleri, his ve dertleri aynı; talepleri, duaları, dilekleri ve yakarışları aynı olan milyonlarca Müslümanın bir araya geldiği ve tanıştığı, evrensel bir kongreye hasret duymaktır, hac özlemi.

Hac insanın iç dünyasına, kalbine, ahiret yurduna, ebedî hayatına, mahşer meydanına, öldükten sonra tekrar dirilişe, dilleri, ırkları, renkleri, coğrafyaları farklı milyonlarca Müslüman kardeşlerine; İslam tarihine, İslam coğrafyasına, etrafı bereketli kılınan kutsal topraklara ve Rabbimize, Beytullah’ın Rabbine yapmış olduğu yolculuğun adıdır.

Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.), “Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.” (Buhari, Umre, 1.) dediği gibi makbul bir hacla cennet özleminin çekildiği bir aşktır hac özlemi…

Mevlam çağırınca kul Mekke’ye gider. Rabbimiz şöyle buyurur: “İnsanlara haccı ilan et ki gerek yaya gerek uzak yollardan binekler üzerinde sana gelsinler.” (Hac, 22/27.) Hz. İbrahim babamıza “Haccı insanlara tebliğ et, onları hacca davet et.” diye emrettiğinde Ebu Kubeys dağından yankılanan o gür sese icabet ederek yine gözyaşları ile Kabe yollarına kafile kafile düşen o hacıların ardından çaresizce ağlayanların özlemidir hac…

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.” (Buhari, Hac, 4; Müslim, Hac, 438.) buyurmaktadır. Anasından doğduğu günkü gibi tertemiz dönmeyi aklına koyan, gönlüne nakşedenlerin özlemidir hac.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz; “Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın (evinin) ziyaretçileridir. Kendisine dua ederlerse Allah onların dualarına icabet eder, O’ndan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar.” (İbn Mace, Menasik, 5.) buyurmaktadır. Duyufurrahman (Allah’ın misafiri) ve carullah (Allah’ın komşusu) olmayı düstur edinmiş, dualarının kabul edileceğine bu müjde ile inanmış ve dönüşünü de vefdullah (Allah’ın elçisi) unvanı ile taçlandırmak isteyen mahzunların hasretidir hac özlemi...

Haccın bir rüknü olmasa da Mekke’ye kadar gidenler, Medine-i Münevvere’de Resulüllah Efendimizi de ziyaret ederler. Hacca özlem duyanlar, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizi de ziyaret etmeden dönmezler. Kâbe özlemiyle, Peygamber sevgisiyle yanıp tutuşan milyonlarca hacı adayı sürekli tatlı bir heyecan içinde, yıllardır özlem duydukları mübarek seferin hayaliyle yaşarlar.

Yıllardır hac hasretiyle yanıp tutuşan, gözyaşları içinde; “Beytini ziyaret nimetini, orada rükû ve secde etme imkânını, hac ibadetini, tavaf ve sa’y yapabilmeyi, Arafat ve Müzdelife vakfesini, şeytan taşlamayı ve kurban kesmemizi bana ve bu ibadetlerin aşkı ile yanıp tutuşan müştaklara lütfeyle Allah’ım, bizi bunlardan mahrum eyleme Rabbim!” diye yalvaran kardeşlerimizi de davetinle müşerref eyle. Özlemini çekip imkân bulamayanlara da hac sevabı bahşeyle Allah’ım! Gönülden ve yüksek sesle “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk la şerike lek.” (Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim! Senin ortağın yoktur. Allah’ım buyur! Hamd sana mahsustur. Nimet senin, mülk senindir. Senin ortağın yoktur.) demeyi, emrine amade olduğumuzu haykırmayı ikram eyle Ya Rabbi! (Müslim, Hac, 19-21.) İşte bu gür sedaya, aşkla terennüm edilen bu ulvi telbiyeye taşlar, ağaçlar (Tirmizi, Hac, 14.) ve kuşlardan oluşan kainat korosu eşlik eder. Böylece müminler vatanlarına Hz. İbrahim’in vefası, Hz. İsmail’in teslimiyeti, Hz. Hacer annemizin tevekkülü ile ahlakı Kur’an olan Allah Resulü’nün örnek şahsiyeti ile günahlarından arınmış, cennet kazancını amel defterine yazdırmış olarak dönerler.  

Editör: Mehmet Çalışkan