F. Hilâl FERŞATOĞLU
İstanbul Kadıköy Vaizi

“O Nahcıvan’dır, Nakş-ı Cihan’dır, Azerbaycan’dır”

Nahcıvan, Batı Trakya gibi, Balkanlar gibi, Kırım gibi, Kıbrıs gibi sımsıkı bağlı olduğumuz ancak yakın tarihte ayrı düşürüldüğümüz bir coğrafya. Türkiye’yi büyük Türkistan’a bağlayan tek toprak parçası. 11 kilometrelik hududumuzla, Kafkasya’ya, Orta Asya’ya, Türk dünyasına açılan “Şark Kapımız”. 

Bugün Azerbaycan’a bağlı Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti, kuzeyden ve doğudan Ermenistan ile güneyden ve batıdan İran ile kuzeybatıdan Türkiye ile komşudur. 1920 yılında Azerbaycan’la toprak bağı koparılan Nahcıvan ana vatanından ayrı düşmüştür. Zengezur dağlarından Aras nehri vadisine kadar uzanan 5.500 kilometrekarelik bir araziye sahip Nahcıvan iç işlerinde özerk, savunma ve dış politikasında Azerbaycan’a bağlıdır. Yasama faaliyetleri Âli Meclis, yürütme faaliyetleri Bakanlar Kurulu tarafından gerçekleştirilen bu küçük cumhuriyette yargı, bağımsız mahkemelerin elindedir. Toplam nüfusu 450 bin civarında olan özerk cumhuriyetin merkezi Nahcıvan şehridir.

Tufandan sonra

Bölge halkının yüzyıllardır hafızalarında yer tutan efsanelere göre Nahcıvan, Nuh’un gemisinin durduğu yerdir. İnsanlığın ikinci atası olarak kabul edilen Nuh peygamber gemiden burada mı inmiştir bilinmez ama Nahcıvan’ın çok eski bir yerleşim yeri olduğu hakikattir. Arkeolojik çalışmalar bölgenin iskân tarihini paleolitik döneme kadar götürür. İlk kez Batlamyus’un Coğrafya’sında adı Naksuana olarak geçen şehir daha sonraki kaynaklarda ve sikkelerde Neşevâ, Nahç, XII. yüzyıldan itibaren de Nahcıvan adıyla anılmıştır. Evliya Çelebi ise büyük Turan hükümdarı Efrasiyab’ın kurduğunu söylediği şehir için Nakş-ı Cihan der.

Aras nehrinin kolu Nahcıvançay kenarında kurulan şehir Anadolu, İran, Hindistan, Orta Asya, Çin gibi medeniyet merkezlerine yakın bir coğrafyada, ticaret yollarının geçiş güzergahında yer alır. Bu yüzden tarih boyunca çıkarları çatışan bölge güçlerinin hakimiyet mücadelesi verdikleri bir alan olmuştur. Urartular, Medler, Persler, Makedonlar, Sasaniler ve Bizanslılar bunlardandır. Miladi III. yüzyılda Sasanilerin elinde bulunan Nahcıvan bölgesi Sasanilerle Roma/Bizans arasında sürüp giden mücadelelerde sürekli el değiştirmiştir.

İslam ordularının Hz. Osman’ın halifeliği döneminde Bizans elindeyken fethettiği (654) Nahcıvan’a Abbasiler döneminde Müslüman Oğuz Türkleri yerleşmeye başlar. Sultan Alparslan zamanında neredeyse tüm Azerbaycan, Selçuklu toprağı olmuştur (1054). Selçukluların dağılmasından sonra bağımsız bir atabeylik olan İldenizlilerin egemenliği altına giren Nahcıvan otuz yıl bu devlete başkentlik yapar. Bu dönemde camiler, medreseler, saraylarla donatılan Nahcıvan, Azerbaycan bölgesinin en gelişmiş şehirleri arasındadır. Yazık ki 1221’de Moğollar tarafından ele geçirilecek ve büyük tahribata uğrayacaktır. Sonraki üç asır Altınordu, İlhanlı, Timurlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin egemenliğine giren Nahcıvan, 1501 yılında Şah İsmail zamanında Safevi toprağı olur.

XVI. yüzyıl, bölgede Osmanlı Devleti’nin devreye girdiği tarihtir. 1514’te Yavuz Selim’in Safevilere karşı kazandığı Çaldıran zaferiyle Nahcıvan Osmanlı hâkimiyetine girer. Bu tarihten sonra Osmanlılar ile Safeviler arasında pek çok kere el değiştirir. Bölgeye Yavuz, Kanuni, IV. Murad gibi büyük Osmanlı padişahlarının bizzat ordularının başında bulunduğu seferler düzenlenmiştir. Nahcıvan, Osmanlı yönetiminde kaldığı süre içinde Revan eyaletine bağlı sancak merkezidir.

1747’de Nadir Şah yönetiminde iken İran’da yaşanan kargaşalar sonrası, Azerbaycan hanlıkları bağımsızlıklarını ilan ederler. Kengerli boyundan hanlarca yönetilecek olan Nahcıvan Hanlığı da bunlardan biridir. 

XIX. yüzyılda değişen dengeler

XIX. yüzyılın başında Güney Kafkasya’ya inmek isteyen Rusya ile İran/Kaçar devleti arasında gerçekleşen hâkimiyet mücadelesinin kazananı Rusya olmuştur. Revan ve Nahcıvan hanlıklarını işgal eden Rusya, Türkmençay Antlaşması ile Aras nehrinin kuzeyinde bulunan Türkmen hanlıklarını resmen hakimiyeti altına alır (1828). Bir süredir, Kafkasya topraklarına Hristiyan nüfusu, bilhassa Ermenileri yerleştirme politikası güden Rusya, Türkmençay Antlaşması’ndan sonra buna hız verir. XX. yüzyıl başlarına kadar devam eden bu iskân siyasetiyle İran ve Osmanlı bölgesinden göçürülerek Revan, Nahcıvan, Gence ve Dağlık Karabağ’a yerleştirilen Ermeni nüfus 1.300.000’i bulur. Böylece stratejik bir bölge olan Güney Kafkasya’da demografik yapı Türkler aleyhine değişir.

1917’de gerçekleşen Bolşevik İhtilali sonrası Rus ordusu Kafkasya cephesinden çekilir. Rusların bıraktığı silahlara el koyan Ermeniler Erzurum, Kars, Van, Bitlis, Muş, Nahcıvan ve Zengezur’u içine alan bölgede Revan merkezli bir devlet kurmak için harekete geçerler. Mayıs 1918’de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Ermeniler Nahcıvan’ı işgal ederler. Enver Paşa’nın talimatı üzerine kurulan Kafkas İslam Ordusu Nahcıvan’ı Ermeni işgalinden kurtarır. Ancak I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi gereği Osmanlı ordusu bölgeden çekilmek durumunda kalacaktır. Kazım Karabekir Paşa’nın talimatıyla Binbaşı Halil Bey başkanlığında, 5 subay ve 300 asker ordudan istifa ederek Ermeni saldırılarına karşı savunma birlikleri oluşturmak üzere Nahcıvan’a geçerler. Bu destek sayesinde Nahcıvan halkı Ermeni zulmüne karşı direniş gösterebilecektir. Osmanlı’nın çekilişinin akabinde İngiliz ordusu Nahcıvan’a girecek ve şehri Ermenilere teslim edecektir (1919). 

Bölge, avuçlarının içine bırakılan Ermenilerin Misak-ı Millî sınırları içinde bulunan Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum) ve Nahcıvan’da gerçekleştirdiği mezalim ve soykırım Ankara’da kurulan TBMM’yi harekete geçirir. Kazım Karabekir Paşa komutasında düzenlenen Doğu Harekâtı ile Kars ve çevre iller kurtarılır, Gümrü ele geçirilir, Güney Kafkasya Ermeni zulmünden selamete çıkarılır (1920).

Bu arada SSCB kontrolünde bulunan Sovyet Azerbaycanı’nın Nahcıvan’ı Ermenistan’a terk etmesi üzerine Türk hükûmeti Moskova’ya gider. Stratejik bir konumu olan Nahcıvan’ın Türkiye sınırları dâhilinde kalması sağlanamasa da özerkliği ve başka bir devlete terk edilmemesi şartıyla Azerbaycan’ın himayesine bırakılması karara bağlanır. Bu durum Türkiye, SSCB, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında imzalanan Kars Antlaşması ile teyit edilir (1921). Böylece Türk Millî Mücadelesi içinde Kars, Ardahan, Batum’dan ayrı görülmeyerek sonuna kadar savunulan Nahcıvan’ın en azından Azerbaycan’ın himayesinde muhtar bir yönetim olduğu kabul edilmiştir. 

Soğuk savaş sonrası

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler. Yeni durumdan istifade ile Ermenistan ordusu Azerbaycan elinde bulunan Dağlık Karabağ bölgesini işgal etti. Aleyhine alınan BM Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe sayan Ermenistan işgal ettiği topraklardan çıkmadı. İki asırdır bölgede zulüm gören Türklerin bu kaçıncı yerinden yurdundan edilişiydi? Aynı dönemde Ermeni çeteler Nahcıvan’ın Sederek bölgesine saldırdılar. Ancak Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti, Haydar Aliyev’in liderliğinde, Ermenistan’ın Nahcıvan hakkındaki hevesini kursağında bırakmayı başardı. 

İşgalden 30 yıl sonra, 2020 Eylül’ünde Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sınırında taciz ateşiyle başlattığı çatışma, Azerbaycan ordusu ile Ermenistan’ı karşı karşıya getirdi. Türkiye’nin de askerî, siyasi ve diplomatik açıdan destek verdiği Azerbaycan, 44 gün süren savaşın sonunda Dağlık Karabağ topraklarını işgalden kurtardı. Savaşı kaybeden Ermenistan, Azerbaycan’ın şartlarını kabul ederek işgal ettiği topraklardan çekildi. Bu zafer Azerbaycan’da, Türkiye’de ve tüm

Türk dünyasında büyük sevinç yarattı.

Nahcıvan ve Dağlık Karabağ meselesi bugün çok boyutlu ilişkilerini “tek millet iki devlet” mottosuyla dünyaya duyuran Türkiye ile Azerbaycan’ın ortak hassasiyetidir. Bu ikili ilişkiyi kendisi için ulusal tehdit olarak gören Ermenistan ise Rusya ve İran ile yakınlık kurmuştur.

Nahcıvan koridoru

Azerbaycan bölgesi bin yıldan fazla zamandır Türk toprağı iken Sovyetler Birliği tarafından Zengezur bölgesi Ermenistan’a verilerek Nahcıvan’ın Azerbaycan’la kara bağlantısı koparılmıştı. Haritada Türk’ün bağrına saplı bir hançer gibi duran Zengezur, Anadolu ile Türk dünyasını da ayrı düşürmüştü. 

İkinci Karabağ Savaşı da denilen son zaferin en büyük kazanımlarından biri Azerbaycan ile Nahcıvan’ı birbirine bağlayacak ulaşım koridorunun açılacak olmasıdır. Zengezur bölgesinden geçecek bu yol ile yıllardır ana vatanı ile irtibatını ancak İran üzerinden kurabilen Nahcıvan her açıdan rahata kavuşacaktır. Ulaşım mesafesinin kısalması, gümrük sıkıntısının ortadan kalkması özerk cumhuriyeti sosyoekonomik yönden güçlendirecek ve her şeyden öte Nahcıvan coğrafi sıkışmışlıktan kurtularak nefes alacaktır. Azerbaycan’a ve Hazar Denizi üzerinden Orta Asya’ya kesintisiz ulaşım imkânına erişecek olan Türkiye ise Güney Kafkasya’da iktisadi ve siyasi açıdan daha güçlü olacaktır.
Aslında Zengezur hattında hâlihazırda SSCB döneminde inşa edilen kara ve demir yolları bulunmakta fakat Dağlık Karabağ’ın Ermenilerce işgalinden bu yana kapalı kaldığından kullanılamaz durumdadır. Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında karara bağlanan anlaşmanın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen Zengezur yolunun restorasyonuna henüz başlanmamıştır. Esasen geniş bir çerçeveden bakılıp Avrupa ile Asya arasındaki ticari ilişkiler düşünüldüğünde hem kuzey-güney hem doğu-batı hattında stratejik bir mevkide olan Nahcıvan koridorunun, Ermenistan da dâhil olmak üzere, Rusya, İran ve Türkî cumhuriyetler için yepyeni ekonomik imkânlar doğuracağı kesindir. Bu sayede güvenlik endişesinden uzak, bölgesel iş birliği ve kalkınma hamleleri hayata geçirilebilecektir.

Nahcivan ile Türkiye 1992 yılından bu yana, Aras nehri üzerinde inşa edilen ve bir tarafın “Hasret”, diğer tarafın “Ümit” adını verdiği köprü ile birbirine bağlıdır. Kazım Karabekir Paşa’nın “Şark Kapısı” dediği Nahcıvan, kardeş halkların hasretle kucaklaşıp ümitle geleceğe baktıkları bir kapıdır. Ve artık kapının dışa açılan kilidi çözülmüştür.

Editör: Mehmet Çalışkan