Dr. Lamia LEVENT ABUL
DİB Diyanet İşleri Uzmanı

Allah Teâlâ, tevazu sahibi kişileri “rahmanın has kulları” nitelemesiyle övmektedir Kur’an-ı Hâkiminde. Mütevazı kişi Rabbini tanıyan ve haddini bilendir. Hak Teâlâ’nın göklerin ve yerlerin hükümranı olduğunu, her şeye gücü yettiğini ve her şeyi hakkıyla bilen (Hadid, 57/1-3.) olduğunun idrakindedir. Bu şuurla kâinatın yaratıcısının sonsuz kudreti karşısında acziyet ve mahfiyet içinde boyun eğip teslim olarak kulluğunu izhar eder. Yeryüzünde vakar ve tevazu içinde yürür. Rahmanın yarattıklarına karşı da büyüklenmez. Öyle ki kendini bilmezler sataşacak olsa onlara dahi “selam” (Furkan, 25/63.) deyip geçer.  Ayırım gözetmeden herkese barış ve esenlikle mukabelede bulunur ve böylece rahmanın has kulu olarak ayet-i kerimede işaret buyrulan rahmetle sarmalanır. 

Alçakgönüllü olmak, büyüklenmemek demek olan tevazunun zıddı kibirdir. Hz. Peygamber (s.a.s.) kibri, hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmek olarak tarif eder. (Müslim, İman 147.) Kibirli insan sahip olduğu her ne varsa bunlara kendi çaba ve gayretiyle sahip olduğu vehmine kapılır. Tüm bunları kendisinin hak ettiği düşüncesiyle rabbinin nimetine nankörlük eder ve şükretmez. Ayrıca kendini diğer insanlardan üstün görür; malıyla, makamıyla, nesebiyle övünür. Hâlbuki tüm nimetleri veren ve mülkün yegâne sahibi Yüce Allah’tır. O, imtihan gereği dilediğine çok dilediğine az verir. Biz insanlar ise sadece malın da diğer tüm nimetlerin de emanetçiyiz. Nimetin asıl sahibini unutmak hakkı inkâr etmektir. Bu sebeple kibir kötü huyların en tehlikelisi olarak görülmüştür. 

Kibir kalbin bir hastalığıdır ve kalbinde kibirden zerre kadar bulunan kimsenin cennete giremeyeceğini haber veriyor Allah Resulü. (Müsned, IV, 134.) Çünkü kalbini kibirden, hasetten, kinden arındırmadan yani temizlenmeden katına kabul etmiyor Hak Teâlâ. İmam Gazali, kötü ahlakın temelinde kibri görür ve insanı cennete girmekten alıkoyanın da bu ahlak olduğunu ifade eder: “Kibir, kul ile diğer Müslümanların arasına bir perde gibi gerildiğindendir ki cennete girmeye perde olur! Cennetin kapıları güzel ahlaktır. Kibir ve nefsi büyük görme bütün o kapıları kapatır. Çünkü mağrur insanda zerre kadar büyüklük oldu mu kendi nefsine sevip istediğini müminlere istemeye muktedir olamaz. Muttakilerin ahlakının başı olan tevazuya, kalbinde zerre kadar gurur bulunan kimse güç yetiremez.”  (Gazali, İhya-i Ulum’id-Din, Arslan Yayınları, İstanbul 1993, C. 3, s. 746.)

İbn Ataullah İskenderi mütevazı olduğunu söyleyen kişinin aslında kibirli olduğunu söyler. Zira ben tevazu sahibiyim diyen önce kendine daha üst bir makam tayin etmiştir. Dolayısıyla gerçek tevazu, tevazu gösterdiğinin farkında dahi olmamaktır. Bu manada tevazunun en güzel misalini Efendimizde (s.a.s.) görüyoruz. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resul-i Ekrem, tevazunun ne olduğunu bizzat yaşayarak göstermiştir. Fahr-ı kâinat Efendimiz, (s.a.s.) ashabı ile birlikte çalışmış, en fakirlerle aynı sofrada yemek yemiş, çocuklara selam vermiş, kendi işini bizzat kendisi yapmıştır. Kendisini diğer insanlardan ayrı görmediği gibi aşırı övgüde bulunmamaları konusunda ashabını uyarmıştır:  “Hristiyanların Meryem oğlunu (İsa’yı) övmekte aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırılık göstermeyin. Şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum. Onun için bana ‘Allah’ın kulu ve resulü’ deyin.” (Buhari, Enbiya 48.) Melik peygamber değil kul peygamber olmayı tercih eden Allah Resulü, muzaffer bir komutan olarak Mekke’yi feth ettiği gün tevazu ile başını eğerek şehre girmiştir. O gün kendisine biat etmek üzere gelen kişinin, karşısında heyecandan titrediğini görünce “Sakin ol! Ben bir kral değilim. (Güneşte) kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” Buyuran Nebi-yi Ekrem eşsiz ahlakıyla tevazu dersi vermiştir tüm insanlığa. (İbn Mâce, Et’ıme, 30.) 

Sufiler insanın kalbinin kibirden arındırılıp tevazu ile kuşanması hususunda tavsiyelerde bulunmuşlardır. Büyük veli Abdulkadir Geylani Hazretleri kişinin tevazuyu elde etmesi için öncelikle karşılaştığı herkesi kendisinden daha faziletli görmesi gerektiğini söyler: “Eğer yaş olarak benden küçük ise bu karşılaştığım kişi, Allah’a isyan etmemiştir hiç. Benimse isyanım boldur. Eğer yaşlıysa benden şu karşılaştığım, Allah’a kulluğu benden öncedir. Âlim ise bana bana verilmeyen ona verilmiştir. Bilmediğimi bilir. İlmiyle amel eder. Cahil ise eğer, bilirim ki cehaleti isyan iledir. Ben ise bildiğim halde günah işliyorum. Benim akıbetim nasıl olacak, onunki nasıl? Bilmiyorum. Eğer kâfir ise bilmem ki Müslüman olup akıbetinin hayır üzere olup olmayacağını. Belki de ben küfür üzere ölürüm de akıbetim berbat olur.” Tüm bu tavsiyeleri sıralayan Abdulkadir Geylani Hazretleri tevazu hasletine sahip olanların her türlü belalardan salim olarak Allah’ın saf ve sevgili kulları zümresine dâhil olacağını ekler. (Abdülkâdir Geylânî, Fütûhu’l-Gayb, Sufi Kitap, İstanbul 2020, s. 219.)

İblisi Allah’ın rahmetinden uzaklaştıran Hz. Âdem’e karşı duyduğu kibriydi. Yani kendisini ondan üstün tutmasıydı. Hâlbuki onu da Âdem’i de yaratan Hak Teâlâ’ydı. İnsan nefsi de kendisini diğer insanlardan büyük görerek bu hataya düşüp kibre kapılabilir. Sadi Şirazi, ateşten yaratılan şeytanın tabiatı gereği ateş gibi yükselme arzusunda olduğunu ancak topraktan yaratılan Âdem’in ise toprak gibi alçakgönüllü olmaya meyilli olduğunu şöyle anlatır: “Ey insan Cenab-ı Hak seni topraktan yaratmıştır. Toprak gibi gönülsüz, mütevazı ol. Madem ki topraktan yaratıldın ateş gibi haris, cihanı yakıcı inatçı olma. Korkunç ateş baş kesti, yükseldi sivrildi. Toprak ise acz ve alçaklık gösterdi. Ateş yükseldiği (kibirlendiği) için ondan şeytan yaratıldı. Toprak tevazu gösterdiği için ondan Âdem yaratıldı.” 

Hz. Mevlana da toprak gibi olmayı öğütler tevazuyu arayanlara. Tüm yaratılmışlara bağrını açan ve ne yaptığına kim olduğuna bakmadan önüne nimetlerini seren toprak nasıl da alçakgönüllüdür. Kibirle kalbi taşlaşanlara karşı rengârenk çiçeklerle karşılık verir toprak:

“Baharların tesiriyle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.” Tüm yaratılmışlara gönlünde yer veren Bizim Yunus’tan dinleyelim tevazuyu:

Tevazu ile gelsin kimde erlik var ise
Merdivenden iterler yüksekten bakar isen
Kim ki yüksekte gezer er geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise.

 

Editör: Mehmet Çalışkan