Fatma BAYRAM

İstanbul Üsküdar Başvaizi

Tevvâb ismi, geldiği vezin icabı çokluk ifade eder. Bu durumda insan için kullanıldığında “çok tövbe eden”, Allah için ise “tövbeleri çok kabul eden” anlamına gelir. Allah’ın Tevvâb olması kulun günahının büyüklüğüne, çeşidine ve şekline bakmaksızın günahından dönüşünü kabul eden, kulu kendisine döndüğünde o da kuluna dönen demektir. Kendisine her yönelenin yönelişini kabul etmeyi ilke edinmiştir. İşlenen hiçbir günah Allah’ın af ve mağfiretinden daha büyük değildir. Yeter ki kul günahından vazgeçsin, hiç şüphesiz Allah’ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaktır. Zira Allah, kulunu tövbeye muvaffak etmişse, tövbesini de kabul eder.

Gazali´nin ifadesiyle bu isim, Yüce Rabbimizin kullarını tövbeye çok çok teşvik ettiğini de ifade eder. Çünkü Tevvâb, aynı zamanda “kullarına tövbe yollarını kolaylaştıran” demektir. Bu manada çeşitli musibet ve belalar, başa gelen envaiçeşit uyarılar ve tövbelerin çokça kabul edildiği mübarek vakitler hep birer tövbe fırsatıdır. Allah kullarını terk etmediği zaman, sırf tövbe etsinler diye, onları birtakım imtihanlara ve sıkıntılara tabi tutar. (Tevbe, 9/126.)

Kur’an’da Tevvâb

Kur’an-ı Kerim’de tövbe kavramı fiil ve isim kalıplarıyla otuza yakın ayette Allah’a izafe edilmektedir. Tevvâb ise Allah’ın ismi olarak dokuz ayette Rahîm, bir ayette Hakîm ismiyle, bir ayette de tek başına geçmektedir. “Tevvâb” isminin, ekseriyetle “Rahîm” ismi ile birlikte gelmesi Yüce Rabbimizin suçlarımızı affetmekle kalmayıp ardından rahmet ve ihsanı ile de tecelli edeceğinin müjdesidir. Aynı zamanda bu durum, affın merhamet ve şefkat ile iç içe olduğunu gösterir.

Bakara suresi 37. ayetten öğrendiğimize göre, Hz. Âdem’e hata ettiğinde nasıl tövbe edeceğini Allah öğretmiştir. Bu ayetin tefsirinde Elmalılı’nın aktardığına göre Hz. Âdem hatasından dönüp tövbe edince Cenab-ı Hak da onu er geç cennete döndürmeye söz vermiştir. Burada işin sırrı hata tabiat hâline gelmeden hemen dönüş yapılmasıdır. (Nisa, 4/17-18.) Her isyan arızi bir kesinti ile Allah’ın rahmet ve lütfunu bizden uzaklaştırır. Hemen tövbe edilirse arıza giderilmiş, lütuflarla bağlantı yeniden sağlanmış olur. Elmalılı’nın dediğine göre insanın saadeti, günahları kendisine huy edinmemek için daima tövbe ve istiğfar üzere bulunmasındadır. İnsanı ümitsizliğe sevk edecek olan şey de işlenen günah değil, günahta ısrar etmek ve tövbeyi unutarak şeytana uymayı huy edinmektir.

Kur’an’dan öğrendiğimize göre tövbe illa bir hatadan sonra yapılmaz. Rabbimize karşı bilemediğimiz eksikliklerimizin şerrinden de Allah’ın Tevvâb ismine sığınırız. Efendimizin günde en az yüz kez tövbe ettiğini bildiğimiz gibi Bakara suresinin 128. ayetinde Hz. İbrahim’in de Kâbe’nin inşasından sonraki niyazında Tevvâb ismine sığındığı aktarılır. İslam’ın nihai zaferinden ve Peygamberimizin görevini başarı ile yerine getirdiğinden bahseden Nasr suresinin sonunda Efendimizin şahsında hepimize büyük zaferlerin ardından Allah’ı tespih edip O’nun affını dilememiz emredildikten sonra sure Tevvâb ismi ile nihayete erer.

Tevvâb tecelli ederse

İnsanın bir hata işledikten sonra, iyice uzaklaşmadan Rabbine hemen dönebilmesi, Allah Teâlâ’nın ona Tevvâb ismiyle tecelli ettiğini gösterir. (Tevbe, 9/118.) Tevbe suresine ismini veren olayda Tebük seferine katılmayan üç sahabenin, münafıkların yaptığı gibi bahaneler uydurmaya kalkmadan hatalarını kabul etmeleri ve Allah’ın affına sığınmaları anlatılırken kullanılan ifadeler tövbeye muvaffak olmanın da Allah’ın bir lütfu olduğunu gösterir. Yalnız bunu başarabilmek için psikolojide “farkındalık” denilen meziyete sahip olmak gerekir. Kendi davranış ve ahlakı üzerinde düşünmeyen; hatalarını, iş işten geçip de kalıcı bir ahlaka dönüşmeden fark etmeyen kişiler bunu başaramaz. Fakat Tevvâb isminin tecellisi için sadece farkındalık da yetmez. Zira Kur’an’a göre tövbe yalnızca kalpteki pişmanlık ve bunun dil ile söylenmesi değil, arkasından ıslah gelecek şekilde davranışların tam olarak düzeltilmesidir. (Bakara, 2/159-160.) Tıpkı yanlış yola girdiğini fark eden birinin hedefine varması için yanlışını fark ettikten sonra geri dönüp yolunu doğrultması gerektiği gibi. Tevvâb isminin tecellisi öncelikle öz eleştiri ve ilahî otoriteye güven ile ortaya çıkar. Bu iki özellik, insanı kemale götüren en güvenli yola, yani hatalarını düzelte düzelte ilerlemeye götürür.

Tevvâb’ın tecelli ettiği insanlar kendi hatalarını hemen fark edip düzelttikleri gibi başkalarına da düzeltme şansı tanıyan, yüce gönüllü, her zaman af yolunu tutan kişilerdir. “Bir şahıs Hz. Peygamber’e gelerek ‘Ey Allah’ın Resulü, yanımızda çalışan hizmetçimizi günde kaç defa affedelim?’ diye sordu. Allah’ın elçisi cevap vermedi. Bunun üzerine sorusunu tekrarladı. Allah’ın elçisi yine suskunluğunu sürdürdü. Aynı soruyu üçüncü kez yöneltince ‘Onu günde yetmiş defa affedin!’ cevabını verdi.” (Ebu Davud, Edeb, 123-124.) Bu hadisle Efendimiz, affa bir sınır koymak isteyen kişiye affa sınır konulamayacağını veciz bir şekilde göstermiştir.

Tevvâb isminin tecelli ettiği insanlar kendi günah ve isyanlarına Rabbimizin nasıl karşılık vermesini istiyorsa kendisi de O’nun kullarına karşı aynı müsamahayı gösterir. Bu yüce gönüllülük de etrafındakilerden önce kendisine büyük bir huzur verir.

Editör: Mehmet Çalışkan