Söyleşi
Dr. Elif ARSLAN

Sayın Hocam, bir çalışmanızda Hz. Peygamberin kadına, kendi hamurunda bulunan “öz değeri” gün yüzüne çıkartma fırsatı sunduğunu ifade ediyorsunuz. Hz. Peygamberin sünnetinde kadını varoluşundaki değerle buluşturan uygulamalardan bahseder misiniz?

Öz değer ile kastettiğimiz, Cenab-ı Hakk’ın insanı yaratırken ona yüklediği anlam ve misyon gereği, her insanın doğuştan taşıdığı değerdir. İnsan olmak başlı başına bir değerdir ve “yeryüzünde aklıyla, kalbiyle ve yetenekleriyle iyilik üreten saygın varlık” olmak demektir. Bu değer, ırka, dile, renge ve cinsiyete göre değişmeyen asli bir vasıftır. Dolayısıyla kadını sırf cinsiyetinden dolayı aşağılamak, ikinci sınıf insan olarak görüp onu haklarından mahrum etmek, varoluşsal gerçeği görmezden gelmektir. Peygamber Efendimizin eylem ve söylemlerine baktığımızda, Kur’an’da “halife” olarak anılıp şerefinden bahsedilen insana, kadın olsun erkek olsun, bu konuma ve şerefe uygun muamelede bulunduğunu görüyoruz. Her bir ferdi “Allah’ın kulu” olarak muhatap alan Peygamberimiz, içinde yaşadığı toplumun her kesimini aynı hassasiyetle eğitmiş, aynı adalet ve merhametle karşılamıştır. İnsanların bedensel nitelikleriyle ya da farklılıklarıyla değil, yüreklerindeki iman ve samimiyetle, yapıp ettikleriyle, düşünüp ürettikleriyle kıymetli olacaklarını topluma öğretmiştir. İşte bu temel bakış açısı, kadının toplumsal hayatta mağdur olmasını önlemiş, farklı imkân ve kabiliyetlerini toplumun hayrı için kullanan mümin kadınların ilk İslam toplumunun ilerlemesine katkı sunmasını sağlamıştır.  

Mescid-i Nebevi hem ibadet edilen hem de ilim tahsil edilen bir merkezdi. Kadınlar da oranın daimi cemaati arasında yerlerini almışlardır. Asr-ı Saadet’te kadınların camiyle buluşmasının eğitim açısından sağladığı katkılar nelerdir?

Doğrusu, Peygamberimizin mescidi toplumun yapılandırıldığı ve hayatın her alanında Müslümanca bir bakış ve duruşun insanlara öğretildiği stratejik bir merkezdir. Elbette Peygamberimizle birlikte ibadetin aksamadan devam ettiği bu mescitte yurt dışından gelen heyetler de karşılanır, savaş için hazırlıklar da planlanır, bayram ve düğün kutlamaları da yapılır, sohbet ve söyleşiler de sürer gider. Medine’nin en canlı noktasıdır mescit. Böyle bir idari, siyasi, ilmî ve kültürel merkezde kadınların Peygamberimizi ziyareti, ona sorular sormaları, hediyeler getirmeleri, arkasında namaza durmaları ve hatta özel günler belirleyerek Peygamberimizden ders dinlemeleri Asr-ı Saadet’in günlük akışında var olan şeylerdir. Kadın mescitten uzak değildir, kadın hayattan uzak değildir. Tüm toplum, İslam’ın her gün bir yenisi eklenen ve gelişen mesajlarıyla, vahyin taze çağrılarıyla buluşurken kadın bu gelişmelerin uzağında ve yabancısı değildir. Peygamberimizin “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın.”,  “Hanımlarınız mescide gelmek isterse onlara engel olmayın.” şeklindeki emirleri, vahyin ışığında yaşanan bu gelişimin sağlıklı biçimde tamamlanabilmesi içindir. Toplumun yarısı cahil kaldığında, İslam’ın umut ve huzur veren mesajlarıyla eşzamanlı biçimde tanışamayıp geriden geldiğinde, toplumsal bilinç nasıl tamamlanabilir? Dolayısıyla kadının eğitimini mescit merkezli ve bizzat yürüten Peygamberimiz, böylelikle Müslümanların evlerinde de bilgili, kültürlü, şuurlu hanımlar yetişmesini sağlamıştır. Dileyen kadınlar sabah namazı dâhil vakit namazlarına, cumaya, bayram namazlarına katılmış, kimse onlara engel olmamış, aksine girip çıkarken kalabalıkta rahatsız olmamaları için özel düzenlemeler yapan Peygamberimiz önce kadınların çıkması için cemaatini bekletme nezaketi göstermiş, onlara ayrı kapı ayarlamış, ilme ve ibadete giden yolu onlar için daima açık tutmuştur.

Burada işaret etmek istediğim bir diğer husus da kadının eğitimi için emek vermenin aslında ona değer vermekle ilgili olduğudur. Zira eğitim maddi ve manevi anlamda yatırım yaparak bir gelişim ve değişim sağlama çabası ise eğitim, eğitimcinin eğitilene “değer” verdiğinin delilidir. Gelişimine katkıda bulunulmaya lâyık gördüğünüz kişiyi eğitir ve yetiştirirsiniz. Dolayısıyla kadının eğitimine dair Peygamberimizin örnekliği, kadının “yeryüzünün halifesi” olmakla taşıdığı değeri kabullenen bir bakışa işaret etmektedir. İşte bu yüzden Peygamber Efendimizin risaletinin başında en zorlu dönemde bile Erkam’ın evinde gizlice toplanarak İslam’ı öğrenen ilk Müslümanların arasında kadınlar vardır. Zaten Resul-i Ekrem Efendimize ilk iman eden de bir kadın değil midir? 

Halifelik misyonunu hakkıyla yerine getirebilmesi perspektifinden baktığımızda kadın için eğitimin gerekliliği ve önemi hususunda neler söylersiniz?

‘Halife’, Allah’ın sınırlarını dikkate alarak O’nun razı olacağı şekilde dünya hayatını kurgulayan, sorumluluk sahibi varlık demektir. İnsan sorumsuz ve duyarsız olamaz, olmamalıdır. Çünkü üzerinde bir emanet vardır ve bu çok kıymetli, ağır bir emanettir. “Akıp giden hayatın adaletli, hakkaniyetli, barışçıl, merhamet ve saygı odaklı yaşanabilmesi için elinden geleni yapmak” şeklinde özetleyebileceğimiz bu emanet, insanı iyilikleri artırmak ve kötülükleri engellemekle sorumlu kılar. Elbette sorumluluğunu yerine getirebilmesi için önce neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmek durumundadır. Neyi destekleyecek, neyi önleyecektir? Ne uğruna mücadele edecek, hangi hedefe yürüyecektir? Kısacası bilmeye, öğrenmeye, eğitime muhtaçtır. Ancak sağlıklı ve sağlam bilgiye ulaşabilirse, o bilginin rehberliğinde güzel bir insan ve salih bir kul olarak hayata karışabilir. Bu noktada kadın ile erkek arasında fark olabilir mi? Evde, okulda, çarşı pazarda, camide, iş hayatında, sosyal medyayı kullanmaktan trafiğe dâhil olmaya kadar her alanda cahil bir kadından iyiyi ve doğruyu yapması ne kadar beklenebilir? Tabi ki burada cahillikle sadece okuma-yazma bilmemeyi kastetmiyorum. İmanın gereklerini, ahlaki erdemleri, insani değerleri, kültür ve medeniyetimizin kodlarını öğrenmekten bahsediyorum. Dolayısıyla hem kendisi hem de aile fertleri, bilhassa da yetiştireceği çocuklar için kadının doğru kaynaktan kaliteli eğitim almış olmasının son derece önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. 

Kadın eğitimden mahrum bırakıldığında toplumsal ve dinî açıdan ne gibi olumsuzluklar meydana gelir?

Böyle bir durumda öncelikle kadın, iyiyi kötüden ayırt etme yeteneği kazanamaz ve yanlışa meyletmeye, farkında olmadan kötülüğün peşine düşmeye, manipüle edilmeye açık hâle gelir. Doğruyu bilmeyen insan, her an yanlış üzerinden aldanabilir ve aldatılabilir. Özgüveni gelişmez, kendinden emin adımlar atarak evlat yetiştiremez. İnsan dinin ilkelerini ve sabitelerini öğrenmeden, sünnetin sunduğu yaşam tarzı ile tanışmadan, hayat ile iman arasında bağ kurmadan, kısacası kendisinden ne istenip ne istenmediğini bilmeden kulluk yapabilir mi? Yaratılış gayesine uygun yaşayabilir mi? Sorumluluklarını yerine getirebilir mi? Bir ayette buyruluyor ki, “Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, artık mümin erkek ve kadının kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur.” (Ahzab, 33/36.)Allah ve Resulü’nün koyduğu hükümleri öğrenme imkânı bulamayan, en temel haklarından birisi olan “eğitim hakkı”na kavuşamayan kadın, tercihlerinde nasıl isabetli olabilir?

Diğer yandan, cehalete mahkûm edilen bir kız çocuğu, genç kız ya da kadın, kulaktan dolma, gelişigüzel bilgileri din zannederek hurafe ve bidatlere sarılır; hakikatsiz ve samimiyetsiz ritüellere uyar. Dini istismar eden, üfürükçü şarlatanlardan medet umar. Kur’an’ın ve sünnetin sapasağlam ipine tutunamadığı için hayatı hep sallantılarla geçer. Onu güvenli bir limana ancak sahih dinî bilgi ve eğitim taşıyabilir.

Başkanlığımızca Aile ve Dini Rehberlik Bürolarımız vasıtasıyla kadın ve aileye yönelik kapsamlı çalışmalar gerçekleştirilmekte. Kur’an kurslarımızda kadınlara yönelik ihtiyaca uygun şekilde programlanmış kurslar/eğitimler verilmekte. Başkanlığımızın kadınlara yönelik hizmetlerinin geliştirilmesinde çokça katkılarınız olduğunu da biliyoruz. Bu vesileyle hem eğitimleri veren hocalarımıza hem de bu eğitimlerden faydalanan hanımlara neler söylemek istersiniz?

Hz. Âişe’nin çok güzel bir sözü var. Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde orada toplumsal hayata daha rahat dâhil olan ve söz hakkına sahip bulunan Medineli kadınları görünce diyor ki “Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Utanma duygusu, dinlerini öğrenme hususunda kendilerine engel olmuyor.” (DİB Hadislerle İslam, Cilt 4, s. 243.) Burada kastettiği husus, Medineli hanımların sorma, öğrenme, istişare etme konusundaki hevesleri ve Peygamberimize gelerek eğitim almalarıdır. Bu durumu bizzat teşvik eden Peygamberimizdir. Söz gelimi Şifâ bint Abdullah’tan eşi Hafsa annemize okuma yazma öğrettiği gibi bazı duaları da öğretmesini isteyen, öğrenmeye ve öğretmeye teşvik eden Peygamberimizdir. Bu teşvikin verdiği cesaretle mümin hanımlar tarih boyunca olduğu gibi bugün de ilim yolunda yürümektedir. Her türlü olumsuz mesaja, cehaletten veya art niyetten kaynaklanan engellemeye rağmen kız çocuklarının ve kadınların eğitiminden taviz verilmemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığımızın yaygın din eğitimi bağlamında sürdürdüğü Kur’an kursu faaliyetleri bu konuda son derece önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Aynı şekilde müftülüklerimize bağlı Aile ve Dini Rehberlik Bürolarımız gerek bireysel soru ve sorunlara yanıt verip rehberlik ve danışmanlık yaparak gerekse toplu eğitim, konferans, seminer faaliyetleri düzenleyerek kadınlarımızın eğitimine yatırım yapmaktadır. Her eğitim, yeni bir umut, yeni bir inanç ve yeni bir aydınlıktır. Öğrendikçe ufku genişleyen kadınlar için her eğitim, erdem ve irfan yolunda atılmış bir adımdır. Kadınlarımızın bugünün dünyasına ait problemlerini İslam’ın rehberliğinde, inancımızın ve ahlakımızın gerektirdiği biçimde, kültürümüzden ve kimliğimizden kuvvet alarak çözebilmesi ancak eğitimle mümkündür. Dolayısıyla bu toprakların kadınlarının eğitimi, seviyesiz ve niteliksiz bazı yayınların kör sarmalına bırakılamayacak kadar önemli bir husustur. Bu öneminin farkında olarak Başkanlığımızın eğitimlerine gerek hoca hanım gerekse kursiyer ve dinleyici olarak katılan bütün kadınlara teşekkürlerimi sunuyorum.

Editör: Mehmet Çalışkan