Söyleşi: Mustafa IRMAKLI

Kur’an-ı Kerim bizlere, yeryüzünde insanlar için inşa edilen ilk mabet olarak Kâbe’den bahseder. Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki insanın tarihi ile caminin tarihi iç içedir. Yani hayatı, insanı ve varoluşu İslami bir bakışla anlamlandırdığımızda, insanın yeryüzü ve hayatla ilişkisinde en önemli unsurlardan birisi de mabet yani cami olmuştur. İslam’ın son elçisi Peygamber Efendimizle inşa edilen hayatın ve medeniyetin merkezinde de camiler vardır. Böylece cami ve mescitler, İslam toplumlarının kimliği hâline gelmiş, düşüncenin, hayatın ve medeniyetin merkezi olmuştur. Hayat ve ahlak, caminin değerleriyle kurulmuş, şehirler cami merkezli planlanmıştır.

Bir başka ifadeyle, İslam’da hayatın, şehrin ve medeniyetin merkezinde cami vardır. Cami bireyin inanç dünyasından toplumsal ilişkilere, kulluk ve sorumluluk bilincinin oluşmasından hukukun inşasına, eğitimden sanata, aileden çevreyle ilişkilere, hayatın bütün alanlarına yönelik değerlerin ruh köklerinin birleştiği mekândır. Kültürü, bir milletin benimsediği ortak değerler olarak ele aldığımızda, tarih boyunca Müslüman toplumların kültürel açıdan da en önemli kurucu değerleri cami merkezli olmuştur. Sadece ibadetlerimiz değil; tarihimiz, edebiyatımız, örf ve adetlerimiz camiyle iç içedir. Merasimler, hüzünler ve ortak mücadelelerde Müslümanlar camilerinin etrafında bir araya gelmişlerdir. Müslüman toplumlarda sanat, edebiyat ve gelenek İslam düşüncesinden ilham almış ve beslenmiştir. Farklı bir pencereden bakarak şöyle diyebiliriz; İslam düşünce ve ahlakının muhkem merkezlerinden olan camilerimizi ve cami merkezli gelişen değerleri yok saydığımızda, elimizde kültür, gelenek, hatta şiir, sanat, edebiyat adına pek bir şey kalmayacaktır. Dolayısıyla İslam medeniyetinde,  cami ile hayat arasında var olan bütüncül ilişkiyi bugün hakkıyla ikame edebilirsek, bireysel ve toplumsal açıdan aynı kazanımları elde edeceğimiz muhakkaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye hicret ettiğinde yaptığı ilk işlerden birisinin de mescit inşası olduğunu biliyoruz. Mescit-i Nebi ibadetin, ilmin olduğu kadar hayatın da kalbi mesabesindeydi. Bizlere Peygamber mescidinin ifa ettiği fonksiyonlardan söz eder misiniz?

Peygamber Efendimiz daha Medine’ye gelmeden hicret yolundayken, ilk fırsatta Kuba’da, yapımında bizzat kendisi de çalışarak bir mescit yapmıştır. Medine’ye hicretle birlikte de ifade ettiğiniz gibi yaptığı ilk işlerden birisi de Mescid-i Nebi’nin inşası olmuştur. İşte Peygamberimiz o mescitten güzide bir nesil ve medeniyet inşa etmiştir.

Bir cümleyle ifade edecek olursak, Mescid-i Nebi’nin fonksiyonlarının beşerî ve sosyal düzlemde insan hayatının bütününü kapsadığını görmekteyiz. Zira Mescid-i Nebi ihtiyaçlarının karşılandığı, sorunların çözüme kavuşturulduğu, kimsesizlerin himaye edildiği bir merkez olarak görev ifa etmiştir. Edep, adap, ilim ve irfanın aşılandığı bir mektep olarak hizmet vermiştir. Nitekim İslam’ın en güzide topluluğu olan sahabe nesli bu mescitte yetişmiştir. Mescidin müştemilatındaki bölümlerden birinin de Ashab-ı Suffe dediğimiz topluluğun sürekli ilimle meşgul olduğu mekânlar olması oldukça önemlidir. Diğer yandan Peygamberimizin mescidi, Müslüman toplumun bireysel ve sosyal düzlemde her türlü meselesi ile ilgili istişarelerin yapıldığı, kararların alındığı, sorunların çözüme kavuşturulduğu bir merkezdir. Dolayısıyla Mescid-i Nebi, ibadet edilen bir mekân olmasının yanında bir yönetim merkezi olarak da işlev görmüştür. Peygamber Efendimiz, elçileri orada karşılamış, davaları orada çözüme kavuşturmuş, ordu ve savunmadan ekonomiye kadar devletin bütün işlerini de oradan yürütmüştür. Biliyorsunuz, devlet teşkilatı ve kurumsal yapılar İslam toplumları büyüyüp coğrafya genişledikçe sonradan oluşturulmuştur.

Camiler toplumsal hayatta olduğu kadar fertlerin hayatında da önemli mekânlardır. Yüce dinimizce Kâbe’nin birer şubesi olarak kabul edilen bu ulu mabetlerin gölgesinde her insan kendine yer bulabilir ve manevi olarak beslenebilir. Camiler manevi hayatımıza nasıl etki eder ve maneviyatımızı nasıl güçlendirir?

Biraz önce ifade ettiğim gibi İslam toplumlarında hayat, cami merkezli kurulmuştur. Böylece caminin çevresinde yaşanan hayat, caminin bir devamı olarak gelişir. Camideki tevazu iş hayatına, merhamet aile hayatına, şefkat insan ilişkilerine yansır. Caminin bireye kazandırdığı adalet, merhamet, yardımlaşma gibi ahlaki değerler toplumun huzurunu ve güvenini sağlar.

Bu açıdan bakıldığında İslam düşüncesinde güven ve huzura dair değerler camiden hayata doğru yayılır. İnsanların, çevreyle ve toplumla ilişkileri, sorumluluk ve duyarlılık bilinci camide pekişir. Müminlerin manevi dünyaları cami ile güçlü hâle gelir. Camilerdeki manevi ortam kalplerin mutmain olmasına ve huzur bulmasına yön verir.

Cami, insanın kendisiyle, Rabbiyle, toplumla, çevreyle, sorumluluk ve duyarlılık bilinciyle olumlu ilişkiler kurması için onu eğitir. Camiler söz konusu sorumlulukların Allah’a iman ile irtibatının en güçlü hissedildiği yerlerdir. Bu ilişki ise cami dışında da yaşanan bir ahlaka ve yerleşik bir hayata dönüşür. Böylece erdemli bireylerin yaşadığı toplum huzur ve güven toplumu hâline gelir. Bu açıdan camideki ibadet ve samimiyetin ispatı cami dışındaki istikamet ve güzel ahlak ile ölçülür. Takva, kalp temizliği ve manevi gelişmişlik, hayata insani erdemler ve ahlaki değerler olarak yansır. Bu açıdan Sezai Karakoç’un ifadesiyle camiler, şehrin içerisinden her gün yüzlerce insanı alır, onları arındırır ve tekrar topluma katar, böylece vücuttaki kalp gibi işlev görerek bireyle beraber toplumu da arındırmış olur. Zaten camiler manevi açıdan toplumun kalbi gibidir. Nasıl ki kalp kanı arındırarak insanın hayatta kalmasını sağlıyorsa, mabetler de toplumun yaşamasını, mamur ve huzurlu bir biçimde sosyal hayatın akışını düzenleyen mukaddes mekânlardır.

İslam’ın sembolü ve Müslümanların birlik ve beraberliklerinin göstergesi olan camiler her türlü ayırımın ortadan kalktığı birleştirici yerlerdir. Bu yönüyle camilerin bir arada yaşama ahlakına etkileri nelerdir?

Cami zaten kelime manası itibarıyla toplayan, bir çatı altında birleştiren demektir. Camiler; ırk, renk, statü ve coğrafya gibi farklılıkların ayrıcalık ve üstünlük olmaktan çıktığı mekânlardır ki bunun en somut göstergesi namaz ibadetidir. Namazda, Müslümanlar yan yana ve omuz omuza aynı safta eşit hâle gelirler. Yegâne değer olarak takva benimsenir ve bütün üstünlük kuruntuları iman ve ahlak ile törpülenir. Cemaatle kılınan her namazda, aynı safta bedenlerin birlikte kıyam etmesi, kalıpların birliğinden kalplerin birliğine geçişi sağlayan en önemli duruştur. İslam’ın temeli olan tevhit ve insanın ana gayesi kulluk, en somut şekliyle camilerde yaşanmaktadır. Kıyam, rükû, secde bir duruşun, bilincin ve hayat tarzının ifadesidir. Kürsü, minber İslami bilginin ve bilincin kazanıldığı önemli alanlardır. Bütün bunlar ise bizlere birliği-beraberliği, kardeşliği, takvada yardımlaşmayı öğreten ve yaşatan değerlerdir. Gündelik hayat açısından baktığımızda da camiler, müminlerin bir araya gelmesine, selamlaşmasına ve dayanışmasına en önemli vesiledir.

Böylece asırlar boyunca camiler tevhidin, birliğin, dirliğin, sevginin, paylaşmanın, yardımlaşmanın, merhametin sembolü olmuştur. Minberi ve kürsüsüyle, üstün insanlık nizamının öğretildiği, ilim ve ahlak, marifet ve hikmet derslerinin verildiği ilim merkezleri hâline gelmiştir.

Bugün de bütün bir millet ve ümmet olarak bizim beraberce sahiplendiğimiz en güçlü ortak zeminimiz camilerimizdir. İstiklal mücadelesinden 15 Temmuz’a zor zamanlarımızda camilerimiz ortak hareket noktamız olmuştur. Dolayısıyla birlik ve beraberlik açısından en güçlü yanımız ve en büyük imkânımız da camilerimizdir. Bunu muhafaza etmek ve bu konuda hassas olmak durumundayız. Zira son yarım asırlık süreçte, İslam dünyasında camilerde fitne ve tefrika çıkartarak müminlerin en güçlü zemini yıkılmak isteniyor. Bunun için her birimiz, camilerimizi birlik ve beraberliğimizin en muhkem kaleleri olarak sahiplenmek zorundayız.

Cami ve mescitlerin inşası önemli olduğu gibi manevi olarak da imar edilmesi Yüce Rabbimizin emridir. Müslümanlar olarak camilerimizi manen nasıl imar ederiz?

Camiler ve mescitlerle ilgili ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin varlığını hepimiz biliyoruz. Örneğin; Rabbimiz Tevbe suresi 18. ayette, “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder...” buyurur. Bir hadis-i şerifinde Peygamberimiz (s.a.s), “Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.” buyurmaktadır. Bu ayet-i kerime ve hadis-i şerif biz Müslümanlara camiler inşa etmeyi, camilerimize sahip çıkmayı, camilerimizi onarmayı bir görev olarak yüklemektedir. Aynı zamanda bu ve benzeri ayet-i kerime ve hadis-i şerifler, bizlere, camilerin temsil ettiği değerleri de muhafaza etme mükellefiyeti yüklemektedir.

Camileri imar etmek, sadece inşa etmeyi değil, aynı zamanda içinde Allah’a ibadet etmeyi, hakkı, hakikati, adaleti ve ahlakı öğrenmeyi, camilerin temsil ettiği tevhit, kulluk, özgürlük, kardeşlik, eşitlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma gibi değerleri koruma, yaşama, onarma ve yaşatma sorumluluğunu da ifade etmektedir. Dolayısıyla camileri manen imar etmek; camilerin temsil ettiği ilke ve değerleri yaşamak ve yaşatmaktır.

Camileri manen imar etmek; camilerin, bireyi ve toplumu güzelleştiren işlevselliğini en güçlü hâle getirmektir. Caminin temsil ettiği değerlerin bireysel ve toplumsal hayatımızda daha etkin olması için gayret etmektir.

Sayın Hocam, toplumun tümünü kucaklayan camilerden insanımızın daha fazla istifade etmesi ve camilerin hayatın merkezinde olması için bir takım faaliyetleri teşvik ettiğinizi biliyoruz. Bu konuda Başkanlığımızın yapmış olduğu çalışmalardan söz eder misiniz?

Öncelikle şunu ifade etmeliyim; camilerimizin, Peygamber Efendimiz döneminde ve İslam tarihi boyunca olduğu gibi hayatla iç içe olması için gayret ediyoruz. Zaten camilerimizin asli fonksiyonları olan ibadet mekânı olma özelliğini cami hizmetlerimizin merkezi olarak görüyoruz. Bu manada bütün camilerimizi, abdest alanlarından ibadet mekânlarına kadar en ideal şekle ulaştırmaya çalışıyoruz. Burada şu hususu özellikle ifade etmek istiyorum. Bütün camilerimizi kadınlarımızın da erkekler kadar rahat ibadet edecekleri mekânlar hâline getirmeyi hedefliyoruz. Bu anlamda büyük mesafe kat ettik, eksikleri olan camilerimizi de hızlıca tamamlıyoruz. Önemle ifade etmeliyim ki imamlığını Peygamber Efendimizin yaptığı Mescid-i Nebi’ye kadınlar da gelir, ibadetlerini yapar, sohbetlerden istifade ederlerdi. Dolayısıyla kadınların camiye gelmesini önemsememek ya da gereksiz görmek, Peygamberimizin mescidini ve cemaatini bilmemektir. Diğer yandan, gençlerimizin çocuklarımızın camiye daha çok gelmeleri ve caminin değerleriyle tanışmaları için yoğun faaliyetler yapıyoruz. Sabah namazı buluşmaları, cami müştemilatında gençler ve çocuklara yönelik mekânlar, gençlik merkezlerimiz gibi alanlar üzerinden daha çok gencimizin camilerin manevi atmosferi ile buluşmasını hedefliyoruz. Cami dersleri ve camilerdeki kurslar ile camilerin ilim merkezi özelliğini geliştirmeye  çalışıyoruz. Cami sohbetleri, vaaz programları, Kur’an ziyafetleri vb. vesilelerle camilerimizden irşat  merkezleri olarak daha iyi istifade edilsin istiyoruz.

Bunların yanında fiziki olarak da cami planlamamızı ve konseptimizi geliştirmeye ve güçlendirmeye çalışıyoruz. Zira bazı camilerimizin proje, mimari, estetik ve fonksiyonellik gibi açılardan sorunları olduğunu biliyoruz. Yeni cami tasarımı ile camilerimizin, toplumun her kesimine hitap edecek nitelikte, kadın, çocuk, engelli, yaşlı bireyler için bütün ihtiyaçlar açısından her yönüyle tam donanımlı şekilde planlanmasını, herkesin rahat ve huzur içinde ibadetini yapabileceği şekilde tasarlanmasını sağlamaya çalışıyoruz.  Dolayısıyla hem fiziksel hem de işlevsel açıdan camilerimizi en iyi düzeye getirmek için çaba sarf ediyoruz.

Sayın Başkanım, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”nı idrak ediyoruz. Bu hafta vesilesi ile camilerimizin cemaatle buluşmasına vesile olan başta mihrap görevlilerimiz olmak üzere din hizmetlerine gönül vermiş kardeşlerimize neler söylemek istersiniz?

Din görevlisi hocalarımız, peygamber mirasını omuzlamış, hakikatin sorumluluğunu yüklenmiş gönül insanlarıdır. Zira görev yaptığımız mihraplar, minberler, kürsüler peygamber makamıdır. İnsanlara  anlattıklarımız ise  Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir. Bu şuur ve azimle İslam’a ve insanlığa hizmet için çalışmak büyük bir nimet ve onurlu bir görevdir.

Bizim derdimiz insanlığın derdidir. Bugün mahallemizde, şehrimizde, bölgemizde, ülkemizde,  Rabbini ve Peygamberini tanımadığı için yolunu ve huzuru bulamayan tek kişi kalmasın diye gayret ediyoruz. Bir mümin olarak erdem ve güzel ahlakın yaygınlaşması  ve yeryüzünün imarı için çalışmak iman ve kulluk görevimizdir. Aynı zamanda toplumu din konusunda aydınlatmak gayesiyle doğru bilgi ve yöntemle din hizmeti sunmak  yasal  sorumluluğumuzdur.  Bunun için özellikle hizmet ettiğimiz bölgeyi, mahalleyi, görev yerimizi ve muhatap kitlemizi bütün özellikleriyle tanımak ve ona göre rehberlik yapmak durumundayız. Cemaatimizle, öğrencilerimizle iletişimimizi güçlü tutmak, camiye gelen-gelmeyen, toplumun her kesimine nebevi yöntemle ulaşmak zorundayız. Ben bu inanç ve ideal ile gece-gündüz demeden gayret eden hocalarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Bu vesileyle, camilerden hak ve hakikate rehberlik eden imam-hatiplerimize, ezan-ı Muhammedi ile gök kubbeyi mamur eden müezzinlerimize, kürsülerden hakikatin sesini yükselten vaizlerimize, zihinleri, gönülleri ve hayatları Kur’an ile buluşturan Kur’an kursu öğreticilerimize, teşkilatımıza nitelikli kadrolar yetiştiren eğitim görevlilerimize, şehirlerin manevi mihmandarı müftülerimize ve milletimize hizmet etmeyi en büyük paye sayan bütün teşkilat mensuplarımıza, fedakâr hocalarımıza tekrar teşekkür ediyor, “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”nı tebrik ediyorum.

Ahirete irtihal eden hademe-i hayrata Yüce Allah’tan rahmet diliyor, hayatta olanlara sıhhat ve afiyet içerisinde daha nice hizmetler nasip etmesini niyaz ediyorum.

Editör: Mehmet Çalışkan