Dr. Abdülkadir ERKUT

DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Peygamber Efendimiz bir beşer olmakla beraber herhangi bir beşer değildir. Zira ona iman etmeyen Allah’a iman etmiş olmaz. O’na saygı göstermek imanın gereğidir. Bu yüzden insanlar onu inkâr etmekten sakındırıldıkları gibi gerek şahsı gerek ailesi hakkında kendisine eziyet verecek söz ve davranışlardan da sakındırılmaktadır.  Öte yandan o, bir peygamber olarak insanların hidayete ermelerine çok isteklidir.  Biri iman ile şereflense bundan büyük sevinç duyarken, inanmayı reddedenlerin durumundan büyük üzüntü duyar. Davet konusunda gücünün ve kendisinden istenenin üstünde sorumluluk alır. Kendindeki hayrı insanlara ulaştırmaya bu derece istekli, onların akıbetleri ile bu derecede ilgili olan peygambere karşı, inananların sevgi ve saygılarını ifade etme yükümlülükleri bulunmaktadır ki şu ayet-i kerime bunun yollarından birini göstermektedir:

“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.” (Ahzab, 33/56.)

Salat, dua etmek, hayrı ve hayrı celp edecek sözleri söylemek anlamına gelmektedir.  Allah’ın Peygamberimize salatı, kendisine hayır takdir etmesidir; ona rahmet ve mağfiret etmesi, bereketini ve rızasını lütfetmesi ve meleklerinin yanında onu övmesidir. Allah Teâlâ onu peygamberlerin sonuncusu kılmış; ismini kendi isminin yanında zikretmiştir. Bütün peygamberlere isimleri ile hitap ederken, ona övgü ve iltifat için “Ey Resul” (Maide, 5/41.); “Ey peygamber” (Ahzab, 33/1.) diye sıfatları ile hitap etmiştir. Bu yüzden salat kelimesi, Allah için dua anlamıyla kullanılamaz. Çünkü O (c.c.) insanların dua için kendisine yöneldiği yüce varlıktır. Allah için salatın manası, meleklerden ve müminlerden farklıdır. Nitekim “Tevvâb” kelimesi de Allah için tövbeleri çok kabul eden, kullar için ise çok tövbe eden anlamına gelmektedir.

Meleklerin Peygamberimize salatı, ona istiğfar ve dua etmeleridir. Salat kelimesi Allah’tan başkası için kullanıldığında dua anlamına gelir. “Şüphesiz Allah ve melekler peygambere salat eder.” cümlesinde meleklerin Allah ile beraber aynı cümlede zikredilmiş olması, onlar için büyük bir şereflendirme ifade eder. Kur’an’da meleklerin müminler için istiğfar ettiği ve sonra dua ettiği şöyle belirtilmiştir: “Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! Ey Rabbimiz! Onları da onların babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları da kendilerine vadettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümin, 40/7-8.)

Allah da melekler de Hz Peygamber’e salat etmektedir. Peki müminler? “Ey iman edenler, ona salat edin.” cümlesi, müminlerin de ona salat etmeleri gerektiğini ifade etmektedir. Öncesindeki cümle, ayete giriş ve hükme hazırlık kabilinden iken bu cümle ayetin maksadını teşkil etmektedir. Müminlerin salatı, ona dua etmeleri ve onun emrini tazim etmeleridir. “Allahümme salli ala Muhammed” ve “Sallellahü ala Muhammed” vb. lafızlar ile dua ederken Allah’tan ona olan bereketini ve rahmetini artırmasını, ona her türlü hayrı lütfetmesini talep etmektedirler. İlk cümlede Allah’ın ve meleklerin salatı, süreklilik ve yenilenme ifade eden geniş zaman kalıbı (muzari) ile gelmiştir. Bu cümlede de müminler Allah’ı ve melekleri örnek almaya; bu surette salatı sürekli ve çokça yapmaya teşvik edilmektedir. (İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, XXII, 99.) 

Müminler peygambere salat ederek ona tazimlerini izhar etmektedirler. Yoksa nebinin müminlerin salatına ihtiyacı yoktur. Ancak salat müminlerin, Allah’ın rızasını kazanmalarına, sevap hanelerini artırmalarına vesile olmaktadır. Bunun yanında müminler peygambere salat ederken ona ikramda bulunmaktadırlar. Ancak bu ikram onların kendilerinden ettikleri bir ikram değildir. Çünkü peygambere salat ederken “salat ediyorum”  değil “Allah’ım Muhammed’e salat et” veya “Allah Muhammed’e salat etsin” demekte; Yüce Allah’tan ona salat etmesini talep etmektedirler. Kendi ellerinde, gerçekte ona ikram edebilecekleri bir şey bulunmamaktadır. 

Ayette Allah ve melekler için sadece salat kavramı zikredilmişken müminlere, salata ilaveten ona selam etmeleri de emredilmiştir. Müminler salatın yanında ayrıca selam ederek “Allah seni korusun hiçbir kötülük sana dokunamasın.” diye peygambere dua etmektedirler. Zira Allah Resulü'ne salatın, ancak küçük-büyük her şeyde ona boyun eğme anlamına gelen selam ile ağırlığı olur. (Nisa, 4/65.) Emirlerine isyan ederek ona salat edilmiş olmaz.

Yüce Allah yukarıdaki ayet-i kerimede peygamberinin şerefini izhar, şanını beyan ederek onun kendi katındaki konumunu ortaya koymuş, sonra müminlere de ona salat ile dua etmelerini emretmiştir. Birine dua etmek, o kişi ile dua eden arasındaki özel bir bağa işaret eder. Hz. Peygamber ile müminler arasında da özel bir bağ vardır. İman ile kurulmuş bu bağı pekiştirmek gerekir. Salat ile ona dua etmek, söz konusu bağı geliştirmenin en önemli yollarından biridir. Hz Peygamber kendisine salat edilmesini teşvik etmiş; (Tirmizi, Vitir, 21; Ebu Davud, Salat, 358.) namazlarda okunan “Salli ve Bârik duaları” gibi (Müslim, Salat, 65.) bazı salat lafızlarını ümmetine bizzat öğretmiştir. Bu yüzden onun (s.a.s) tarafından müminlere öğretilen salat kalıplarını okuyarak her fırsatta ona dua etmek önemlidir. Fakat salat, belli kalıpları sözlü olarak tekrar etmekten ibaret zannedilmemelidir. O sözler Efendimize olan muhabbetimizi daha da artırmalı, onun Allah’tan getirdiği hakikatlere can ve baş ile sarılmaya bizi yönlendirmelidir. Nitekim Tahir b. Aşur’un belirttiği gibi yukarıdaki ayet, müminlerin sadece salavat okuyarak değil, diğer sözleri ve davranışları ile de peygambere ikramda bulunmalarının gerekliliğine işaret etmektedir. (İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir,
XXII, 97.)  

Editör: Mehmet Çalışkan