Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL

İslam’ın evrensel değerlerini aziz milletimize aktarmak için var gücüyle gayret gösteren bir gönül insanı. Hangi şartta olursa olsun İslam’ın hakikatlerini öğretmekten geri durmayan öncü bir âlim. İslam’a ve insanlığa hizmet etmek isteyenlere rol model olan örnek bir din görevlisi. Hanecizâde Hacı Hafız Yusuf Ziya Bilgin.

Yusuf Ziya Bilgin, 1922 yılında Of’un Yukarı Hopşera köyünde dünyaya gelir. Babası devrin önde gelen âlimlerinden Hacı Hafız Ahmet Hamdi Efendi, annesi ise ezberlerini dinleyerek evladının sağlam bir şekilde hafız olmasına vesile olan Fındıka Hanım’dır. 

Yusuf Ziya Bilgin, anne ve babasından hafızlığını ikmal eder. Sonra da doğduğu köyde Hacı Alizade Ahmet Efendi’nin yanında medrese eğitimini almaya başlar. Sarf ve nahiv gibi Arap dilinin temel ders kitaplarından bir kısmını okur. Ancak bu derslerini bitirmek üzereyken hocası, rahmet-i Rahman’a kavuşur. Bunun üzerine Of Çufaruksa, yeni adıyla Uğurlu beldesine gider. Devrin önemli âlimlerinden olan ve hâlihazırda yetiştirdiği talebeleri ile günümüze de ışık tutan meşhur âlim, hususiyle kıraat ilimlerinde son derece mahir Aşıkkutlu Efendi’nin ders ve kıraat halkasına katılır. Onun yanında dinî tedrisatın temel bilimlerini, feraiz ilmini, Kur’an talimi, aşere ve takrib gibi özel yetenek isteyen kıraat ilimlerini tahsil ederek tamamlar.
Yusuf Ziya Bilgin, 1945 yılında Haranikas’ta hafız yetiştirmeye başlar. O, bir taraftan talebe yetiştirirken diğer taraftan kendisi de talebelik yapar. Onlarca talebesiyle ilgilenip onların hafızlıklarını ikmal etmeleri ve İslami ilimleri öğrenmeleri için gayret gösterirken kendisi de Glifirzade Osman Efendi, Sulazade Cafer Efendi ve Hacı Hasan Rami Efendi’de medrese tahsilini tamamlar.

1952 yılında Yusuf Ziya Bilgin, Merkez Kur’an Kursu hocalığı ile birlikte Merkez Cami imam hatipliğine de tayin olması sebebiyle talebeleriyle birlikte köyünden Çaykara’ya gelir. Caminin mahfilini yüzlerce talebesini okuttuğu eğitim ve öğretim merkezi hâline getirir. 

Yusuf Ziya Bilgin’in hayatında 1960 yılında bir gelişme yaşanır. Çaykara ilçe müftüsü Ahmet Kumkumoğlu’nun vefatı sebebiyle boşalan ilçe müftülüğü kadrosuna müftü olarak atanır. Bu yıllarda ülkemiz zor zamanlardan geçer. Sıkıyönetim ilan edilir. Ancak Yusuf Hoca talebe okutmaktan bir an olsun geri durmaz. İşte bu günlerin birinde camide yine talebe okuturken bölge sıkıyönetim komutanı yanına gelir. Hoca’nın ders okuttuğunu görünce “Herkes, ders okutmayı bıraktı. Hatta bu sebepten dolayı yaylalara çıkanlar bile oldu. Sen bunu hangi cesaretle sürdürürsün?” diye sorar. Bunun üzerine Yusuf Bilgin Hoca, “Ben yıllardan beri talebe okutuyorum. Şayet bu bir suç ise kaçarak bu suçtan kurtulamam. Ben biliyorum ki benim yaptığım bu vazifeyi devletimiz asla suç olarak görmez. Zira biz vatanımıza ve milletimize hizmet edecek nesiller yetiştiriyoruz. Ve siz de iyi bilirsiniz ki İslam ahlakıyla yetişen bir Müslümandan vatanımıza, devletimize ve milletimize asla zarar gelmez.” diye cevap verir. Bu sözler komutan üzerinde büyük tesir bırakır ve Yusuf Hoca’ya dönerek şöyle karşılık verir: “Hocam! Büyük bir cesaret göstererek doğru ve hakikat olan bir geçeği ifade ettiniz. Bundan önce ders okuttuğunuz gibi bundan sonra da ders okutmaya, talebe yetiştirmeye devam edebilirsiniz.”

Yusuf Ziya Hoca, eğitim alanında da önemli hizmetlere öncülük etmiştir. Çaykara’da müftülük görevini yürütürken imam hatip lisesinin açılması için çok ciddi gayret göstermiş, herkesten önce o maddi ve manevi destekte bulunmuştur. Nitekim bir gün öğle namazından sonra Çaykara’nın önde gelen âlimlerinden Kargarzade Müslim Efendi, Paçanlı Hacı İlyas Efendi, Şurlu Mahnidazâde Müslim Efendi ve diğer arkadaşları ziyaretine giderler. Yusuf Bilgin Hoca, ziyaretine gelenlerden bir aşr-ı şerif okumalarını ister. Okunan aşr-ı şerifi dinledikçe duygulanır ve gözleri dolar. Daha sonra ziyaretine gelen hocalara “Sizlere ikindi vakti öleceğiniz bildirilse bu aradaki zamanınızı hangi ibadetle geçirmeyi düşünürdünüz?” diye sorar. Kimisi “Derhal abdest alır namaza dururum.”,  kimisi “Abdest alır Kur’an okurum.” der, nihayetinde herkes farklı farklı cevaplar verir. Hâlinden, verilen cevapları beğenmediği anlaşılan Yusuf Bilgin Hoca’ya Kargarzade Müslim Efendi “Ya siz ne yapardınız?” diye sorar. Bunun üzerine Yusuf Hocamız şöyle cevap verir: “Derhal kendime ya bir hoca veya bir talebe bulur; ya okurken ya da okuturken can vermeyi tercih ederdim. Zira İlim Allah’ın en önemli sıfatlarından biridir. O sıfatla süslenir hâlde ölmek, en gıpta edilecek şeydir.”

Yusuf Ziya Bilgin Hoca, 1983 yılında emekli olur. Bursa’ya taşınır. Burada da evini bir medreseye dönüştürür. Hayatının sonuna kadar talebe yetiştirir. Bu kutlu evin nice müdavimleri olmuştur. Hocamızın rahle-i tedrisinde bulunanlar bugün milletimizin manevi hayatına rehberlik etmektedirler. Onlardan birisi de hâlihazırda Din İşleri Yüksek Kurulu Üyemiz olan Prof. Dr. Enbiya Yıldırım’dır. O, bu güzel günleri şöyle ifade etmiştir: “Bursa ilahiyatta öğrenciyken Çaykara eski müftülerinden, kalbinin güzelliği yüzüne yansımış merhum hocamız Yusuf Bilgin’in evine ders okumaya giderdik. Cumartesi pazarları devam ettiğimiz bu dersleri aksatmamaya gayret ederdik. Nice Arapça kitabı bu vesileyle, Hocaefendinin önünde diz çöküp okuduk. Geceleri kaim ve zakir olduğundan zaman zaman ders esnasında kestirdiği olurdu. Buna rağmen okumayı sürdürür ve hafiften gülerdik. Bazen gülüşümüzle uyanır, “Bana gülüyorsunuz değil mi?” diyerek tatlı bir mukabelede bulunurdu. Ders esnasında okuduğumuz metinden veya anlattığı ilmî meselelerden etkilenerek iç geçirip ağladığı da çok olurdu. Öğle namazlarını ardında kılarken aldığımız manevi hazzı ise bugünkü gibi hatırlıyorum ve özlemini çekiyorum. Çünkü ibadet yaptığımızı hissederdik. Bizim onun en çok sevdiğimiz yönü de sanırım buydu, yani samimiyetiydi. Ders arasında bizlere mutlaka çay, yanında da pasta çörek ikram ederdi. Yemek yediğimiz de çok olmuştur. Bununla yetinmez, evinden ayrılırken ceplerimizi kuru yemişle ve meyveyle doldururdu. Bizimle birlikte olmayı ibadet olarak görür, bundan ne kadar zevk aldığını her vesile ile ifade eder, Rabbinden mükâfatını beklediğini, ilmin zekâtının bu olduğunu, unutmamak için okutmak gerektiğini ifade ederdi.”

Yusuf Ziya Bilgin Hoca, ihlaslı, samimi, içten, güven veren, yüzünden tebessüm eksik olmayan, misafirperver, cömert, ikram etmeyi seven, mert, sıcakkanlı, nezih, zarif ve nezaket sahibi, öncü bir âlim, örnek ve rol model şahsiyettir. Talebeleri, hâlen Diyanet İşleri Başkanlığımızda, ilahiyat fakültelerinde, Milli Eğitim Bakanlığında ve daha farklı mevki ve konumda açtığı ilim yolunda yürümektedir. 

Hanecizâde Hafız Yusuf Ziya Bilgin Hoca, 22 Ekim 2001 tarihinde Bursa’da vefat etti ve Mudanya’da aile kabristanlığına defnedildi. Bu vesileyle başta Yusuf Ziya Bilgin Hocamız olmak üzere gönüllerde hoş bir seda bırakarak Hakk’a yürüyen tüm öncü âlimlerimizi hayırla yâd ediyoruz. Cenab-ı Hak, açtıkları kutlu yoldan yürüyebilmeyi bizlere de nasip eylesin. Âmin!

Editör: Mehmet Çalışkan