Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş dönemine şahit olmuş, her iki dönemin de zorluklarına katlanmış, imkânlarından da müstefit olmuş öncü bir âlim. Öğrendiklerini öğretme ve mesleğini icra etme imkânları elinden alındığı yıllarda dahi kimseye küsmeyen, devletine sırt dönmeyen bir dava adamı. Kendisini iyi bir şekilde yetiştirmekle kalmayıp ilmiyle amil nice insanların yetişmesi için var gücüyle gayret gösteren bir din görevlisi, Müftü Yusuf Karali.

Yusuf Karali, 1886 yılında Rize’nin Güneysu ilçesinde Yeşilköy, eski adıyla Pilihoz köyünde dünyaya gelir. Babası, devrin önemli âlimleri arasında yer alan Erzurumlu Şaşı Hoca’dan ders görmüş, köyünün demircisi aynı zamanda gönül insanı olan Karaalizade Molla Bilal Efendi, annesi ise Rabia Hanım’dır. Babası küçük Yusuf’unun öncü bir âlim olmasını arzular. Bunun için de ilk durak hafızlıktır. Yusuf Karali, babasının arzusunu gerçekleştirir ve on ay gibi kısa bir sürede hafızlığını ikmal eder. Hafızlıktan sonraki durak ise medrese tahsilidir. Yusuf Karali, köyünün eski adıyla meşhur olan Pilihoz Medresesine kaydolur ve 1902-1909 yılları arası bu medresede yedi yıl boyunca hiç ara vermeden ulum-i İslamiyeyi öğrenmeye gayret eder.

Yusuf Karali için ilim yolculuğunun bir sonraki durağı İstanbul’dur. 1909 yılında İstanbul’a gelen Yusuf Karali, kendi ifadesiyle Fatih Bahri Siyah Çift Kurşunlu Medresesinde tahsiline devam eder. Bu arada Ömer Efendi’den Arap ve Fars edebiyatı okur. Arapçayı ve Farsçayı öylesine derinlemesine öğrenir ki bu hususta kendisi şu ifadeyi kullanacaktır: “Lisan-ı Arabi’yi kâffe-i belagatle beraber tekellüm ve kitabet eder olduğum gibi hususi tahsil eylediğim lisan-ı Farisi’de dahi aynı derecede tekellüm ve kitabet ederim.” Yusuf Karali, başarılı bir eğitimden sonra dönemin önemli âlimleri arasında gösterilen Rizeli Muharrem Efendi’den icazet alır. Bu yıllarda hocaları, talebe ve arkadaşları arasında metinlere vukufiyeti dolayısıyla “İbareci Hoca”, ilmini belli etmediği için de “Gizli Hoca” diye anılmıştır.
Yusuf Karali, medrese tahsilinden sonra girdiği imtihanı üstün başarı ile kazanır ve Fatih Medresesine müderris olarak atanır. Yusuf Karali’nin bu sınavda önüne bir metin konulur. Metni okumaya başlayınca metinde yanlış veya eksik bir ibarenin olduğunu fark eder. Hemen orada bulunan komisyona bu durumu aktarır. Komisyon üyeleriyle arasında bu hususta bir münazara ve münakaşa yaşanır. Komisyon başkanı okunan metnin el yazmasının getirilmesini ister. El yazma nüsha tetkik edilip Yusuf Karali’nin dediğinin doğru olduğu ortaya çıkınca hocası sedef kakmalı bir müderris rahlesini ona hediye eder. Yusuf Hoca’nın müderris olarak atandığı yıllar ülkemizin varlık mücadelesi verdiği yıllardır. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girmiş ve eli tutan herkes silahaltına alınmaya başlanmıştır. Bu hengâmeden Yusuf Karali de nasibini alır. Fatih Medresesindeki hocalık hayatı kısa sürer. 1915 yılında subay olarak yetiştirilmek üzere açılan Erzincan İhtiyat Zabit Mektebine sevk edilir. Bir yıl sonra da tebdilihava için geldiği Rize’de askerî silah atölyesine alınır ve top yapımında çalışır.

1924 yılına gelindiğinde bütün medreseler kapatılır. Müderris ve dersiamlar kaydıhayat şartıyla maaşa bağlanarak emekliye sevk edilir. Yusuf Karali de bu karardan etkilenir ve Beyazıt Camii Dersiamı iken genç yaşında emekli olmak zorunda kalır. Müderrislik hayatı son bulan Yusuf Karali, İstanbul’dan ayrılır ve Rize’ye geri döner. 

1951 yılına gelindiğinde Yusuf Karali Hoca için yepyeni bir dönem başlar ve Rize Müftüsü olarak atanır. Müftü olarak görev yaptığı yıllarda iki büyük ders halkası başlatır. Bunlardan birincisi 1954-1957 yıllarının kış aylarında okuttuğu fıkıh, tefsir, hadis, akaid, kelam dersleridir. İkinci ders halkası ise 1963-1966 yıllarında okuttuğu Harîrî’nin Makamât’ına yönelik derslerdir. Bu dersi, kendisinin de cuma vaazı vermek için tercih ettiği Kazdal Camii’nde icra etmiştir. Haftada bir gün (Pazartesi) yapılan bu ders programı üst düzey Arapça şeklinde olmuştur. Yusuf Hoca, bu kitabı baştan sona kadar talebelerine okutmuş, dersini bitirdiği gün bu kitabın arkasına şu notu düşmüştür: “16 Mayıs 1966 Pazartesi günü bu kitabın Rize’de Kazdal Camii şerifinde imamlardan bir cemaate ve tedrisi hitam bulmuştur. Allah Teâlâ, fazl-u keremiyle ve bütün peygamberlerin yüzü suyu hürmetine bu emsal kitapları okutmayı bize nasip etsin. Şüphe yok ki Allah her şeye kadirdir ve duaları kabul etmek onun şanına yaraşır. Tevekkülüm, kulu Yusuf Ziya’yı yaratan Halık Teâlâ’yadır.”

Yusuf Karali Hoca, her bir ortamı ilim meclisine dönüştüren örnek bir âlimdir. Nitekim ramazan ve kurban bayramlarının ikinci günlerinde evi talebeler ve hocalarla dolup taşardı. Hocamızın hayatını kitaba aktaran Prof. Dr. İsmail Kara, bu güzide günlerden birinde şahit olduklarını şöyle kaleme almıştır: “Hocamın evine girdiğimde iki tarafı raflarla çevrili bir salon karşıladı bizi. Cilt cilt kitaplar gözüme ilişti. Ziyarete gelenler uzun zamandır çözemedikleri Arapça ibareleri, cevaplarını bulamadıkları dinî soruları Hoca’ya sorarlardı. Muğlak ve çok yönlü fetvalara önce kısa cevaplar verir, sonra da meseleyi derinlemesine açarak zihinlerde soru işareti bırakmazdı. Soru soranlara Arapça fıkıh kitaplarındaki ilgili bölümü açıp okutturur böylelikle onların da ilimden nasiplenmelerini sağlardı.”

Yusuf Karali, Rize’de müftülük vazifesini yapmakta iken hem kendisi hem de Rize için başka bir önemli gelişme daha yaşanacaktır. Bu önemli gelişme, Rize İmam Hatip Okulunun açılmasıdır. 1967 yılının bir sonbahar gününde bereketli bir kalabalık okulun bahçesinde toplanmış ve bu güzide okulun açılışını heyecanla beklemektedir. Vali’nin arabası gözükür. Arabadan Vali ile beraber Yusuf Karali Hoca da iner. Mülki erkân arabadan inen Vali’ye ve Müftü Yusuf Karali Hoca’ya hürmet ve tazimde bulunurlar. Protokol konuşmalarının ardından kürsüye Yusuf Hoca davet edilir. Konuşmasında ilmin faziletinden, dinî ilimlerin ehemmiyetinden, imam hatip okullarının ülkemiz için ne kadar değerli ve gerekli olduğundan katılımcılara bahseder. Yaptığı duanın ardından da okulun açılışı gerçekleşir. Yusuf Karali, imam hatip okulunun açılmasından sonra bu okulla özel olarak ilgilenir. Yaşı müsait olanları hutbe okumak üzere minbere, vaaz vermek için kürsüye çıkarmış, namaz kıldırmak için mihraba geçirmiş, Rize semalarında onların dilinden ezan-ı Muhammedi’nin yankılanması için onlara fahri görevler vermiştir. Bununla da yetinmeyen Hoca, şehrin muhtelif camilerinde talebelere mukabele okutmuş, hem onları halkla buluşturup okula olan teveccühün artmasını sağlamış hem de talebelerin hafızlıklarını kuvvetlendirip heyecanlarını yatıştırarak onları yarınların din görevlileri, hademe-i hayratı olarak hazırlamıştır.

Yusuf Karali, 1951 yılından 1969 yılına kadar Rize Müftüsü olarak görev yaptı. O, belki bizlere yayımlanmış bir eser bırakmadı ancak bir kısmı günümüze intikal etmiş tercüme ve telif çalışmaları yaptı. Başkanlığımız tarafından bir vefa örneği olarak adı Rize Müftü Yusuf Karali Dini Yüksek İhtisas Merkezinde yaşatılan Yusuf Karali, namıdiğer Rize Müftüsü 3 Şubat 1969 günü sabah namazı vakti son nefesini vererek emanetini Rabbine teslim etti. Bir gün sonra binlerce seveninin ve talebelerinin iştiraki ile Rize Orta Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından köyüne götürülerek evinin yakınındaki aile mezarlığına defnedildi.

Editör: Mehmet Çalışkan