Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL

Son derece nazik, gayretli, çalışkan, vakur ve yardımsever bir öncü âlim. Talebelerini asla incitmeyen, onlara şefkat ve merhametle muamele eden, İslam’ın yüce hakikatlerini onların gönlüne nakşeden örnek ve önder, Kur’an âşığı bir din görevlisi. Hasan Şen Hoca, namıdiğer Düzceli Hafız Hasan Efendi.

Hasan Şen, 1894 yılında Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinde dünyaya gözlerini açar. Babası Hafız Mustafa Efendi, annesi ise Fatma Hanım’dır. Hasan Şen, çok küçük yaşta abisi Ahmet ve kardeşi Hatice ile birlikte önce öksüz sonra da yetim kalır. Amcası Mustafa Efendi, üç yeğenini yanına alarak evine getirir ve eşi Çerkez Hanım’a şöyle der: “Hanım! Rabbimiz bize evlat lütfetmedi. Ama kabul edersen üç evlat bahşetti. Ben onların babası olsam sen de anneleri olur musun?” Çerkez Hanım’ın mutluluğuna diyecek yoktur. Rabbinin emaneti olarak gördüğü bu üç çocuğu bağrına basar, onlara anne hasretini bir an olsun yaşatmaz ve her birinin yetişmesi için elinden gelen tüm gayreti gösterir.

Hasan Şen, abisi ile birlikte amcası ve yengesinin desteğiyle hafızlığını ikmal eder. Böylelikle hayatı boyunca hatta vefat ettikten sonra anılacağı hafız sıfatını alır. Artık o Hafız Hasan’dır. Hafız Hasan, amcasının ve yengesinin yönlendirmesiyle aynı köyde bulunan Ayşe Hanım’la evlenir. Sonra da Avlayan köyüne imam hatip olur. Bir yandan cami hizmetlerini yürütürken diğer yandan da Kur’an-ı Kerim ve İslami ilimler öğrenmek isteyenleri okutur. Hafız Hasan, Osmanlı’nın yedi düvele karşı Anadolu’muzu korumak için mücadele ettiği günlerde, “Bu zamanda bize düşen, ordumuzun bir neferi olmaktır. Anadolu’ya düşmanı yaklaştırmamaktır.” diyerek askere gider. Vatan nöbeti sekiz yıl sürer. Önce Yemen’de yıllarca düşmana karşı mücadele verir, sonra da askerliğinin geri kalanını Diyarbakır Silvan’da tamamlar. Hafız Hasan, asker dönüşü abisinin isteğiyle bir manifaturacıda işe başlar. Ancak onun gönlü ticarette değil ilim yolunda ilerlemektedir. Günün birinde Hendekli Reisülkurra Abdurrahman Gürses Hoca’nın babası Hafız Sait Efendi ile tanışır. Kendisine, kıraat ilmi öğrenmek istediğini söyler. Bunun üzerine Sait Efendi, “Evladım! Afyon’a git. Orada Kesikbacak İsmail Efendi adıyla meşhur bir kıraat âlimi var. Benim de selamımı söyle. İnşallah aradığın bu ilmi orada elde edeceksin.” der. Abisinden ve kendisine analık babalık yapan yengesinden ve amcasından helallik alarak Afyon’a gider. Yaşça kendisinden küçük olan Kesikbacak İsmail Efendi’den kıraat dersleri ve talebe yetiştirmedeki usul ve esasları öğrenir. Ayrıca Hocamız, Afyon’da imam hatip olarak görev yapar. İlim yolculuğu böyle devam ederken Kesikbacak İsmail Efendi’nin tayini İstanbul’a çıkar. Hafız Hasan için durmak yoktur. O da hocasının peşinden İstanbul’a gider. Kıraat-i aşere ve takrib derslerini bitirir; 1943’te Mısır ve İstanbul tarikleri üzerine icazetname alır.

1945 yılına gelindiğinde Hafız Hasan’ın hayatında yepyeni bir sayfa açılır; Düzce Merkez Camii’nde imam hatip olarak göreve başlar. O, âdeti olduğu üzere bir yandan imam hatiplik görevini icra eder, diğer yandan da Düzce Merkez Kur’an Kursu’nda fahri olarak öğreticilik yapar. Bu kutlu görevi hastalığa düçar kalacağı 1978 yılına kadar aşkla ve şevkle sürdürür. Düzce’de otuz üç yıl devam eden Kur’an kursu öğreticiliği sırasında dört binden fazla öğrenciye hafızlık yaptırır, beş yüze varan talebesine ise tashih-i huruf eğitimi verir.

Hafız Hasan Efendi, talebelerine örnek olmuş öncü bir âlimdir. Talebelerinin toplum içinde örnek birer insan olmaları için gayret göstermiştir. Bunun için de sık sık talebelerine şöyle nasihat etmiştir: “Evlatlarım! Siz hafızsınız! Siz bu toplumun manevi mimarlarısınız. Yaşınızın küçük olmasına bakmayın. Herkes sizi izlemekte ve sizi örnek almaktadır. Bu örnekliğiniz, yarın din görevlisi olduğunuzda daha da fazla olacaktır. Sizi tanıyanlar sizin gibi olmak isteyeceklerdir. Bu sebepledir ki toplum içinde en düzenli siz olmalısınız. En güzel ve en temiz siz giyinmelisiniz. En düzgün siz konuşmalısınız. En adaletli ve hakkaniyetli, en doğru sözlü siz olmalısınız. Görevine en sadık siz olmalısınız. Siz örneksiniz, rehbersiniz, öndersiniz! Bembeyaz bir sarığın üzerinde kara bir leke nasıl dikkat çekerse toplum içinde sizlerin ayıpları da o kadar dikkat çeker. Sakın ha günaha dalmayın, edebinizden asla taviz vermeyin!”
Yardımsever kişiliğiyle de tanınan Hafız Hasan Efendi, İstiklâl Harbi madalyası sahibidir. O, gazilik maaşını Kur’an kursunda okuyan öğrencilere harcamış, onların ihtiyaçlarını temin etmiştir. Sadece Düzce’de değil farklı şehirlerde de sıkıntı içinde olanlara yardım etmeyi kendine şiar edinmiştir. Hafız Hasan Efendi, camide namazını kıldıktan sonra mutlaka esnafın ziyaretine gider, onlarla sohbet ederdi. O günlerden birinde yine sevdiği bir esnafın yanına varır. Cebinden üç ayda bir aldığı emekli maaşını çıkarır ve “Evladım Mehmet! Bu para üç aylık emekli maaşım. Sen şimdi bunları say. Üç eşit parçaya böl. Her birisini bir zarfa koy. Bunlardan birisi bana, ikincisi Kur’an kursundaki talebelerime aittir. Üçüncüsünü ise sana vereceğim isim ve adresi yaz ve postaya ver.” der. Dükkân sahibi, istenilen şekilde paraları ayırır, zarflara koyar. Son zarfa adresi yazar. Ancak adresin gönderileceği yer dikkatini çeker. Zira mektup Diyarbakır Silvan’a gönderilecektir. Merakını gidermek üzere, “Hocam! Düzce nere Diyarbakır nere. Bu parayı neden gönderirsiniz?” diye sorunca Hocamız o zamana kadar kimseyle paylaşmadığı bu iyiliği şöyle anlatır: “Evladım! Ben askerliğimi Silvan’da yaptım. Edebine, ahlakına düşkün bir ağayla tanıştım. Hem bana hem aileme askerliğim bitene kadar çok büyük destek oldu. Gurbette idim ancak onların sayesinde hiç gurbet hayatı yaşamadım desem yeridir. Askerden döndükten sonra bu ağanın fakirleşip yoksul olduğunu duydum. Şimdi sıra bende oğul! O günden bugüne kadar maaşımın üçte birini gönderirim ve inşallah o kardeşlerimiz hâlini düzeltinceye kadar da göndereceğim.”

Hafız Hasan Şen, Düzce’de ihlas ve samimiyetle bir Kur’an ağacı dikti. Bu ağaçta yetişmek isteyen binlerce Kur’an sevdalısı da oraya koştu. O, her bir talebesini çocuğu olarak görürdü. Talebelerine tebessümle bakar, her biriyle arasında mutlaka bir sevgi köprüsü kurardı. Ona gelenler ondan asla ayrılmak istemezdi. Hafızlığını bitiren her talebesinin yanına ayrı ayrı varmış, kendilerine Kur’an-ı Kerim hediye etmiş ve onlara şöyle nasihatte bulunmuştur: “Evladım! Ezberleyip zihnine yazdığın yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hayatına nakşet. Bu mukaddes kitaba sonuna kadar güven. Kur’an’a sahip çık ki o da sana sahip çıksın. Eğer böyle yapmazsan Cenab-ı Hak zaten Kur’an’ı koruyacaktır ancak hüsrana uğrayan sen olursun.”

Hafız Hasan Şen, namıdiğer Düzceli Hafız Hasan Efendi 1982 yılının Kurban Bayramı sabahında vefat etti. Düzce Merkez Büyük Camii’nde binlerce hafızının, uzaktan yakından gelen on binlerce Kur’an sevdalısının kıldığı cenaze namazının ardından hüsnü şehadetleriyle şehir mezarlığına defnedildi. Bu vesileyle başta Hocamız olmak üzere Kur’an hadimlerinden, hafızlarından ve ilim yolcularından Hakk’a yürüyenlere Yüce Rabbimizden rahmet diliyoruz. Hayatta olanların, sağlık ve afiyetle hizmetlerini sürdürmelerini niyaz ediyoruz.

Editör: Mehmet Çalışkan