MEHMET KESKİN:
"İrşat, Kur’an ve sünneti
rehber edinerek yapılmalıdır."

Söyleşi: Mustafa BERK

Eğitim öğretim hayatım, merhum babamın beni altı yaşındayken Kur’an hocama teslim etmesiyle başladı. Yaklaşık üç yıl içinde hafızlığımı tamamlamış oldum. Dokuz yaşındaydım ve ilkokul çağım geçiyordu. Yaşıtlarımdan gecikmeli bir hâlde ilkokula başladım. Kur’an hocam bana hafızlıkla beraber okuma yazmayı da öğretmişti. Bundan dolayı okula ikinci sınıftan başlatmışlardı. Kur’an’ı hıfzettiğim için babam Urfa’nın meşhur kıraat hocalarına gitmemi sağladı. Okulla eş zamanlı kıraat dersleri almaya başlamıştım. Babam kıraat ve makam konusunda iyi olmamı ister, sürekli hocalara sorardı durumumu. Takdir-i Hüda ki bu alanda istidadım olmadığı anlaşıldı. Hocamın da yönlendirmesiyle medreseye başladım. Babam her ne kadar üzülse de zamanla daha doğru bir karar vermiş olduğunu anlamıştı. Rabb’imizin bize yüklediği görev demek ki bu alanda olacakmış. Medresede klasik usul ile Arapça, fıkıh ve  diğer İslami ilimleri tahsil ettim. Her eğitim öğretim ortamında olduğu gibi oranın da kendine has bir tarzı vardı. Kimi zaman zor kimi zaman kolay, acı tatlı günler geçirdik. Üzerimde birçok hocamızın emeği vardır ama Molla Said hocamı anmadan geçemem. Mevla rahmet eylesin.

Diyanet İşleri Başkanlığında göreve başlama hikâyenizden bahseder misiniz?

İmam-hatip okulunu bitirdikten sonra Urfa’da vekâleten imamlık yaptım. Dönemin müftüsü Halil Gönenç hocamız, herhangi bir çalışmam olup olmadığını sormuştu bana. Benimle yakından ilgilenmişti. Bana bazı eser isimlerini (Molla Cami, Muğni’t Tullab) söyleyip bunlarla yanına gelmemi istedi. Kendisi okumaya, okutmaya, tedrisata önem verirdi. Kendisinin derin ilminden, birikiminden istifade etmek nasip oldu. Görevime devam ederken üniversite imtihanında başarılı olup İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü kazandım. Dört yıllık eğitimden sonra Muş’a öğretmen olarak atandım. Orada görev yaparken beni yetiştiren hocalarım Diyanet İşleri Başkanlığında daha faydalı olacağımı söyleyerek geçiş yapmamı sağladılar. Urfa’ya müftü muavini olarak tekrar Diyanet’e döndüm. Bir süre çalıştıktan sonra askerliğimi tamamladım ve Mardin'in Savur ilçesinde görevime devam ettim. Buradaki görevim esnasında insanların dine ve din adamına olan saygısını yakından müşahede ettim. Genç yaşta olmama karşın insanların bana olan yaklaşımı zaman zaman beni utandıracak seviyede olurdu. Müftü Amca diye hitap ederlerdi. Kendilerinden çok küçük bile olsa bu makama derin saygıyla yaklaşırlardı. Bundan dolayı din hizmeti sunan insanların davranışlarına daha fazla dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum. Farklı il ve ilçelerde görev yaptıktan sonra Başkanlığımızın tensibiyle Din İşleri Yüksek Kurulu’na üye olarak seçildim. Sahada uzun yıllar hizmet vermiş olmanın katkısıyla Kurulda vatandaşlarımızdan gelen dinî soruların cevaplandırılmasında katkılarda bulundum. Özellikle fıkhi konularda mütalaalarım ve tetebbuatım oldu. 

Uzun süredir ilmî çalışmalarınız devam ediyor. Bize bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Din İşleri Yüksek Kuruluna intisap ettiğimde gördüğüm şey şuydu: Yapılan çalışmaların tamamına yakını Hanefi mezhebi ekseninde ilerliyordu. Aslında bu da bana ilerlemem gereken bir alan açmıştı. Eski başkanlarımızdan Mehmet Nuri Yılmaz Bey, ülkemizin demografik yapısını da dikkate alarak benden bir Şafii ilmihâli hazırlamamı istedi. Her ne kadar ben bu konuda yetkin değilim, dediysem de yapmamı istediler. Cenab- ı Hakk’ın inayeti ve yardımıyla bu konuda bir eser hazırlamak bize nasip oldu. Akabinde de Caferi ilmihâli hazırladım. Yayımlanan eserlerle ilgili dönütler müspet yönde olunca özellikle Şafii fıkhı eserini biraz daha genişleterek iki cilt olacak şekilde yeniden baskıya sunduk. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde yaşayanlardan ve tüm Türkiye sathından bu esere olan talep, ne kadar isabetli bir iş yapıldığının bir göstergesidir. Bu alandaki boşluğun Başkanlıkça doldurulması  farklı sorunların yaşanmasına engel olacak niteliktedir. Bu eserlerin yanında tercüme faaliyetlerim de devam etti. En son Ebu Bekir Cessas’ın Ahkâmü’l-Kur’an adlı eserini 8 cilt olarak tercüme ettim. Başkanlığımızca yayımlanmış komisyon eserlerinde özellikle fıkhi bölümlerde katkı sunmaya çalıştım. İlim bir deryadır, içerek bitiremeyiz. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte Rabb’imiz izin verdiği sürece çalışmalarım devam edecek.

Farklı kademelerde görev yapan birisi olarak fazlaca hatıralarınız olmuştur. Bunlardan sizi etkileyenler varsa paylaşır mısınız?

Yaptığım iş gereği sürekli olarak insanlarla muhatap olmak imkânım oldu, hem müftülük döneminde hem de Başkanlığımızdaki dönemde. Tabii ki hatıralarımız oldu. Bingöl müftülüğüm esnasında yeni görevliler alınması yönünde merkezden bir yazı gelmişti. İlanda belirtildiği üzere şartları uygun olanlar bu iş için müracaat ettiler. Gelin görün ki başvurular arasında benim çok yakın bir akrabam da vardı. Şehir dışından geldiği için onu evim de misafir etmek de bana kalmıştı. İmtihanın yöneticisi olarak ağır bir imtihan içine girmiştim. Herkesin imtihanı tamamlanmış ve sonuçlar açıklanmıştı. Benim derin bir nefes alıp rahatlamama vesile olan  sonuçlara göre yakınım başarılı olamamıştı. Objektif kriterler esasında hareket ettiğim için huzurluydum. Mevla’mız bizi hangi konumda olursak olalım adalet ilkesinden uzak etmesin.
 

Din İşleri Yüksek Kurulunda çalıştığınız sürede soruları cevaplandırma komisyonunda görev yaptınız. Diyanet televizyonunun açılmasıyla birlikte ekranda da bu hizmeti yürüttünüz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak kanunda belirtildiği üzere toplumu din konusunda aydınlatmakla görevliyiz. Vatandaşlarımız tarafından gelen dinî sorulara cevaplar veriyoruz. Kimileri eski yöntemlerle mektup yazarak talebini iletirken kimileri de elindeki telefonundan, tabletinden yazarak sorularına, sorunlarına cevap arıyor. Yıllarca bu işi yapan birisi olarak gelen taleplerin çoğu birbirine benzese de bazen bilmediğimiz bir husustan sorular gelebiliyor. Bu ise bizim kendimizi sürekli geliştirmemize vesiledir. Din hizmetini topluma ulaştırmanın yollarından birisi de ekranlardır. Sizin de belirttiğiniz gibi Diyanet televizyonunun açılmasıyla birlikte kurum olarak sesimizi daha geniş kitlelere iletme imkânı elde etmiş olduk. Televizyon, internet, teknolojinin getirdiği yenilikler birer imkândır.

Camide karşınızda elli kişi var iken bu araçlarla binlerce, milyonlarca kişiye hitap edebiliyor edebiliyorsunuz. Bize düşen ise bu imkânları olumlu yönde kullanarak ondan faydalanmaktır. Dolayısıyla bizlere sunulan ekranlar, kürsüler, minberler vatandaşımıza ulaşmak için önemli birer vasıtadır. Bu vasıtaları muhataplarımızı olumsuzlayacak her türlü ifade ve davranıştan kaçınarak amacına uygun kullanmak bizim üzerimize vazifedir. Peygamberimizin (s.a.s.) irşat metodu bize örnektir: İrşat hizmeti, kimseyi kırmadan, benlik yapmadan kullanılan ifadelere dikkat ederek Kur’an ve sünneti rehber edinerek yapılmalıdır.

Başkanlığımızın hizmet alanını göz önüne alarak din görevlisi kardeşlerimize ve sevgili okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Diyanet mensupları olarak yaptığımız vazife topluma din hizmeti sunmaktır. Vaaz kürsüleri, mihraplar, minberler vasıtasıyla toplumun tüm kesimlerine ulaşıyoruz. Her geçen gün yeni hizmet alanları ortaya çıkıyor. Hastanelerde yatan hastalardan cezaevlerindeki mahkûmlara kadar dokunabiliyoruz. Personel sayımız bu hizmetleri sağlamada bize kolaylık sağlıyor. Muhataplarımıza anlattığımız dinî bilgiyi içselleştirerek bir hayat yaşadığımız zaman ise hem dünyamızı hem de ahiret hayatımızı kazanmış olacağız. İşte bu yüzdendir ki bu kurumda vazife yapmak büyük bahtiyarlıktır. Anlattığımız şeyi yaşıyorsak insanlar üzerinde de tesir etmesini bekleyebiliriz. Söz kalpten çıkarsa kalbe gider. Söz dudaktan çıkarsa sadece kulağa gider. Dolayısıyla insan, söylediğinin etkili olmasını istiyorsa ihlas ve samimiyet sahibi olmak zorundadır.

1953 yılında Şanlıurfa'da doğan Mehmet Keskin ilk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladı. Özel olarak Arapça öğrenimi gördü ve hıfzını yaptı. 1972’de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne girerek dört yıllık bir öğrenimin ardından 1976 yılında mezun olarak Muş’a öğretmen olup ardından da Şanlıurfa  müftü yardımcılığına atandı. Askerliğini yedek subay olarak 1980’de tamamladı. Çeşitli il ve ilçelerde müftülük/vaizlik görevlerinde bulunduktan sonra 1995 yılında Bingöl müftüsü oldu. 2001’de Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliğine seçildi ve iki dönem burada görev yaptı. Görev süresi dolduktan sonra başkanlık Müşaviri olarak atanan Mehmet Keskin, 26 Aralık 2018 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrıldı. Evli ve üç çocuk babası olan Keskin’in çok sayıda basılı eseri yanında Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi ve İslami İlimler Ansiklopedisinde yazmış olduğu maddeleri ve bazı telif-tercüme eserleri bulunmaktadır.

ARALIK 2018 DİYANET AYLIK DERGİ

Editör: Mehmet Çalışkan