Kökün öne çıkan manası, çoğunluğu ilgilendiren bir söz, iş veya görüş arasından birini seçip almaktır. (el-Mustafavî, et-Tahkîk fî Kelimâti’l-Kur’âni’l-Kerîm, c.6, s.180.) Kelimenin kökünde var olan “almak” manası, kendisiyle istişare yapılan kişiden görüş almayı ifade etmektedir. Bu bağlamda olmak üzere teşâvur, meşûra ve müşavere; insanların birbirine danışarak bir görüş ortaya çıkarmaları manasına gelmektedir. (Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât, “ş-v-r” md.)

Aynı kökten olan istişare, şûra ve müşavere kelimeleri terim olarak kök anlamıyla yakın manalar ifade etmektedir. Buna göre “istişare, önemli konularda, kesin karara varmadan önce akıllı, ahlaklı ve deneyimli insanlara danışmak, onlarla görüş alışverişinde bulunmak, konuyu iyice mütalaa ve müzakere etmek ve ondan sonra karar vermektir.” (Cafer Sadık Yaran, Müslümanın Edinmesi Gereken Ahlaki Erdemler, DİB. Yay., Ankara 2018, s.183.) Şûra ise, İslami literatürde yöneticilerin görev alanlarına giren işler hakkında ilgililere danışıp onların eğilimlerini göz önünde bulundurmasını ifade ettiği gibi (Talip Türcan, DİA, “Şûra” md.) toplanıp görüş alışverişinde bulunan cemaat anlamına da gelir. Terim olarak müşavere; herhangi bir iş hakkında konunun uzmanlarının veya o konuda görüş bildirebilecek kimselerin görüşlerine başvurmak, onlarla görüş alışverişinde bulunmak demektir. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c. I, s.700.) Kur’an-ı Kerim’de doğrudan istişareden bahseden ayetler olduğu gibi, “bir konuda görüş/bilgi istemek” manasını ifade eden farklı kelimelerin de istişare manasına işaret ettiği söylenebilir.

Sormak-Soruşturmak

Bilgiye ve doğruya ulaşma yollarının en önemlilerinden biri sormak, soruşturmaktır. Kur’an da, bir konuda bilgi edinmek için sormayı tavsiye etmektedir. (Yusuf, 12/82; İsra, 17/101.) Bu bağlamda, bilgi sahibi olunmayan hususlarda konuyu bilenlere müracaat edilmesini isteyen “…eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.” mealindeki ayetlerin (Nahl, 16/43; Enbiya, 21/7.) mutlak anlamda bir konuda görüş almaya işaret ettiği söylenebilir. Ayrıca, Kur’an’da çokça tekrarlanan “sana soruyorlar” ifadesinin yer aldığı ayetler (Bakara, 2/189,215; Maide, 5/4; Araf, 7/187.) muhataplarının, ihtiyaç duyduğu konularda Hz. Peygamberden görüş alma isteklerini göstermektedir.

Fıkhî bir meselenin hükmünü fetvaya yetkili kişilerden sormaya istiftâ denilmektedir. (Fahrettin Atar, DİA, “Fetvâ” md.) Kavramın temelinde, bir konudaki en uygun görüşü açıklama/sorma manası vardır. Sahabe-i kiramın kadınlar ve kelâle ile ilgili konularda Hz. Peygambere fetva sormalarını ifade eden “yesteftûneke” kalıbı (Nisa, 4/127,176.) bu bağlamda değerlendirilebilir. Aynı şekilde, Yusuf kıssasında geçtiği üzere, bir rüya gören kralın rüyasıyla ilgili toplumun ileri gelenlerinden bilgi talep etmesi “eftûnî” (Yusuf, 12/43.) ve bunun üzerine zindandan kurtulan Hz. Yusuf’un arkadaşının gelip meseleyi Hz. Yusuf’a danışması da “eftinâ” (Yusuf, 12/46.) örnek olarak zikredilebilir.

Kur’an’da istişare örnekleri

Hz. Musa’nın, peygamber olarak görevlendirildiğinde kardeşi Harun’un kendisine yardımcı yapılması ve işine ortak edilmesi yönündeki duası (Taha, 20/29-32.) istişareye işaret eden bir örnek olarak zikredilebilir. (Talip Türcan, DİA, “Şûra” md.) Bunun dışında, Müslümanların işlerini istişare ile yürütmelerini isteyen Kur’an’da, özellikle peygamber kıssalarını ihtiva eden ayetlerde istişare örnekleri de yer almaktadır.

Hz. Yusuf kıssasının bu konuda öne çıktığı görülmektedir. Hemen surenin başında, Hz. Yusuf’un gördüğü rüyayı: “… Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.” (Yusuf, 12/4.) diyerek babasına anlatması üzerine Hz. Yakup oğluna “Yavrucuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.” (Yusuf, 12/5.) tavsiyesinde bulunmaktadır.

Hz. Yusuf kıssasında yer alan bir diğer istişare örneği, kardeşlerinin Hz. Yusuf’a olan kıskançlıkları neticesinde kendisinden nasıl kurtulacaklarına yönelik aralarında yaptıkları istişaredir: Kur’an olayı şöyle anlatır: “(Kardeşleri) dediler ki: Yusuf’la kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir. (Aralarında dediler ki:) Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) salih kimseler olursunuz!  Onlardan biri: Yusuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün), dedi.” (Yusuf, 12/8-10.)

Hz. Yusuf’un kardeşlerinin, kaybolan su kabının kendi eşyaları arasında çıkması üzerine durumu görüşmek üzere aralarında yaptıkları istişare de aynı kıssanın devamında yer alan bir başka örnektir: “…Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki:…” şeklinde devam eden ayetlerde Hz. Yusuf’un kardeşlerinin bu önemli meselede nasıl hareket edeceklerine istişare ederek karar verdikleri görülmektedir. (Yusuf, 12/80-81.)

Kur’an’da yer alan bu örneklerin yanında, Sebe Melikesinin, halkının ileri gelenleri ile istişaresi bu konudaki en somut örneklerdendir. Hz. Süleyman’ın mektubunu alan Sebe Melikesinin bu önemli meseleyi kavminin ileri gelenleri ile istişare etmesi ve görüşlerine başvurduktan sonra aldığı kararı onlarla paylaşması şöyle anlatılır: “Sebe Melikesi (adamlarına) şöyle dedi: Beyler! Bana çok önemli bir mektup gönderilmiş.  Mektup Süleyman’dan gelmekte, rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla başlamaktadır;  ‘Bana üstünlük taslamayın, gelip bana teslim olun’ denilmektedir.  Kraliçe şöyle dedi: "Efendiler! İçinde bulunduğum durum hakkında bana görüşünüzü açıklayın. Sizin görüşünüzü almadan asla bir işe kesin karar vermem.  Şu cevabı verdiler: "Biz güçlüyüz, zorlu savaşçılarız, yine de yetki senindir; artık ne buyuracağını sen düşün."  Kraliçe şöyle dedi: "Krallar bir ülkeye girdiler mi oranın altını üstüne getirirler ve halkının ulularını aşağılanmış duruma düşürürler. Bunlar da öyle yapacaklardır.  Ben bunlara bir hediye göndereceğim, sonra bakacağım elçiler ne ile dönecekler?” (Neml, 27/29-35.)

Kur’an’da yer alan başka bir istişare örneği ise Hz. Musa kıssasındadır. Hz. Musa’nın doğruluğunu ispat etmek üzere mucize göstermesini isteyen Firavun'a Hz. Musa mucizelerini gösterir. Bunun üzerine Firavun ve adamları arasında şu konuşma gerçekleşir: “Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Bu gerçekten çok bilgili bir sihirbazdır. Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor." Firavun, "Peki ne buyurursunuz?" (dedi.)  Dediler ki: "Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla. Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.” (Araf, 7/109-112; Şuara, 26/34-37.)

İstişare müminlerin bir özelliğidir

İstişare ve türevleri Kur’an’da üç ayette geçmektedir. Bunlardan ilkinde, Uhud savaşında yaşanan tecrübeye de işaret edilmek suretiyle öncelikle Hz. Peygamberin güzel ahlak ve hoşgörüsü vurgulanmakta, nihayetinde onları affetmesi ve meseleleri ashabıyla istişare etmesi emredilmektedir: “Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159.)

Yüce Allah, Hz. Peygamber’e, bir konuda karar vermeden önce, onu arkadaşlarına danışmasını ve istişare sonunda kararını verince artık Allah’a güvenerek uygulamaya geçmesini emretmektedir. Hz. Peygamber, vahiy dışındaki meselelerde özellikle savaş konularında sahabe ile istişare eder, tartışır, sonra karar verirdi. Bu onların şahsiyetlerine değer verdiğini göstermesi yanında onlara görev verip sorumluluk duygularının gelişmesine de vesile olacaktır. Ayrıca, birbirlerine karşı sevgi ve saygıları daha da artacak, birlik ve beraberlikleri sağlanmış olacaktır. Ayette, Hz. Peygamberin şahsında bütün ümmete ve özellikle yöneticilere danışarak iş yapmaları emredilmiş olmaktadır. (Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c. I, s.700.) Ayette vurgulanan diğer bir husus ise kararlılıktır. Kararlılık, istişare yapılıp bir karara varıldıktan sonra o karara bağlı kalmak, onu ısrarlı, ilkeli ve tutarlı bir biçimde sabır ve sebatla sonuna kadar sürdürmektir. (Yaran, a.g.e., s.184.) Bu aynı zamanda, görüşlerine başvurulan kişilere saygının ve onlara verilen değerin de bir gereğidir.

İstişare kökünün geçtiği ikinci ayet ise sureye de ismini veren Şûra suresinin 38. ayetidir. Kur’an’da Şûra isminde müstakil bir surenin bulunması konuya verilen ehemmiyeti göstermesi açısından dikkate değerdir. Müminlerin birtakım özelliklerinin sıralandığı bu ayet gurubunda şöyle buyrulur: “Onlar büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınırlar, öfkelendiklerinde dahi bağışlarlar.  Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür…” (Şûra, 42/37-38.) Böylece şûra/istişare, müminlerin övülen bir özelliği olarak zikredilmiş, pek çok meselede de sahabe-i kiram tarafından bizzat uygulanmıştır.

İstişareyle ilgili üçüncü ayet ise ailevi meselelerde istişarenin önemine işaret etmektedir: “Emzirmeyi tamamlamak isteyen için analar çocuklarını tam iki yıl emzirirler... Ana baba karşılıklı danışarak ve anlaşarak çocuğu sütten kesmek isterlerse bundan dolayı onlar için bir sakınca yoktur...” (Bakara, 2/233.) Ayet, ailevi konularda istişare edilerek en doğru kararın verilmesinin önemini göstermektedir. Böylece mutlu bir aile yuvasının temini için temel ilkelerden biri olarak Kur’an-ı Kerim istişareye özel bir vurgu yapmıştır. Bebeğin emzirme süresinin sonlandırılmasında onun faydası dikkate alınarak karar verilecektir. Bu karar ise istişare ve karşılıklı rıza ile alınacaktır. Aile içi istişare şüphesiz ki bu konu ile sınırlı değildir. Aynı şekilde gençlerin de alacakları kararlarda aile büyüklerinin fikirlerini sormaları, onların tecrübelerinden istifade etmeleri gençleri hata yapmaktan koruyacağı gibi, aile büyüklerine önemli ve değerli olduklarını da hissettirecek, onları onurlandıracaktır.

Editör: Mehmet Çalışkan