Murat PADAK

Şanlıurfa İbrahim Halilullah Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi

Kur’an’ın en önemli ve en mufassal konularının başında aile ve aile hayatı gelmektedir. Ailenin kurulması, mehir, evlilik hayatı, evlilikte cinsellik, evliliğin gayesi, aile hayatındaki zorluklar, bu zorlukların aşılması için alınacak tedbirler, evliliğin semeresi çocuk, çocukların bakımı, eğitimi ve hakları, hamilelik, süt, emzirme, eşler arasındaki haklar, anne babaya saygı, ailede şiddetli geçimsizlik, geçimsizliğin boşanma ile sonuçlanması, boşanma ve sonrası ile ilgili konular Kur’an’ın muhtelif yerlerinde geçmektedir. Kur’an’da bu kadar etraflıca anlatılan başka konu yoktur.

Kur’an, aileyi “sükûnet bulma” (Rum, 30/21.) olarak tanımlamıştır. Hayatın zorluklarından, günün karmaşasından, işin stresinden ve işlerin ağırlığından sükûnet bulunacak yer ailedir. Kur’an, evliliği sevgi, şefkat, merhamet temelinde ele almış ve pek çok faydasını zikretmiştir. Evlilikteki faydaların başında iffetin muhafaza edilmesi, neslin devam etmesi, çocuk sahibi olmak, güven ve huzur gelmektedir. Kur’an, iyi aile örneklerinden bahsettiği gibi yolunda gitmeyen aile hayatlarından da bahsetmiştir.

Kur’an, aile hayatına ilk olarak Hazreti Âdem ile değinmiş ve cennet nimetleri arasında aileye özellikle vurgu yapmıştır. Allah Teâlâ, Âdem’i yarattıktan hemen sonra eşi Havva’yı yaratarak toplumun çekirdeği olan aileyi kurmuştur. “Dedik ki: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 2/35.) Kur’an’ın aile üzerinde durmasının en önemli sebeplerinden biri, sağlam ve güçlü toplumların ailelerden oluşmasından dolayıdır. Sağlam ve güçlü aileler, güçlü bir toplum meydana getirir. Toplum, fertlerin değil, ailelerin toplamını kapsayan bir kavramdır. Düzensiz aile ilişkileri olan toplumlar gücünü kaybeder ve tarihten silinirler.

Kur’an’ı incelediğimizde birçok aile türü görebiliriz. Özellikle peygamber kıssaları anlatılırken birçoğunda aileye de dikkat çekilmiştir. Kur’an’da Hazreti Âdem, Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, Hazreti Lut, Hazreti Yakup, Hazreti Yusuf, Hazreti Musa, Hazreti Eyüp, Hazreti Zekeriya, Hazreti Meryem ve Hazreti Muhammed (s.a.s.), aileleriyle birlikte anlatılmıştır. Bunların dışında; İmran ailesi, Lokman ailesi, Firavun’un ailesi de Kur’an’da geçmektedir.

Allah Teâlâ aileyi sevgi, saygı, ülfet ve ünsiyet olarak tarif etmiştir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21.) Aile, sıcak bir yuva ve hayatın fırtınalarından korunmak için güvenilir bir limandır. Modern dünyanın cazibesinden korunmak için sağlam bir kaledir. Ev ve eş sükûnet yeridir.

Kur’an, bekârların evlendirilmesini teşvik etmiştir: “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Nur, 24/32.) Kur’an’ın bu ayeti dikkat çekicidir. Zira bu ayette “evlenin” değil, “evlendirin” denilerek; gençlere ve evlenme imkânı olmayanlara yardımcı olunması tavsiye edilmiş ve bu sorumluluk topluma, bekârların aile büyüklerine yüklenmiştir.

Kur’an, evliliği sağlam bir sözleşme olarak görür: “Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız?” (Nisa 4/21.) Kur’an, evlilik akdini “kavlen ğaliza” ağır söz, sağlam söz olarak tavsif etmiştir. Üzüntüde ve sevinçte, varlık ve darlıkta, hayatın zorluklarına ve geçim sıkıntılarına beraber göğüs germeyi tavsiye eder. Evlilik bir sözdür, sözleşmedir, akittir, anlaşmadır… En basit sıkıntılarda bu sözün, anlaşmanın ve büyük sorumluluğun unutulmaması gerektiğini hatırlatır.

İyi bir evlilik için eşlerin birbirini beğenmesi ve birbirlerine denk olması gereklidir: “Hoşunuza giden kadınlarla evlenin...” (Nisa, 4/3.) Kur’an’ın bu ayeti evlilik hayatına daha ilk adımın atılırken gönül hoşnutluğuna değinmiştir. Kur’an, zorla evlendirmeye, istemediği ve tanımadığı biriyle evlendirmeye iyi bakmamıştır. “Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır…” (Nur, 24/26.) Bu ayet iyi erkeklerin ve iyi kadınların birbirlerine layık olduğunu söyleyerek tarafların ahlaki açıdan denk olması gerektiğine işaret etmiştir.

Kur’an, evlenecek eşlerin itikadi ve fikrî uyumuna da dikkat çekmiştir: “İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin... İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin...” (Bakara, 2/221.) İnanç birliği, fikir birliği, kültür birliği, dil birliği, örf, adet ve gelenek birliği vb. aileyi ayakta tutan önemli unsurlardan bazılarıdır. Evlilikten maksadın sadece cinsellik olmadığı bu ayetle bir kez daha vurgulanmıştır. Zira evliliğin meyvesi olan çocukların yetiştirilmesi, terbiye edilmesi ve dinî eğitim kazandırılması ebeveynin sorumluluğu altındadır.

Kur’an, ailede çocuk sahibi olmanın önemine vurgu yapar: Hz. Zekeriya dedi ki: “Bana kendi tarafından; bana ve Yakup hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” (Meryem, 19/6.) İbrahim dedi ki: “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” (Saffat, 37/100.) Evliliğin semeresi çocuktur. Evde çocuk sesi anne babaya huzur verir. Çocuk hasreti çekenler arasında peygamberler de olmuştur. Ama onlar hiçbir zaman dua etmekten uzak durmamıştır. Yaşlanmalarına rağmen Allah’ın rahmetinden umut kesmemişlerdir. Bu ayetler evlat hasreti çeken ailelere duadan ümit kesmemelerini öğütlemektedir.

Kur’an, ailenin cehennem azabından korunmasını emretmiştir: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun… (Tahrim, 66/6.) Allah Teâlâ bu ayet-i kerime ile aileyi, kötülüklerden korumak gerektiğine dikkat çekmiştir. Ailedeki düzenden anne baba sorumludur. Esas sorumlu ise babadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.” (Nisa, 4/34.) Evin iaşesi, ibatesi, korunması, dinî ve ahlaki sorumluluk aile reisine yüklenmiştir. Allah Teâlâ Hazreti İsmail’den bahsederken şöyle demiştir: “Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. Rabbinin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.” (Meryem, 19/55.) Allah Teâlâ Hazreti Resulüllah’a şöyle emretmiştir. “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et...” (Taha, 20/132.)

Kur’an-ı Kerim Lokman’ın, oğluna şu tavsiyelerde bulunduğunu anlatır: “(Lokman öğütlerine şöyle devam etti:) ‘Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır. Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez. Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!’” (Lokman, 31/16-19.) Aile reisi, ailenin geçimini temin etmekle sorumlu olduğu gibi dinî ve ahlaki davranışlarını düzeltmek, rehberlik etmek ve tavsiyelerde bulunmakla da sorumludur.

Kur’an, kadınlara iyi muamelede bulunmayı emreder: “Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.…” (Nisa, 4/19.) Kadınlarla iyi geçinme Allah’ın emridir. En basit bir meselede kadını kırmak, hatasını yüzüne vurmak ve ona nazik davranmak yerine kaba saba davranmak Allah’ın emrine aykırı bir davranıştır.

Kur’an, aile hayatındaki problemlerin çözülmesi için yol gösterir: “Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır.” (Nisa, 4/128.) Eşler arasında farklı nedenlerden dolayı küçük ya da büyük problemler çıkabilir. Müdahale edilmeyen küçük bir mikrobun tüm vücudu ele geçirmesi gibi bazı ailevi problemler de tedavi edilmediği zaman, daha vahim sonuçlara yol açar. Eşler, uyum sürecinde anlayışlı, sabırlı ve müsamahakâr olmalıdır. Erkek de kadın da her açıdan mükemmel değildir. Kadının bir yönden kusurlu olması, her açıdan kusurlu olduğu anlamına gelmez. Erkeğin de bir konuda zafiyet içinde olması, her açıdan zafiyet içinde olduğu anlamına gelmez.

Kur’an, evlilikte sıkıntılar baş gösterince hakem tayin etmeye davet eder: “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır...” (Nisa, 4/35.) Evlilikte sıkıntıların olması kaçınılmazdır. Bu az olur, çok olur, kısa sürer ya da uzun sürer. Nitekim Kur’an-ı Kerim Peygamber Efendimizin de bazı ailevi sıkıntılar çektiğine Ahzab ve Tahrim surelerinde işaret etmiştir. Evlilikte sıkıntılar baş gösterince, öncelikle bu sıkıntılar eşler arasında düzeltilmelidir. Bu sıkıntılar sağa sola söylenmez ve söylenmemelidir. Dert bir iken dedikoduya mahal verecek konuşmalar ile bu derdi ikiye, üçe çıkarmamak gerekir. Birçok aile, kendi içindeki olan bitenin duyulmasından sonra bunu gurur meselesi yapmakta ve küçük bir tedavi ile düzelebilecekken, daha büyük sıkıntılar baş göstermektedir. Allah Teâlâ eşleri birer elbise olarak tavsif etmiştir. “Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.” (Bakara, 2/187.) Eşler birer elbise gibi vücuttaki kusurları ve avret yerlerini örtmeli ve birbirlerine güzellik katmalılar.

Kur’an, yürümeyen bir evliliğin sürdürülmesini zorlamaz: Bazen evlilikler yolunda gitmez. Eşler anlaşamaz. Birbirlerini sevme ve koruma yerine, birbirlerine zarar vermeye başlarlar. Bu aşamada hakemler de işe yaramaz. Nasihat ve tavsiyeler de fayda etmez. Kur’an, ailenin her aşamasında eşlerin yanında olduğu gibi boşanma aşamasında da onların yanında olur. Ayrılmalarını bir ceza, bir musibet, fakirlik ya da bedbahtlık olarak görmez. Kur’an, birbirlerine zarar verecek derecede huzursuz bir ailenin dağılmasını, devam etmesinden daha hayırlı görür. Nitekim Allah Teâlâ, şiddetli geçimsizlik içinde bulunan eşlere ayrılmaları hâlinde yine bol lütuftan bahsetmiştir. “Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin kılar (başkalarına muhtaç bırakmaz). Allah lütfu geniş olandır...” (Nisa, 4/130.)

Kur’an, eşlere, eski güzel günleri unutmamalarını öğütler. “…Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Bakara, 2/237.) Yani boşanacak dahi olsanız birbirinize olan iyilikleri ve ihsanı unutmadan boşanın. Kavga ederek, cinayet işleyerek, aileleri birbirine düşürerek değil; birbirinize olan iyiliklerinizi ve eski güzel günlerinizi hatırınızda tutarak boşanın…  “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur...” (Bakara, 2/231.) Ayette geçen “maruf” kelimesi, evliliği sürdürme ya da sonlandırma ile birlikte kullanılmıştır. Başka bir ayette de (Bakara, 2/229.) “ihsan” ile sonlandırma geçmektedir. Yani evlilik hayatı maruf ölçülerle, iyilikle, ihsanla, güzellikle, anlayışla, örfe uygun bir şekilde sürdürülmeli ve boşama da aynı şekilde bu usullere göre yapılmalıdır.

Editör: Mehmet Çalışkan