Taha KILINÇ

Elimizdeki tarih kaynaklarına göre, özellikle Umman ve çevresinden çıkıp Hint Okyanusu’nda ticaret yapan Araplar, Batılılar buraya ulaşmadan çok önce Komorları mesken edinmişler. Onların hazırladığı ilk haritalarda da “Cuzuru’l-Kamer” yani “Ay Adaları” tanımlaması kullanılmış. Adaların neden aya benzetildiği tam olarak bilinmiyor. Bazı tarihçilere göre, üç adanın oluşturduğu yarım daire, bu isimlendirmenin sebebi olabilir. Diğer bir tahmin ise, adaların bulunduğu konumdan dolunayın muhteşem bir şekilde izlenebilmesinden dolayı “Ay Adaları” dendiği yönünde. Her iki durumda da Komor Adaları’nın tabiatına ve el değmemiş güzelliklerine atıfta bulunulması dikkatlerden kaçmıyor.   

İslam’ın Komor Adaları’na ilk defa ne zaman ve nasıl ulaştığıyla ilgili farklı rivayetler var. Bunların en yaygınına göre: Fey Bedja Mwamba ve Mtswa Mwandze isimli iki Komorlu,  Peygamber Efendimiz (s.a.s.) döneminde Mekke’yi ziyaret ederek Müslüman olmuş. Bizzat Peygamberimizle görüşüp görüşmedikleri net olmayan Mwamba ve Mwandze, umre ve haclarını eda edip Medine’yi de ziyaret ettikten sonra ülkelerine dönüp İslam’ı anlatmaya girişmişler. Bu iki öncünün çabaları, daha sonraki yüzyıllarda buraya gelen Arap denizci ve tüccarlar sayesinde daha organize bir hâle bürünmüş. Özellikle XV. yüzyıldan itibaren Komorlar’a Asya’nın çeşitli bölgelerinden farklı Müslüman gruplar yerleşmeye başlamış. Bazı tasavvuf akımları ve küçük dinî cemaatler de bunlara katılınca Komor Adaları’nın bugünkü dinî ve kültürel manzarası şekillenmiş. Günümüzde yaklaşık 800 bin kişinin yaşadığı Komorlar’da, bu nüfusun yüzde 98’den fazlası Müslüman. Belki adını bile duymadığımız ya da yeni duyduğumuz bu ülke, Müslüman nüfus oranı açısından diğer büyük İslam ülkeleriyle yarışıyor.  

Herhangi bir savaş, çatışma veya kan dökülmesi durumu söz konusu olmaksızın, Komorların İslam’la tanışması, tamamen sözle ve dürüstlükle gerçekleşmiştir. Tarihî kaynaklarımız, Komor Adaları’na ayak basan Müslüman tüccarların örnek ahlakının, dürüstlüğünün, verdikleri sözleri tutmalarının ve ellerindeki zenginliği güzelliklere sarf etmelerinin yerel halkı derinden etkilediğini yazmaktadır. Adalarda yaşayan yerli Afrikalı halk, Müslüman tüccarların şahsında İslam’ın güzelliğini ve ideal formunu görmüş, böylece gönüllü bir Müslümanlaşma süreci kendiliğinden başlamış. Komor Adaları, bu yönüyle de ayrıca ve dikkatle incelenmeyi hak ediyor.    

Sömürgeciliğe rağmen İslam güçleniyor

Süveyş Kanalı’nın kullanıma açılması ve bu sayede Avrupalıların Kızıldeniz üzerinden kolayca Hint Okyanusu’na geçebilmeleriyle 1800’lerden itibaren Komor Adaları sömürgeci güçlerin sıklıkla uğradıkları bir hedef hâline geldi. İngilizler, Fransızlar ve Hollandalılar, bu sömürgecilerin ilk örnekleriydi. Fransa, Komorların hemen yanı başındaki Mayotte Adası’nı satın alarak bölgede artık kalıcı bir güç hâline geldi. Madagaskar üzerinden Komorlara da el atan Fransızlar, bir yandan İngiltere ile rekabete giriştiler, diğer yandan da Komor Adaları’nın doğal varlıklarını sömürmeye koyuldular. 1912’de Madagaskar tarafından resmen işgal edilen Komorlar, 1960’ta nihayet Fransa’dan bağımsızlığını elde etti. 

Tüm bu çalkantılı süreç boyunca Komor Adaları’ndaki Müslüman halk hem kültürlerine hem de dinlerine sımsıkı bağlı kaldı. Yerel âlimlerin yanı sıra gönül insanları da halkın İslam’la bağının kopmamasına yardımcı oldu. Fransızca ve İngilizce yayılmaya başlamasına rağmen Arapça da varlığını güçlü biçimde korudu. Komor halkı, kendi dillerini Arap harfleriyle okuyup yazarak İslam’ın ana dilinden de kopmamış oldular. Şeyh Abdullah Derviş, Said Muhammed Maruf, Şeyh Ami bin Ali, bu kültürel direniş ve mücadele döneminin kahraman isimleriydi. Hepsi de yetiştirdikleri öğrenciler ve kaleme aldıkları eserlerle Komor halkının kendi benliklerini yitirmemelerine hizmet ettiler.       

Bu süreçte Komor Adaları sıra dışı bir tecrübeye de şahit oldu. Üç ana adadan biri olan Moheli, 1842’den 1876’ya kadar Djoumbe Fatima adlı bir kraliçe tarafından yönetildi. Babasının vefatı üzerine 5 yaşındayken tahta çıkmaya hak kazanan Djoumbe Fatima, 12 yaşındayken taç giyerek kendi namına yönetime başladı. Tam 36 yıl boyunca Moheli’yi kudretle yöneten Kraliçe Fatima, yabancı sömürgeci güçleri ustalıkla idare etmeyi başararak halkının refahı için çalıştı. 42 yaşında vefat eden Djoumbe Fatima’nın iktidarı döneminde, Arap ülkelerinden Umman’ın Komor Adaları üzerindeki etkisi arttı. Komorlarla Umman arasında aktif bir ticaret köprüsü kuruldu. Etkileşim öylesine güçlüydü ki Kraliçe’nin yakın çevresi tamamen Ummanlılar gibi giyinmeye başlamıştı. Özellikle kültürel alanda meydana gelen bu tesir, günümüzde de varlığını sürdürmektedir.  

Tabii güzelliklerin ülkesi

Bugün Komor Adaları’na ayak basan biri, adaların temizliği ve güzelliği karşısında küçük dilini yutabilir. Balıkçılığın yanı sıra inci avcılığı, karanfil yetiştiriciliği, vanilya üretimi ve “ylang ylang” adlı özel bir parfüm çiçeğinin tarımıyla uğraşan Komorlular, Allah’ın kendilerine ihsan ettiği muhteşem tabiatın kıymetini oldukça iyi bilmişler. Yılın dört mevsimi sıcaklık değerlerinin birbirine yakın olduğu Komorlar, yabancı ziyaretçiler için unutulmaz bir huzur vaat eder. Denizin ve masmavi koyların yemyeşil ormanlarla kucaklaştığı Komorlarda vanilya, ylang ylang ve karanfil kokuları birbirine karışırken insanların sıcak ve samimi ilgisi de gerçek bir konukseverliğin canlı örnekliğini gözler önüne serer.

Komor Adaları, farklı mimarileri ve aktif eğitim-öğretim kurumları hâlindeki cami ve medreseleriyle de dikkat çeker. Halkının tamamı sünni olan Komorlarda yaygın olan mezhep, Şafiiliktir. Arapça öğretimi öylesine yaygındır ki adaların en ücra köylerinde minicik çocuklarla bile Arapça sohbet edebilmek mümkündür. Geçtiğimiz yüzyıllar boyunca Komorlara gelip yerleşen, buralarda yaşayıp vefat eden bazı salih zatların türbeleri de yoğun şekilde ziyaret edilir. Bu yönlerden, Komorları ziyaret eden biri, İslam kültürünün bütün tezahürlerini aynı anda gözlemleme ve yaşama şansına sahip olur.

İslam: Huzur ve kardeşliğin garantisi

Komor Adaları’nın başkenti, “Büyük Komor” ismi verilen en büyük adadaki Moroni şehridir. Madagaskar dışında, Komor Adaları’na en yakın ülkeler Tanzanya, Mozambik ve Seyşeller olarak sıralanır. Komorlarda Fransızca ve Arapça resmî dil, İslam da resmî dindir. Ülkede, Müslümanların dışında 6 bin civarında Hristiyan da yaşamaktadır. Bu Hristiyanların çoğunluğunu, çalışmak için bölgeye gelen yabancılar oluşturur.

Komor Adaları, tarih boyunca şahit olduğu insan hareketliliğinin de direkt etkisiyle çok sayıda farklı kökenden ve milletten insanın bir arada yaşadığı bir ülkedir. Afrika yerlileri, Araplar, Endonezyalılar, Hintliler ve İranlılar, Komorlar’daki başlıca ırkları ve nüfus kaynaklarını meydana getirir. Afrika kökenliler arasındaki en yaygın etnik gruplarsa Sakalava, Antalote, Makoa ve Cafre olarak sıralanır. Tüm bu farklı insan gruplarının hep birlikte, bir arada, dayanışma ve yardımlaşma içinde, huzurlu bir biçimde yaşamaya devam etmesi, İslam’ın “kapsayıcı ortak payda” olarak ne büyük bir önemde olduğunu da ispatlar. Komor Adaları için İslam, kardeşliğin ve huzurun da garantisi olmuştur. Bu durum, yüzyıllardan bu yana böyle devam etmektedir.

Şu ayet, Komor Adaları’nda âdeta hayata geçmiş gibidir: “Ey iman edenler, hep beraber barış ve selamete girin. Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/208.)

Editör: Mehmet Çalışkan