Yavuz KURT
Trabzon Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı

Malum olduğu üzere kalp, kas dokusundan oluşan, içinde dört küçük odacık bulunan, kaburgaların altında yer alan, tüm dokulara kanın ulaşmasını sağlayan, çok sayıda elementten müteşekkil insan vücudunun merkezî organıdır. Ancak bu tanım, tıp biliminin konusuna giren kalbi açıklamaktadır. 

Bizim insana bakışımızda kalp, bütün vücuda yön veren asıl araçtır. Allah Resulü (s.a.s.) bu hakikati şu şekilde beyan eder: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buhari, İman, 39.) Hz. Peygamber, kalbe bu ismin verilmesinin çok değişken bir yapıya sahip olmasından kaynaklandığını ifade etmiştir: “Kalbin misali çöldeki bir ağacın üzerinde asılı kalan kuş tüyünün misali gibidir. Rüzgâr onu bir oraya bir buraya savurur.” (İbn Hanbel, el-Müsned, IV, 409.) Sufi müfessir Sehl et-Tüsterî, Allah’ın ilahi hükümranlığını anlatan arşın yücelerde olması gibi kalbin de insanın bütün vücuda hâkim noktasında bulunduğunu söylemiştir. O hâlde kalp, insanın tüm duygu ve düşüncelerinin özünü teşkil eden, doğru yolu bulmasını sağlayan bir tür ibredir.

Kalp, sahih bilgiyi yanlış olandan ayırt etme yeridir. Yüce Allah’ın insanoğlunun özüne yerleştirdiği takva; yanlış yollara sapmaktan, çirkin işlerle iştigal etmekten, kulluk dairesinden çıkmaktan muhafaza eden takviye güçtür. Takvanın makamı ise kalptir. Enerjisini takvadan alan kalp, asli görevi olan itaati yerine getirdiği müddetçe mutmain olacak, yaratıcının isteği üzere fonksiyonlarını icra edecektir. Aksi gerçekleşip itaatten uzaklaştığında ise huzursuz olacak, vazifesini yerine getiremeyecektir. Dolayısıyla kalp, kötülüklere karşı mücadelenin verildiği meydan yeridir.

Kalbin en önemli işlevlerinden biri akıldır. Kur’an-ı Kerim kalp kavramını, akıl ile aynı anlamı çağrıştıracak şekilde kullanmıştır: “Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz; lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac, 22/46.) Beden ülkesinin başkenti istila edildiğinde taşrası derecesinde olan organlardan itaat beklemek mümkün değildir. Kalp, vahyin uyarılarına olumlu yönde tepki vermiyorsa biliniz ki düşman tarafından işgal edilmiştir.

Ragıb el-İsfehani’nin ifadesiyle kalp, inancın tarlasıdır. Kalpteki inanç, tohum mesabesindedir. Yüce Allah’ın kelamı Kur’an ise kalp tarlasını sulayan bir tür yağmurdur. Kur’an ile sulanmış bir kalpte iman devamlı filiz verecek ve şeytanın ekeceği yabani otlara yer kalmayacaktır.

Modern hayatta kalp, işlenen birçok günah sebebiyle kaskatı kesilmekte (kasvet), ardından hasta düşmekte (maraz), bunun sonucunda üzerini örtmekte (ğulf), hakikati göremez hâle gelmekte (âmâ), sonunda hayatını kaybedip (hatm), defnedilmektedir (kufl). 

Bu duruma yol açmamak için kalbi iman gıdası ile buluşturmalı, fırsat bulunan her dem kalbe “kulluk grafiği” çekilmeli, böylece kalp, olası ruhi hastalıklardan koruma atına alınmalıdır. Zira insan, sadece kalıbıyla değil manevi hayatına can veren kalbiyle var olmuş bir canlıdır. Maneviyatını hedef almış günah virüslerinin tüm sistemi alt üst edebileceği, yaratıcının gösterdiği yoldan alıkoyabileceği ve hatta şirk bataklığına düşürebileceği gözden ırak tutulmamalıdır. Kalp krizi, dünyada insan hayatına son verirken kalp kirinin ahirette hüsrana sebebiyet vereceği unutulmamalıdır.

Editör: Mehmet Çalışkan