Ayşe Nur Özkan
İstanbul Kadıköy Vaizi

“Allah bir insanın ellerini hayrın anahtarı yapmışsa ona ne mutlu!” der Peygamber Efendimiz. Hayatımızın anlam bulduğu, yaşamaya değer hissettiğimiz alanlardan biri hiç şüphesiz yaptığımız iyilikler sonucu karşımızdaki kişinin gözlerinin parlamasına, yüzünde beliriveren samimi tebessüme şahit olabilmektir.

Kutsal kitabımıza göre iyilik yapmak, kötülüklerden sakınmak inancımızın davranışa yansıyan boyutudur. Rabbimiz yarışacağımız meşru alan olarak gösterir iyilik koşusunu.  Kur’an-ı Kerim’den sadece iyilerden olmayı değil iyilik yarışında öncülerden olmayı da dualarımıza eklememiz gerektiğini öğreniriz. Peygamber Efendimiz de yaptığı dua ile varoluş gayemiz olarak açıklar iyi davranışlarda bulunma çabamızı: “Allah’ım! Yaşamayı benim için her türlü iyiliği artırma vesilesi yap. Ölümü de benim için her türlü kötülükten kurtuluş sebebi kıl!” (Müslim, Zikir,71.)

İyilik güzel ahlaktır

İyilik ve kötülükler karşısındaki davranışlarımız karakterimizin en net ortaya çıktığı yerlerden biridir.  Hem bize hem çevremize kendimiz hakkında bilgi verir. Benmerkezci davranışların yoğun olarak görüldüğü narsist kişilik bozukluğunun temelinde başkasının düşünce ve isteklerine ilgisiz kalmak yatar. Etrafındaki insanlardan sürekli faydalanma çabası, başkalarının yaşadıklarına duyarsızlık, empati yoksunluğu bu kişiliğin en görünür özellikleridir. Bu davranışları güzel ahlak ile terbiye etmeyi başaramazsak hayatımız kendimizi merkeze alarak bize yapılan kötülükleri dile getirmekle geçer. 

İyilik bilinci karakterimizdeki bencil yönlerimizi en güzel şekilde törpüleyecek bir erdemdir. Ahlaki davranışlarımızın da temelinde yer alır ve sadece mükafat elde etmek için yapılmaz. Hayatımıza anlam katar, çekidüzen verir. “İyilik güzel ahlaktır, kötülük kalbini tırmalayan ve insanların duymasını istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr, 14.) sözü ile içimizdeki iyi olma arzusunun fıtri yönünü vurgular Peygamber Efendimiz. 

“Senin için ne yapabilirim?”

Psikoterapist Victor Frankl, “The Will to Meaning” adlı kitabında başından geçen bir olayı anlatır. Saat gecenin üçüdür. Frankl’ın telefonu çalar. Telefonun diğer ucunda intihar etmek üzere olan bir kadın vardır: “İntihar etmeye karar verdim ama ölmeden önce sizin ne diyeceğinizi merak ettim.” der. Konuşma yarım saat kadar sürer. Frankl her türlü yöntemi deneyerek onu intihardan vazgeçirir. Kadın intihar etmeyeceğine ve Frankl’ı ziyaret edeceğine söz verir. Sözünü tutar ve yanına gider. Sohbetleri sırasında Frankl, kadının kendisini ikna etmek için yaptığı konuşmalardan değil de başka bir sebeple intihardan vazgeçtiğini anlar. Gecenin saat üçünde uyandırılmasına rağmen onu sabırla dinleyen onunla konuşan birisi varsa bu dünyanın yaşamaya değeceğini düşünerek intihardan vazgeçmiştir kadın. 
Ahlaki olgunluğun en yüksek derecesi insanın başkalarını düşünmesidir. Sadece kendisini düşünen başkası için kaygılanmayan kişiler bu olgunluğa erişemez. Gerçek mutluluk kendimizi değil bir diğerini mutlu etmekten geçer. “Senin için ne yapabilirim?” sorusu kendisi ihtiyaç içinde olsa da mümin kardeşini kendisine tercih eden, nefsinin cimriliğinden, hırsından korunan kişilerin sahip olduğu değerli bir erdemdir. 

Mazeret yok!

İyilik yapmak deyince aklımıza sadece büyük çabalar isteyen, maddi manevi fedakârlık gerektiren davranışlar geliyorsa aman dikkat! Bu, nefsimizin ve şeytanın bizi hayır yarışından çıkarma çabası olabilir. 

Dinimize göre iyilik yapmak için belli şartların oluşmasına gerek yoktur. Allah Teâlâ zengin fakir, küçük büyük her insana iyilik yapabilme kapasitesi ve imkânı vermiştir. Paramızı, emeğimizi, zamanımızı ortaya koyarak yapacağımız iyilikler olduğu gibi gülümseme, hâl hatır sorma gibi masrafsız yapabileceğimiz iyilikler de vardır. Yunus Emre’nin dizelere döktüğü gibi: 

“Bir garibe vardın ise,
Bir yudum su verdin ise,
Yarın anda karşı gele,
Hak şarabın içmiş gibi.”

Peygamber Efendimiz tavsiyeleri ve örnek davranışları ile hayatımızı baştan sona iyiliğe dönüştürme yollarını gösterir. Rabbimizin sadece iyilik yapmaya niyet ettiğimizde vereceği mükafatları müjdeler: 

“Kim içinden bir iyilik yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, on katından yedi yüz katına kadar hatta kat kat fazlasına kadar iyilik sevabı yazılır. Kim de içinden bir kötülük yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, bir kötülük günahı yazılır veya Allah onu siler.” (Buhari, Rikak, 31.)

İyilikte edep: İncitmeden verebilmek, verebildiğine şükretmek 

“Tüm hayatı boyunca kendisine yapılan iyiliklerin ağırlığı altında ezilerek minnettarlıklarını gösteren pek çok esir ruh vardır.” der Nietzsche. Güzel ahlakın belirleyicisi olan iyilik, aynı zamanda içerisinde karmaşık ilişkiler barındıran dinamiklere sahiptir çünkü. Dışarıdan bakıldığında pozitif bir durum olarak ortaya konulan iyilik hareketleri bazen farkına varmadan narsist duygularımızı beslerken karşı tarafta ise başa kakmanın ve kibrin neticesinde, incinmiş, benliği zarar görmüş kişilerin doğmasına neden olabilir.

Beklenti içerisinde insan onurunu ezerek yapılan iyilikler karşıdaki kişinin dünyasında farklı savunma davranışlarına yol açabilir. Kültürümüzde “Bir kendime yer edineyim bak ben sana neler edeyim.”, “Besle kargayı oysun gözünü.” gibi atasözlerine yansımış bu durumlar, minnet ve eziklik duygularını kontrol edemeyen kişilerin, fırsat ele geçer geçmez gösterdikleri olumsuz tavra örnektir. 

İnsan psikolojisindeki bu gerçek Bakara suresinin 263 ve 264. ayetlerinde Rabbimiz tarafından çok net hatırlatılır bize: “Tatlı ve güzel bir söz, arkasından eziyet ve başa kakma gelen bir bağıştan daha hayırlıdır.” İyilik ve bağışlarımız “başa kakmak ve eziyet etmek” suretiyle işe yaramaz hâle geliverir de kazandığımızı zannederken farkına varmadan kaybediveririz.

“Biz sizleri sadece Allah rızası için yedirip doyurduk, sizden ne bir karşılık beklemekteyiz ne de bir teşekkür.” (İnsan, 76/9.) ayeti iyilik adına yaptığımız her eylemin altında yatan temel ilkeyi hatırlatır bize. İyilik yaptığımız kişilerden teşekkür beklemek yerine, bize bu fırsatı verdikleri için şükredebilmektir faziletli olan. 

Sen iyi isen ben de iyiyim, ya kötüysen?

“İyilikle kötülük bir olmaz.” der Fussilet suresinin 34. ayetinde Rabbimiz. Kötülüğü en güzel davranış ile önlemeyi başardığımızda aramızda düşmanlık bulunan kimse ile samimi bir dostluk kuracağımız müjdesini verir bize. 

Bize iyi davranan insanlarla iyi ilişkiler kurmayı başaramıyorsak bu durum karakterimizde hem ahlaki hem psikolojik sorunların varlığını gösterir. “İyiliğe iyilik” herkesin doğal olarak yapması gereken temel ahlaki bir ilkedir. Önemli olan kötülükler karşısında ortaya koyduğumuz davranışlarımızdır. Gerçek karakterimizin ortaya çıktığı duygularımızın kimin kontrolü altında olduğu ve en önemlisi de sınandığımız yer de burasıdır.  

Unutmayalım ki iyi insan, aklından hiç kötülük geçirmeyen insan değildir. Kötülüğü fark eden ama iyiliği tercih eden kişidir. 

Mekârimü’l ahlak sahibi olmak da bunu gerektirmez mi?

Editör: Mehmet Çalışkan