Prof. Dr. Gülgûn UYAR
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve âlihi ve selleme ilk vahyin gelişi ile birlikte Allah’ın kelamını okuyan, vahyi yazmaya başlayan, okuma yazmanın öğrenilmesine ehemmiyet veren bir İslam toplumu doğmuş oldu. İslamiyet evvelemirde cehaleti temsil eden zihniyet ile mücadele etti. İlahi bilgiye muhatap olan müminler Allah’ın lütfu olan bilme melekesi ile hem insanı hem dünyayı ve kâinatı tanımak için gayret içinde olmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’de aklını kullanması, ilminin artması için dua etmesi, cahillerden uzak durması, ilim sahiplerinden olması, ilimde derinleşmesi, bilene sorması, tefekkür etmesi insana sık sık hatırlatılmaktadır. Resul-i Zî-şân Efendimizin önemle üzerinde durduğu hususlar arasında ilmin makbuliyeti hatta nafile ibadetten daha üstün olması, ilim adamlarının enbiyanın vârisleri sayılması, öğrenenin aynı zamanda öğretme sorumluluğunun bulunması, ilim-amel bütünlüğünün gerekliliği ilk sıralarda yer almaktadır. (İlhan Kutluer, İlim, DİA, XXII, 112-114.) Hiç şüphesiz Müslümanların ilme yönelmeleri “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17.) buyruğu gereği vazgeçilmez bir zarurettir.

Asr-ı Saadet’ten başlamak üzere öğrenme ve öğretme örgüsü içinde yer alan çeşitli düzeylerde ilim sahibi çok sayıda Müslüman kadının bilgisine sahibiz. Özellikle ashab-ı kiram arasında bazı konulardaki nitelikli bilgileri ile öne çıkan kadın sahabiler mevcuttu. Bilindiği üzere; okuma yazma bilmek o dönemde nadir rastlanan ve son derece değerli vasıftı. Okuma yazma bilen kadınlar arasında Şifa bint Abdillah ve Hafsa bint Ömer validemiz zikredilebilir. Şifa bint Abdillah, okuma yazma bilmesinin yanı sıra kadınlara da eğitim vermiştir. Ayrıca rükye okuyarak belli hastalıkları tedavi etme yetisine sahipti. Resulüllah Efendimiz kendisinden Hz. Hafsa’ya da bu tedavi yöntemini öğretmesini istemiştir. (Aynur Uraler, Şifa bint Abdillah, DİA, XXXIX, 138-139.) Yine ashab devrinde Hz. Fatıma, Hz. Aişe gibi şiirde, Küaybe ve Rufeyde bint Sa‘d (Saîd) b. Utbe el-Eslemiyye (ö. 7/628’den sonra) ve Ümmü Sinan gibi tıp hizmetlerinde ve ayrıca bazı mesleklerde uzmanlaşmış kadınları tespit etmek mümkündür. Ancak; kadınıyla erkeğiyle bütün sahabe için geçerli olan tek husus Hz. Peygamber’in sözlerini, fiillerini ve takrirlerini öğrenmek ve nakletmekti. Bu manada; kendilerinden hadis rivayet edilen çok sayıda kadın sahabi bulunmaktadır. Hiç şüphesiz Hz. Aişe (r.a.) ashab-ı kiram arasında üst derece ilmî donanıma sahip bir sahabi idi. Kendisinden yaklaşık 2200 hadis-i şerif nakledilmiştir. Sorulara cevap veren, sorunlara çözüm getiren Hz. Aişe Medine ekolünün doğmasında etkin olan bir konuma sahip olmuştur. Ayrıca ilim halkasında hanımlara da ders vermiştir. (Mustafa Fayda, Aişe, DİA, II, 201-205.) Sahabe tabakâtlarının hanımlara ayrılan son ciltlerinde çok sayıda kadın sahabi hadis-i şerif ravisi olarak tanıtılmaktadır.

Tabiin devrine gelindiğinde; öne çıkan kadın ilim insanları arasında sahabi Ebü’d-Derda’nın eşi Ümmü’d-Derda el-Vassabiyye’nin (ö. 81/701) ismi zikredilmektedir. Ümmü’d-Derda eşi Ebü’d-Derda’dan küçük yaşta kıraat tahsil etmiş olup aynı zamanda fıkıh ve hadis âlimi olarak anılmaktadır. Hanımların ilim meclislerine devam ettiği gibi kendisinden kıraat okuyanlar arasında İbrahim b. Ebu Able, Atıyye b. Kays ve Yunus b. Hübeyre gibi isimler sayılırken Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân’ın da ondan fıkıh dersi aldığı kaydedilmiştir. Aynı zamanda Dımaşk Mescidi’nde bir ilim halkası mevcuttu. (Ayşe Esra Şahyar, Ümmü’d-Derda el-Vassabiyye, DİA, XLII, 316-317.)

Tabiun döneminin önde gelen âlimleri arasında ayrıca Hafsa bint Sirin (ö. 101/719) ile Amre bint Abdirrahman’ın (ö. 106/724) isimleri öne çıkmaktadır. Amre bint Abdirrahman otorite bir hadis ve fıkıh âlimi olarak tarif edilir. Bilhassa Zührî, Amre bint Abdirrahman’dan ilim aldığını belirterek onu “ilim denizi” olarak tavsif eder. Özellikle Amre’nin cerh ve ta’dîl cihetiyle sika ve hüccet kabul edildiğini vurgulamak gerekir. Bu sebeple Halife Ömer b. Abdülaziz, hadislerin tedvini esnasında Amre’nin rivayetlerinin yazılması için ferman çıkarmıştır. (Abdullah Aydınlı, Amre bint Abdirrahman, DİA, III, 95-96.) Meşhur kadın tabiiler arasında Ümmü İmran Aişe bint Talha b. Ubeydillah et-Temimiyye’yi de (ö. 101/719) zikretmek yerinde olur. Aişe bint Talha Arap tarihi, edebiyatı ve özellikle Hz. Aişe’den öğrendiği yıldızlara dair bilgisi ile döneminde dikkatleri üzerinde toplamış bir kadın âlimdir. (Ahmet Lütfi Kazancı, Aişe bint Talha b. Ubeydullah, DİA, II, 206-207.)

Ehl-i beyit mensubu hanımlar da ilk yüzyıldan itibaren ilim halkalarında yerlerini almışlardır. Ali-Fatıma evlâdı arasında bilhassa aile içinde hadis ve fıkıh bilgisi kadınlar tarafından da tahsil edilmiş ve ilim taliplerine aktarılmıştır. Bu isimler arasında hem ilim hem fazilet itibariyle büyük hürmet gören ve itibar sahibi et-Tâhire el-Hurretü’t-takıyye es-Seyyide Nefise bint el-Hasen b. Zeyd b. Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib’i (ö. 208/824) hususen zikretmek gerekir. Ailesi ile birlikte Mısır’a yerleşen Nefise bint el-Hasen, burada bizzat vali tarafından kendisine tahsis edilen evde ikamet etmiş ve haftada iki gün ziyaretçilerini burada ağırlamıştır. Bişr el-Hâfî, Ahmed b. Hanbel ve İmam Şâfiî de Onun ziyaretçileri arasında yer almaktadır. Özellik İmam Şâfiî Mısır’da bulunduğu sıralarda sık sık Nefise Vâlidemiz’le görüşerek ondan hadis tahsil etmiştir. Hatta İmam Şâfiî vefat ettiğinde naaşı Seyyide Nefise’nin evine getirilmiş ve onun tarafından da cenaze namazı eda edilmiştir. Hâlen Nefise bint el-Hasen’in türbesi bir ziyaretgâh olarak Müslümanların hürmet gösterdiği makamlardan birisidir. (Rıza Savaş, Nefise bint Hasan, DİA, XXXII, 531-532.)

Gerek tabiun, gerek tebeu’t-tabiun dönemlerinde ve gerek sonraki yüzyıllarda hadis ravisi veya muhaddis olarak kayıtlara geçmiş çok sayıda kadının bilgisine ulaşmak mümkündür. Bu hanımlar, sahabilerden itibaren kesintisiz devam edegelen hadis senetlerinin birer halkası durumundadırlar. Bu isimler arasında Emetü’l-Vâhid bint el-Huseyn b. İsmail el-Mehamilî (ö. 377/987), Kerime bint Ahmed b. Muhammed b. Hatim el-Merveziyye (ö. 463/1070), Şühde bint Ahmed ed-Dîneveriyye (ö. 574/1178), Afife bint Ahmed b. Abdilkadir el-Farifaniyye (ö. 606/1209), Zeyneb bint Abdirrahman eş-Şa‘riyye (ö. 615/1218), Acîbe bint Ebî Bekr el-Bâkdâriyye (ö. 647/1249) önde gelen muhaddisler olarak tanınırlar. (Muhammet Yılmaz, “Hz. Peygamber Dönemi ve Sonrasında Kadın Âlimlerin Hadis İlmine Katkıları (Memlükler Dönemine Kadar)”, International Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), August, 2016; 2(SI 1): 378-388.)

Kadınların ilim sahasında yetişebilmeleri ve eğitim öğretim faaliyeti içerisinde bulunabilmeleri umumiyetle aile çevreleri içinde mümkün olabilmiştir. Ulema aileleri İslam bilim tarihinde birçok ilim adamının tahsilinde etkin olduğu gibi kadınlar için de tabii bir muhit oluşturmuştur. Bilhassa babalarından küçük yaşlarda ilim öğrenmeye başlayan bu kadınlar alanlarında üst düzeyde yetkinlik kazanmışlardır. Kimi zaman bir ilim adamı ile yaptıkları evlilikler bu ilim kadınlarının müderris olarak bilgilerini paylaşmaları noktasında daha geniş bir zemin oluşturmuştur. Hem babaları hem eşleri sebebiyle aynı zamanda farklı şehirlere de rihle yolculukları yapabilen bu âlim kadınlar birikimlerini zenginleştirdikleri gibi bulundukları yeni yerlerde de kendilerine müracaat edenlerle irtibat içinde olmuşlardır. Bu konuda örnek verilecek isimler arasında Ümmü Abdilkerim Fatıma bint Sa‘di’l-Hayr b. Muhammed el-Ensariyye’yi (ö. 600/1203) zikretmek uygun olur. İsfahan veya Bahreyn doğumlu olduğu söylenen Fatıma bint Sa‘di’l-Hayr muhaddis olan babası Ebü’l-Hasan Sa’dü’l-Hayr’den istifade etmiş ve küçük yaşta muhaddislerin ilim halkalarına iştirak etmiştir. Hatta İsfahan’da babası ile birlikte hadis dinlediği muhaddislerden birisi Fatıma bint Abdullah el-Cuzdaniyye’dir. Babası ile birlikte Bağdat’a gittiğinde ise Hibetullah b. Husayn, Ebû Gâlib b. Bennâ ve Zâhir b. Tâhir’den hadis dinleme imkânını elde etmiştir. (M. Yaşar Kandemir, Fatıma bint Sa‘di’l-Hayr, DİA, XII, 228.)

Ulema ailesine mensup olup bu şekilde aile içinde ilim tahsil eden kadın âlimlerden Ümmü Abdillah Fatıma bint Süleyman b. Abdilkerim el-Ensâriyye ed-Dımaşkıyye de (ö. 708/1308) önemli bir şahsiyettir. Fatıma bint Süleyman’ı öncelikle babası kıraat ve hadis alanında yetiştirmiş ve ayrıca onun erken yaşlarda Dımaşklı muhaddislerden Müslim b. Ahmed el-Mâzinî, Kerime bint Abdülvehhâb ve İbn Revaha gibi ilim adamlarından istifade etmesini sağlamıştır. Fatıma bint Süleyman’ın babasının yanı sıra Şam, Irak ve Hicaz bölgelerine mensup yüzden fazla muhaddisten de yararlandığı söylenmektedir. Hayatını ilme vakfeden Fatıma bint Süleyman aynı zamanda mal varlığını da bu yolda sarf ederek medreseler ve tekke yaptırmıştır. (Nusrettin Bolelli, Fatıma bint Süleyman, DİA, XII, 228.)

VII. ve VIII. yüzyıllarda yaşamış olan hanım hadis âlimlerine bakıldığında bazılarının Sittülvüzera ve Sittülarab lakabıyla anılmaları dikkat çekici görünmektedir: Ümmü Mecdüddin Sittülarab bint Abdülmecid b. Hasan el-Acemî (ö. 675/1276), Ümmü’l-Hayr Sittülarab bint Yahya b. Kaymâz el-Kindiyye ed-Dımaşkıyye (ö. 684/1285), Sittülvüzera bint Ebü’l-Fazl Yahya b. Muhammed et-Tağlibiyye ed-Dımaşkıyye (ö. 715/1316), Ümmü Muhammed (Ümmü Abdillâh) Sittülvüzera bint Ömer b. Es‘ad b. el-Münecca ed-Dımaşkıyye (ö. 716/1316), Ümmü Muhammed Sittülarab bint Seyfeddin Ali b. Radî Abdurrahman el-Makdisiyye (ö. 734/1333), hem muhaddis hem Hanefi fıkıh âlimi olan Ümmü Muhammed Sittülvüzera bint Muhammed b. Abdülkerîm b. Osman el-Mardîniyye el-Mizziyye (ö. 736/1336), Ümmü’l-Hayr Sittülarab Aişe bint Ali b. Ömer el-Himyeriyye es-Sanhaciyye el-Mısriyye (ö. 739/1338), Ümmü Muhammed Sittül‘arab bint Şemsiddîn Muhammed b. Fahriddîn Alî (İbni’l-Buhârî) es-Sâlihiyye (ö. 767/1366), Sittülarab bint İbrâhim b. Muhammed el-Halebiyye (ö. IX./XV.) yüzyıl) (Zekeriya Güler, Sittülvüzerâ, DİA, XXXVII, 277-278; a.mlf., Sittülarab, DİA, XXXVII, 276.)

İslam bilim tarihinde kıraat, tefsir, hadis ilk yüzyıldan itibaren hızla gelişerek kesintisiz devam eden ilim dallarıdır. Söz konusu ilim mensuplarının ahlaki faziletleri ve zahidane yaşayışları onları farklı yönlerde de öncü ve örnek kılan özellikler olmuştur. Bunun yanı sıra edebî yönleri kuvvetli olan şair ve edip kadın âlimler de İslam medeniyetinin renkli simaları arasında yerlerini almışlardır. Bu noktada; mutasavvıf-şair ve edip Ümmü Abdilvehhab Aişe bint Yusuf b. Ahmed b. Nâsır el-Bâûniyye ed-Dımaşkıyye (ö. 922/ 1516) önemli bir mümessildir. Aişe bint Yusuf sekiz yaşında Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş, Seyyid İsmail el-Harizmî ve Muhyiddin Yahya el-Urmevî’den tasavvuf terbiyesi almıştır. Aynı zamanda fakih olan Aişe bint Yusuf Kahire’de fetva verme ve ders verme icazetine sahipti. Yine Kahire’de meşhur ediplerden Abdürrahim el-Abbasî ile aralarında manzum yazışmalar olmuştur. (Ahmet Özel, Bâûniyye, DİA, V, 212-213.)
Fakîh kadınlar arasında ise VI. (XII.) yüzyılda yaşayan Fatıma bint Muhammed b. Ahmed es-Semerkandiyye zikredilebilir. Fatıma bint Muhammed, Semerkantlı olup Hanefi fakihi babası Alaeddin es-Semerkandi’den (ö. 539/1144) ilim tahsil etmiştir. Ayrıca hüsn-i hat konusunda da behre sahibi olmuştur. Eşi Kasanî ile evlendikten sonra da fetva vermeye devam ettiği görülmektedir. Hanım âlimlerin, yöneticiler tarafından ilgi görmelerine bir örnek de Fatıma bint Muhammed’dir. Fatıma bint Muhammed, Halep ve Şam atabegi Nureddin Mahmud Zengî’nin saygı duyduğu, kendisiyle istişare ettiği ve fıkhî görüşlerine başvurduğu bir âlim olmuştur. (Nusrettin Bolelli, Fatıma bint Alaeddin es-Semerkandiyye, DİA, XII, 225.)

Şurası muhakkak ki kadın âlimler İslam medeniyetinin kurucu unsuru olan ilmin kıraatten fıkha, edebiyattan matematiğe her kolunda yetkinliklerini ortaya koymuşlar ve kendilerini en iyi şekilde yetiştirerek kazanımlarını, birikim ve tecrübelerini eğitim öğretim noktasında hayata geçirmişlerdir. Aynı zamanda medreseler, tekkeler, hastahaneler, kütüphaneler inşa ettiren kadınların İslam medeniyetine katkıları son derece önemlidir.

Editör: Mehmet Çalışkan