Hasan EFİLOĞLU

Sakarya İl Vaizi

Dürtüleriyle değil de aklıyla hareket eden insan için en büyük nimet, irade kabiliyetinin olmasıdır. İnsanın en güçlü yönü bir şeyi arzu ettiği hâlde yapmama iradesi göstermesidir. Efendimizin ifadesiyle “Güçlü kimse güreşte rakibini yenen değil, öfke anında kendisine hâkim olandır.” (Müslim, Birr, 107.) Dürtülerini yönetmek, kâmil insan için paha biçilmez bir kazanımdır. Malumdur ki bütün başarısızlıkların, aldanışların ve günaha sürüklenmenin temelinde irade zayıflığı yatar. Kendimi tutamadım, şeytana uydum gibi serzenişler problemin bilgi kaynaklı değil irade kaynaklı olduğunu gösterir. Bu yüzden irade eğitimi ihmal edilmemesi gereken bir meseledir. Maddi dünyamızda fizik kanunları olduğu gibi iç dünyamızın da psikoloji kuralları vardır. Ancak o yasalara uyarak akıl, duygu ve irademizi eğitebiliriz. Hantal ve atıl kalmış kaslar belirli antrenmanlarla dinç hâle getirilebiliyorsa zayıf kalmış irade de belirli psikolojik idmanlarla güçlü hâle getirilebilir. Eğitimde ilkelere riayet bizi ilkellikten uzaklaştıracak ve maksudumuza ulaştıracaktır.

Öncelikle tasavvurumuzu Allah karşısında aciz, diğer canlılar karşısında aziz olduğumuz ön bilgisiyle şekillendirmeliyiz. Aşkın olan Allah karşısında insan hududunu bilmeli, kendisi için çizilmiş sınırlara riayet etmelidir. İnsan bu şekilde bir hayat yaşamaya çalıştığında canlılar arasındaki izzet ve şerefini de muhafaza etmiş olacaktır. İrade terbiyesindeki ön kabulümüz ise inandığımız ve bildiğimiz şeylere teslimiyettir. Teslim olunan bir dayanak noktasının olmaması kişinin hedefini belirsizleştirir ve azmini kırar. Gözü bağlı insan ne kadar yol alabilir? Hayatın anlam ve gayesini imanından alan insan, ömrünü sadece beşerî istek ve arzularını tatmin etmekle geçirmez. Beşerî ihtiyaçların bir amaç değil kulluk için bir araç olduğunu bilir. Terbiye, duygu ve arzuları görmezden gelme ya da yok etme değil, yönetmek ve istenilen hâle getirmektir. Az uyumak, az yemek ve az konuşmak, bizi bir noktada bedensel bağımlılıklardan kurtaracak asıl amacımıza yönelten fiillerin başında gelir. Eskilerin veciz ifadesiyle eline, diline ve beline hâkim olan kendini günahtan korumuş olur. İrade zayıflığının en önemli sebebi tembelliktir, meşguliyetsizliktir. Şeytanın en iyi müşterisi bunlardır. İçinde çaba, meşakkat bulunmayan tembellik, kişiye anlık haz verdiği için çekicidir. Tembelliğe beynin ödül mekanizmasını tatmin ettiği için de çabuk alışılır. Çözüm ise basit; başa iş almak. Meşguliyet nimetinden mahrum kalmamak. Az ya da çok, basit ya da önemli daima planlı bir hareket içinde bulunmak. “Öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul. ”(İnşirah, 94/7.) buyuran Rabbimiz ve “İki günü birbirine denk olan ziyandadır.” diyen Efendimiz meşguliyetin önemli olduğunu belirtmişlerdir. “Gezen tilki yatan aslandan yeğdir.” diyen atalarımız yüzyıllar boyunca cihan devleti olma salahiyeti göstermişlerdir. İrade eğitiminde diğer önemli bir konu, ısrarlı bir şekilde tekrar etmektir. Zira damlaya damlaya göl olur. Doğada emeklilik yoktur. Mehmet Akif’in
ifadesiyle;

“Bir baksana gökler uyanık yer uyanıktır / Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.”

Her gün yemek yeme ihtiyacımız nasıl ki varsa ölene dek ensemizin dibinde olan şeytana karşı teyakkuzda olma ihtiyacımız da vardır. Pedal çevirmeyen düşmeye müstahak olur. Suya düşüldüğü için değil sudan çıkılmadığı için boğulunur. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 15/99.) diyen Rabbimiz, devamlılık yasasını ifade etmiştir. Düzenli ve sürekli yapılmayan bir iş neticesiz kalır.

Alışkanlık kazanmak önemlidir. Çünkü meyiller fiilleri belirler. Efendimiz alışkanlık kazanmanın yolunu “Allah katında en makbul amel az da olsa devamlı olanıdır.” (Buhari, İman, 32.) hadisiyle göstermiştir. Alışkanlık, devamlı yapılan amelle gerçekleşir. Tekrar ve ısrar, alışkanlığın şartıdır. Alışkanlık edinmek ya da edinilmiş olandan kurtulmak kolay değildir. İlk seferi en zorudur, sonra ikinci ve üçüncü denemenin ardından zorluk derecesi azalacaktır. Alışkanlığı kuvvetlendirmek için 21 gün devam edilmesi gerektiğini söylüyor sinirbilimciler. Efendimizin “Kim önemsemediğinden dolayı cuma namazını üç kez terk ederse kalbi mühürlenir.” (İbn Mace, İkamet, 93.) hadisi,  kişinin artık ümmetin içinde bulunmamaya, cemaate katılmamaya alışmasına işaret ediyor. İbadet, sınav akşamı çalışan öğrenci mantığıyla belirli zaman ve mekânlarda yoğun olarak yapılan bir olgu olarak görülemez. Günde belirli aralıklarla beş kez kılınan namazın bilincimizi sürekli açık tutmak, rehavete düşürmemek gibi bir hikmetinin olduğu açıktır. Nefsi eğitmenin yolu istediğini vermeyerek onu zorlamaktan geçer. Diyet yapanlarda olduğu gibi isteklerimize ket vurarak başarıya ulaşırız. Ramazan ayı bu noktada tam bir irade terbiye kampı gibidir. Bedensel bağımlılıklarımızı terbiye eden ibadetleri içinde barındırır. Yemeğe alıştırdığımız midemizi kısıtlı bir şekilde kendimizi doyurarak, uykuya alıştırdığımız bedenimizi sahura kalkarak terbiye ediyoruz. Zihnimizi ve duygularımızı şer düşünce ve hislerden arındırıyoruz. Ama bu terbiye süreci alışkanlığa dönüşmediği için çoğu kez neticesiz kalıyor. İnsan, bir damla hazır lezzeti ilerde elde edeceği bir derya lezzete tercih ediyor. Temel gıda maddeleri almak için markete giden çocuğun çikolataya kanması gibidir bu durum.

İrade terbiyesine, şehvet duygusunu terbiye etmeye çalışan birisini pratik bir örnek olarak verebiliriz. Şeytanın, insanın bu dürtüsünü kullandığını Kur’an haber veriyor: “O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 2/169.) Bu dürtüsünü kontrol edemeyen insanın mayınlı arazide mayına basması mukadderdir. Öncelikle kendini eğitmek isteyen sâik, bu duygunun nesillerin devamlılığı, eşlerin birbirlerine bağlılığı ve toplumsal düzenin tesisi için önemli bir duygu olduğuna inanmalıdır. Şehvet düşkünlüğünün ferde ve topluma bela getirdiğini bilmelidir. Çünkü hasta olduğunu kabul etmeyen tedaviye cevap vermez. Ardından tahrik edici görsellere bakmamaya, sözler söylememeye, davranışlar işlememeye yoğunlaşmalıdır. Terbiye sürecinde yanlış ortamlarda bulunmamaya ve yalnız kalmamaya çalışmalıdır. Etrafında amacını hatırlatanlara kulak vermeli ve onları çoğaltmalıdır. Ezan, sala ve namaz gibi hatırlatıcılara gün içinde yoğunlaşmalıdır. Televizyon ve internet gibi sanal mecralara da gayesini hatırlatan uyarıcılar koymalıdır. Görsel ya da işitsel olarak yapılan telkin sürekli oldukça kişide bir hassasiyet oluşmaya başlayacaktır. Hz. Ömer’in kendisine sürekli ölümü hatırlatan bir memur tayin etmesi dikkat çekici bir örnektir. Masaüstüne ya da telefonunun ekranına koyduğu  ‘el-Basîr’ esması şuuru açık tutan uyarıcı bir levha olabilir. Terbiye sürecinde kendine destek olacak sadık dostlar edinmeli ya da sohbet ortamlarında bulunmalıdır. Çünkü üzüm üzüme baka baka kararır. Kişi, cinselliğe düşkünlüğün, enerjisini, vaktini, parasını alacağını ve yaşlandığında yaşanacak pişmanlığı düşünmelidir. Şehvetperestliğin, onuru, vakarı ve izzeti yok eden örneklerini zihnine getirerek bir tiksinti duygusu yaşamaya çalışmalıdır. Birbirlerine cazibeli yaratılmış kadın-erkek münasebetlerinde mesafeyi korumalı, karşı cinsle cinsiyet üzerinden değil şahsiyet üzerinden diyaloga geçmeye çalışılmalıdır. Ayrıca bu alandaki ahlak ve tavrını göstererek çevresinde bir güven ve hüsnüzan oluşturmalıdır. Onların taltifleri başarı hazzı yaşamasını, baskısı ise günahtan sakınmasını sağlayacaktır. Uzun ve meşakkatli bu terbiye sürecinde tökezlediğinde, yiğide düşen olduğu yerden kalmak, umudunu kaybetmeden ısrarla nefsi ıslaha devam etmek olmalıdır. Efendimizin isabetle işaret ettiği gibi “Kötülüğün ardından iyilik yap ki onu yok etsin.” (Tirmizi, Birr, 55.) Gafletle yapılan bir hatanın yüreğimizde iz bırakmasını istemiyorsak iyilik süngeriyle temizlemeliyiz. Günaha alışmak en büyük günahtır. Günahtan rahatsız olmama alışkanlığı kalbin ölmesine neden olur. Bu yüzden iman göstergesi olan pişmanlık, yeniden deneme için kişiye güç verir. Tecrübelerinden çıkardığı ders, havlu atmasına mani, bir delikten ikinci kez sokulmasına engel olacaktır. Güzel alışkanlık kazanmak için günlük vazifeler edinilmeli, sorun nerdeyse oraya odaklanılmalıdır. Mide ağrısına baş ağrısı ilacı fayda vermez. Dağınık ve plansız yapılan davranışlar patinaj yaptırır. Ne aradığını bilmeyen ne bulduğunu anlayamaz.

Durma Ey Talip! Erteleyenler helak olmuştur. Basit davranışları küçük görme. İsyankâr ruhunu itaatle eğit. “Nehrin kenarında abdest almakla su mu israf olur?” ya da “Kıyamet gelince fidan mı dikilir?” deme. Bu davranışlar zihninde bir hassasiyet oluşturacak büyük alışkanlıklara vesile olacaktır. Kendini terbiye eden dervişe “Allah’la aran nasıl?” diye sormuşlar. “Nasıl olsun çok iyi, hep onun dediği oluyor.” demiş. Teslim ol. Tefekkürü tahrik eden okumalar yapmayı unutma. Uykuya uyum sağlama. Keyif ve konforun rehavete sebep olduğunu bil. Enerji mahrumu olma. Asıl mutluluğun emekte olduğunu aklından çıkarma. Mükâfatın kıymeti meşakkattedir. Dünya tatma yeridir, doymaya çalışma. “Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah'a sığın…” (Araf, 7/200.) En iyi çağrışım yolu harekettir. Bereket harekettedir. Kendini değiştirme iradesini gösterirsen Allah seni değiştirir. Bu bir kanundur. “Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Enfal, 8/53.)

Editör: Mehmet Çalışkan