Halil KILIÇ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Bir gün bir adam Hz. Peygamber’e (s.a.s.) geldi ve “Ey Allah’ın Resulü! Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu soruya şöyle cevap verdi: “Tamamen sağlıklı olup mal mülk toplamaya hırslı bulunduğun; bir taraftan zengin olma ümidi taşırken diğer taraftan da fakirlikten korkar olduğun hâlde verdiğin sadaka en faziletli sadakadır. Sakın sen sadaka vermeyi can boğaza gelip de ‘Şu malım falana, şu malım filana.’ diye vasiyet edeceğin hayatın son anına erteleme.” (Buhari, Vesaya, 7.) Yardımlaşma ve dayanışma ayı olan ramazanın gölgesinin üzerimize düştüğü şu kutlu günlerde gündemimizde yer alması gereken konulardan biri de hiç şüphesiz infaktır. İnfakın ne zaman yapılması gerektiği hususunu yukarıdaki hadise açıkça ortaya koymakla birlikte infakın ne olduğunu, niçin infak yaptığımızı ve infak yaparken nelere dikkat etmemiz gerektiğini bilmek de önem arz etmektedir.

Nedir infak?

Sözlük anlamı itibarıyla tüketmek, çıkarmak, harcamak gibi anlamlara gelen infak, en dar anlamıyla zekât, fitre, sadaka gibi mali yardımları ve Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her türlü harcamayı ifade etmektedir. İnfak, mal ile olabildiği gibi “Sana nelerden infak edeceklerini soruyorlar.” ayetinin son kısmındaki “Hayır adına her ne yaparsanız...” (Bakara, 2/215.) ifadesi de hayır olarak nitelenebilecek her şeyin infak olabileceğine işaret etmektedir. Bu minvalde her türlü maddi yardımın yanı sıra kişinin sahip olduğu bilgi ve tecrübeyi başkalarıyla paylaşması gibi hayır kapsamında değerlendirilebilecek tüm davranışlar da infaktır. 

Niçin infak?

Yüce Kitabımızın hemen baş tarafında, muttaki (Allah’a saygıda kusur etmeyen) müminlerin iman ve namazla birlikte üçüncü özelliği olarak zikredilen infak (Bakara, 2/3.), kişiye mülkiyetinde bulunan malların kendi elinde emanet olarak bulunduğu ve mülkün gerçek sahibinin sadece Allah olduğu bilincini kazandıran önemli bir ibadettir. İnfakı emreden ayetlerde de “Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.” (Bakara, 2/3; Enfal, 8/3; Secde, 32/16.) denilerek bu gerçek zihinlerde sürekli canlı tutulmak istenmiştir.
İnfak ile malda ilk bakışta nicelik olarak bir azalma varmış gibi görülse de elde kalan mal bereketlenmiş ve nitelik olarak artmıştır. Matematiksel denklemlerin ve fiziksel kanunların izah edemeyeceği bir husustur bu; dörtten iki çıkmış ama iki kalmamıştır. Ayrıca infakla malını nitelik olarak arttırıp temizleyen mümin, kendisini de manen temizlemiş olmaktadır. Şöyle ki infak eden mümin, dünya malına olan hırsını ve tutkusunu dizginlemiş; madde (mal/mülk) bağımlılığından ve malın esiri olmaktan kurtularak ruhunu arındırmış; böylece en kârlı çıkan yine kendisi olmuştur. 

İnfak, malı dünya heybesinden çıkarıp ahiret heybesine koymaktır. Bu yönüyle infak, geçici olan dünya malını kalıcı kılmanın en önemli vasıtasıdır. Tıpkı Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kesilen kurbanın kürek kemiği haricinde tamamının dağıtıldığını öğrendiğinde Hz. Aişe (r.a.) validemize “Kürek kemiğinden başka hepsi bize kaldı.” (Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyame, 33.) demesi gibi tükettiklerimiz veya elimizin altındakiler değil, Allah rızası için verdiklerimiz gerçek anlamda bizim olmuştur. Bu hakikat, “Ne verirsen elinle o gider seninle.” atasözünde de veciz bir şekilde ifade edilmiştir. İnfak, zenginle fakir arasında maddi uçurumun oluşmasına mani olan ve kardeşlik duygularının pekişmesini sağlayan erdemli bir davranıştır. Burada infak kelimesi ile yine aynı kökten türeyen ve tünel anlamına gelen “nefak” kelimesi arasındaki mana inceliğine de dikkat çekmek isteriz. Nasıl ki bir tünel iki ayrı ucu birbirine bağlıyorsa infak da müminlerin gönüllerini birbirine bağlar ve bunun neticesinde veren elle alan el arasında sevgi ve muhabbetin aktığı âdeta görünmez bir tünel oluşur.

Nasıl infak?

Bu kadar önemli bir ibadet olan infakın nasıl yapılması gerektiğini bilmek de son derece mühimdir. Öncelikle Yüce Rabbimiz, infakın sevdiğimiz şeylerden olmasını, aksi takdirde mutlak manada iyiliğe ve kâmil imana sahip olamayacağımızı haber vermektedir. (Âl-i İmran, 3/92.) Yine bu hususu teyit eden bir başka ayette “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın...” (Bakara, 2/267.) buyrulmak suretiyle infakta özensiz ve samimiyetsiz davranılmaması istenmiştir. Mümin infak ederken bir taraftan dinin bir emrini ifa etmenin huzurunu yaşarken diğer taraftan da yaptığı hayrın en büyük faydasının kendisine olacağının bilincini taşır ve karşısındaki kişiyi rencide edecek bir tutum içerisine asla girmez. Şayet infakı başa kakarak veya bir bakışla dahi olsa kendisini üstün, karşı tarafı hakir/küçük görecek bir tavırla yapacak olursa “Sadakalarınızı başa kakarak ve eziyetle boşa çıkarmayın.” (Bakara, 2/264.) ilahi fermanının muhatabı olacaktır. Öte yandan “sağ elin verdiğini sol elin görmemesi” temel düstur kabul edilip infak ederken riya ve gösterişten uzak olunması gerektiği hatırdan çıkarılmamalı; verilen malın birilerinin hatırı için değil, Allah hatırı için verildiğinde infak olacağı unutulmamalıdır.

Son olarak, hidayet rehberimiz Kur’an’da bollukta da darlıkta da infak etmek muttaki müminlerin özelliği olarak zikredilmektedir. (Âl-i İmran, 3/134.) Dolayısıyla infak etmek için malın mülkün çok olması da şart değildir; gönlü geniş ve eli açık olup malın esiri olmayan herkes bu vazifeyi ifa edebilecektir. 

Hadisten öğrendiklerimiz

1. Fıtratı itibarıyla daha çok dünyevi nimetlere sahip olmaya istekli bir varlık olan insan, infakla dünya malına olan hırs ve tutkusunu dizginler; dünyevileşmekten ve malın esiri olmaktan kurtulur.

2. Yalnızca Allah’ın hatırını gözeterek yapılan infak geçici dünya malını kalıcı yapmanın en önemli yoludur.
 

Editör: Mehmet Çalışkan