Söyleşi: Mahir KILINÇ

Lapseki Hacı İsmail Efendi Camii’nde 2012 yılında göreve başladım. Lapseki’deki görevimin ilk zamanlarında bir cuma namazı çıkışında birkaç genç kardeşimiz yanıma geldi. “Hocam sesiniz ve okuyuşunuz çok hoşumuza gitti. Okuyuşunuzdan musiki bilginiz varmış gibi geldi bize. Sizinle tanışabilir miyiz?” dediler. Orada onlarla tanıştık, bir süre sohbet ettik. O sohbet esnasında Roman olduklarını ve insanların kendilerine farklı baktıklarını söylediler. Açıkçası bu beni üzdü. Kendilerine Allah indinde kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığından ve üstünlüğün Hucurat suresi 13. ayetinde yer aldığı gibi Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan kişide olduğundan bahsettim. Onlarla bu konuşmamı samimi bulmuşlar ve hoşlarına gitmiş. Sonrasında onlara mahallelerine geleceğimi söyledim. Bunu duyunca çok sevindiler ve onlara şaka yaptığımı zannettiler. Söz verdiğim gibi mahalleye gittim. Bir kahvehanede oturup sohbet ettik, oradaki diğer Roman kardeşlerimizle tanıştım. Beni yine görmek istediklerini söyleyince ders yapma düşüncesi aklıma geldi. İlmihalden de başlayarak kahvehanede derslere başladık. Bu derslerimiz her hafta önce kahvehanede daha sonra da ev ev devam etti. Onların düğünlerine, cenazelerine katıldım. Böylelikle Roman vatandaşlar tarafından büyük bir sevgi kazandık ve bu sevgi hâlâ devam etmekte, iletişimimiz sürmektedir.

Roman kardeşlerimizin müziğe olan ilgi ve yeteneklerini bir ilahi grubu da oluşturmak suretiyle farklı bir alanda değerlendirmişsiniz. Bundan kısaca bahseder misiniz?

Roman kardeşlerimizin müziğe olan ilgileri bambaşka. Sanki doğuştan kazanılmış bir yetenek bu. Mahallenin neredeyse her köşesinde ellerinde bir müzik aleti bulunan gençleri görebilirsiniz. Haftalık yapmış olduğumuz sohbetlerde güzel sesli gençlerle ilahiler söylüyorduk ki bir ilahi grubu oluşturma fikri aklımıza düştü. Güzel sesli gençlerin yanına iyi enstrüman kullananları da ekledik ve bir ilahi grubu oluşturduk. Onların müziğe olan ilgileri ve becerileri işimizi kolaylaştırdı. Her hafta birkaç eser üzerinde çalışma gerçekleştirdik. Bir repertuar oluşturduktan sonra da ufak çapta konserler vermeye başladık. Belediyenin ve kaymakamlığın yapmış olduğu programlarla birlikte birçok etkinlikte ilahiler söyledik.

Toplum içerisinde farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizi göstermeyi başarmış biri olarak neler söylersiniz?

Evvela Müslüman olarak her insanın saygı ve hürmete layık olduğu kanaatindeyim. Farklılıkların Allah’ın bizler için bir nimeti olduğunu düşünüyorum. Farklı dindeki insanları ve dinden çok uzak olan kimseleri de Müslümanlığı yaşamayı bekleyen bir aday olarak görüyorum. Dolayısıyla kimseye karşı öteleyici, kırıcı olmayan bir dil geliştirmeye özen gösterdim. Bunu öğrenmemde ana etken elbette farklı dil, din ve ırktan insanlarla bir arada yaşamaktı. 

Yaşadıklarınızın arasında unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Kardeşlerimizle ilahi grubunu kurduğumuz günden beri programlara katılırken “Acaba bir gün devlet erkânının da huzurunda konser verir miyiz?” diye konuşup dururduk. Bir gün bu dileğimiz gerçekleşti ve Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanımıza refakat ettiği bir programda konser vermek bizlere nasip oldu. Ayrıca huzurunda konser vermeyi hayal ettiğimiz Cumhurbaşkanımızla konser sonunda sohbet etme ve fotoğraf çektirme fırsatımız da oldu. Bu anımızın gerçekleşmesini kardeşlerimizle samimi başlayan yolculuğumuzun tatlı bir meyvesi olarak görüyorum.

Toplumun her kesiminden insanlarla kaynaşmak ve onlara ulaşmak için din gönüllüsü olan arkadaşlarımıza neler söylemek istersiniz?

İnsanlara dil, din, ırk fark etmeksizin hoşgörü ile yaklaşmak kalpleri fethetme açısından çok önemlidir. Kur’an’da bu konu ile alakalı şöyle buyrulmaktadır: “Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159.) Görüldüğü gibi insanlara yumuşak ve hoşgörülü davranmak biz din görevlileri için çok önemlidir. Halka hizmet sunan insanın herkese karşı güler yüzlü ve tatlı dilli, açık kalpli ve sempatik olması insanların ona yaklaşmasına vesile olur. Kibir, gurur, kendini beğenme, asık surat bir din görevlisinde bulunmaması gereken vasıflardır. Efendimizin “Sakın maruftan hiçbir şeyi hakir görme, velev din kardeşini güler yüzle karşılaman olsun.” (Müslim, El-Birr Ve's-Sıla, 144.) buyurması güler yüz göstermenin dinimizin bir emri olduğunu bize göstermektedir. Eğer bir din görevlisi bu şekilde yaklaşıp sadece görevi mihraptan ibaret görmez ve hayatın içinde, insanların arasında bizatihi olmaya çalışırsa başarılı oluyor. Kısacası toplumun içerisindeki farklılıklara yönelik Hz. Peygamberimizin bizlere buyurduğu bir arada yaşamanın ahlakını ve öğretilerini kuşanmamız gerekiyor.

Editör: Mehmet Çalışkan