Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL


Vatanına, milletine, dinine ve devletine sevdalı bir din görevlisi. Hayatının sonuna kadar okumaktan, okutmaktan ve talebe yetiştirmekten bir an olsun geri durmayan öncü bir âlim Yunus Kaya, namıdiğer Müftü Efendi.

Yunus Kaya, 1927 yılında Erzurum ili Tortum ilçesi Yukarı Katıklı köyünde dünyaya gelir. Babası Molla Zülküf, annesi ise Saliha Hatun’dur. Altı yaşına geldiğinde köyünün ve bölgenin meşhur hafızlarından Gazap Hoca’dan Kur’an dersi alır. Akabinde ilkokula başlar ve oradan da üstün başarıyla mezun olduktan sonra bölgenin tanınan ve sevilen hocalarından olan Hafız Aşur Efendi’den iki yıl Kur’an eğitimi alır. Bu arada Tortum Müftüsü Ali Efendi’nin oğlu İsmail Efendi’den de Osmanlıca ve yazı dersleri alır, rika yazısını çok iyi öğrenir. Ayrıca devrin manevi büyüklerinden, ilim ve irfan ehli Alvarlı Muhammet Lütfi Efe hazretlerinin manevi feyzine mazhar olur. 1946’da askere gidinceye kadar Müderris Yunus Efendi’den Kur’an, tecvit ve fıkıh dersleri alır. 1949 yılında askerliğini tamamlar tamamlamaz yine hocası Yunus Efendi’ye gelir ve iki yıl daha akaid ve fıkıh derslerine devam eder.

1951 yılına gelindiğinde Yunus Kaya, Erzurum müftüsü Müderris Muhammet Sadık Solakzade Efendi’den medrese usulünde tedrisata başlar. Köyünün imamı Yunus Bilici Efendi ile başladığı ilim tahsilini yedi yıl sürecek bu disiplinli eğitimle taçlandırır ve medrese sistemindeki bütün dersleri okur. Yunus Kaya, talebe okutmasındaki metodunu, hocası Müftü Solakzade Efendi’den alır. Bir defasında bu hususta hocasından övgüyle şöyle bahseder: “Ben uzun cümlelerden oluşan konuşmaları sevmem. Azizim! Dersi kısa cümle kurarak işleyeceksin. Talebeyi yormayacaksın. Tıpkı hocam Solakzade Efendi gibi. O, çok veciz konuşur, bizleri asla yormazdı. Ya delile ve gerekçeye dayalı konuşur ya da susardı. Ders sonunda sorduğu sorular ile bizi çalışmaya sevk ederdi. Ben de hocam gibi ders sonunda talebelerime bir şeyler sorar dersimi öyle bitiririm. Zira hocam, her ders sonunda sorduğu bu sorular ile sanki bir düğüm atar ve bizim bu düğümü çözmemizi isterdi.”

1957 yılına gelindiğinde Yunus Kaya için artık yepyeni bir ilim yolculuğu başlamıştır. Bu yolculuğun adı Mısır’da bulunan el-Ezher Üniversitesi’dir. Hocamız el-Ezher Üniversitesinde beş yıl okur. İlmine ilim katar. Mezuniyetinden sonra da iki yıl süreyle kelam, tasavvuf ve felsefe alanında ihtisas yapar. Ayrıca bir yıl süreyle Bağdat Üniversitesinde okur; 1966 yılında başarıyla mezun olur ve Türkiye’ye döner. Yunus Kaya Hoca, Türkiye’ye döndükten sonra sırasıyla Uşak, Çanakkale ve Erzurum illerinde toplamda dokuz yıl müftülük görevi ifa eder. Bu illerde müftülük vazifesinin yanı sıra hiç aksatmadan vaaz ve irşat faaliyetlerini de sürdürür. Hocamızın şahsına münhasır bir vaaz etme tekniği vardır. O, vaazın nasıl olması gerektiğini şöyle ifade etmiştir: “Vaaz, bir ağaç gibi olmalıdır. Konusu kökü, gövdesi dalları olmalı ve sonuçta toplumun ahvaline uygun meyve vermelidir. Konuya ayet ve hadisler öyle tatbik edilmelidir ki dinleyenler ayetlerin kendilerine indiğini, hadislerin kendilerine buyrulduğunu hissetmelidir. İki çeşit vaaz vardır. Birincisi türlü yemeğine benzer; içinde her şey bulunur, her konudan birçok ayet hadis okunur ama cemaat hangi konudan bahsedildiğini bir türlü anlamaz. İkincisi ise belli bir yemek gibidir; sade bir çeşit ürün, en iyi şekilde hazırlanarak ikram edilmiştir. Vaaz da böyle olmalıdır. Hayatın karmaşasında yorulan halk, sade bir çeşit konuyu her yönüyle dinlemeli, anlamalı ve hayatına aktarabilmelidir.”

Günün birinde manası anlaşılmadan okunan Kur’an’ın kişiye hiçbir fayda getirmeyeceği sözlerini işitince vaazında şu benzetmesiyle konuyu cemaatine izah eder: “İnsan hastalandığında doktora gider. Doktor da hastasına ‘Şu ilacı, şu kadar gün, şu kadar kullan ki iyi olasın.’ der. Yani ‘Bu ilacın kimyasal yapısını ve içeriğindeki maddeleri öğren ki şifa bulasın.’ demez. Doktor, ilacın içeriğindeki maddeyi biliyor ama hasta bilmiyor. Şayet hasta, ilacı doktorun istediği gibi kullanırsa Allah’ın izniyle şifa bulur. İşte Kur’an da böyledir. Kur’an bizatihi şifadır. Manasını bilene de bilmeyene de şifadır. Hatta çok okuyanların kalbine ayetlerin manasının inkişaf ettiğine şahit olmuşuzdur. Tarihte bunun çok misalleri vardır. Manasını anlamak ve hüküm çıkarmak için özel eğitim öğretim gerekir ki yanlış anlamalara düşülüp de toplum ifsada uğramasın.”

1975 yılına gelindiğinde ise Yunus Kaya’nın hayatında yeni bir sayfa daha açılır. Bu güzide sayfa, 18 yıl boyunca eğitim vereceği Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’dir. Kelam ve tasavvuf derslerinin yanı sıra İslam felsefesi, Arapça ve mantık dersleri okutur. Hocamız, bu görevini ise şöyle tarif etmiştir: “18 yıl hiç ara vermeden bütün gayretimle okudum. 18 yılda hiç ara vermeden üniversitede talebe okuttum, elhamdülillah!” Ders verdiği günlerin birinde, kendisine “Hocam! Bu kadar ilmî birikiminiz var, neden kariyer yapmıyorsunuz?” diye sorulunca şöyle cevap verir: “Benim maksadım talebe okutmaktır. Benim için hocalarımdan okuduklarımı talebelerime okutamamaktan daha büyük bir sıkıntı yoktur. Yeter ki talebelerimi en iyi şekilde yetiştireyim. Varsın kariyerim de olmasın.”  Esasında Yunus Kaya’nın başarı anlayışı farklıdır. Bugün her birimizin kulağına küpe olacak bu başarı anlayışını bir konuşmasında şöyle aktarmıştır: “Vazifede başarılı olmak, din ve devlet derdine bağlıdır. Kariyer, unvan ve makam derdi taşıyanlar kamudaki vazifelerinde ve idari görevlerinde başarılı olamadıkları gibi Allah’ın rızasına da nail olamazlar.”

Yunus Kaya, İlahiyat Fakültesindeki görevini tamamladıktan sonra emekliye ayrılır. Ancak onun için emeklilik bir köşeye çekilmek değil yeni bir hizmetin başlangıcıdır. O, hocasının adını taşıyan Solakzade Camii Medresesinde ve evinde özel olarak kelam, mantık, münazara ve fıkıh dersleri okutmuştur. 2000 yılında ise Başkanlığımıza bağlı Erzurum Ömer Nasuhi Bilmen Dini Yüksek İhtisas Merkezinde ders vermiştir. Yine bu süreçte yaz tatillerinde Azerbaycan ve Nahcivan’a giderek Başkanlığımızın açmış olduğu Kur’an kurslarındaki talebelere ve ilahiyat lisesi öğrencilerine dersler okutmuş, onlara kitaplar, elbiseler ve nakdî yardımlarda bulunmuş, gönül coğrafyamızda inşaatı devam eden camilerin tamamlanması noktasında maddi ve manevi büyük katkılar sunmuştur. Ayrıca şehrin muhtelif camilerinde vaazlar vermeye devam etmiş, çeşitli konferanslara iştirak etmiştir.

Yunus Kaya, hayatı boyunca ehl-i sünnet ve’l-cemaatin itikat ve ameli üzerinde bir hayat sürdü ve bu itikat ve amel üzerinde olunması tavsiyesini yaptı. Dinde reform gibi sözleri de asla tasvip etmedi. 

Müftü Efendi 27 Şubat 2015 tarihinde cuma günü sabah namazından sonra rahmet-i rahmana kavuştu. Lalapaşa Camiinde kılınan cenaze namazının ardından kendi köyünde yaptırdığı ve kendi adıyla anılan caminin girişine defnedildi. Bu vesileyle başta Yunus Kaya Hocamız olmak üzere ilim ve irfan ehli âlim ve arifleri, saygı, rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

Editör: Mehmet Çalışkan