Tuğba ANATOPRAK

Kütahya İl Müftü Yardımcısı

Çocuklara karşı büyük bir sevgi, merhamet ve ilgi duyan çift, çok istemelerine rağmen çocuk sahibi olamazlar. Zaman geçer, yıllar yılları kovalar. Evliliklerinde on sekiz yıl geride kalmıştır. Bir gün televizyon izlerken koruyucu aile konusunu öğrenirler. Düşünürler, gönüllerinden geçen budur. Bir yetime kol kanat germek…

Bir perşembe günü “Allah’ım utandırma, bize ihtiyacı olanı nasip et!” duasıyla yola revan olurlar. Ne yaş, ne cinsiyet önemlidir onlar için. Maksatları faydalı insan yetiştirmektir. Fark etmez kim olduğu derler. Kuruma girdiklerinde, hikâyeleriyle birlikte maksatlarını da anlatırlar. “Siz karar verin, bize en çok ihtiyacı olan çocuk olsun.” derler. Bu samimi niyet, bu büyük yürek güven verir görevlilere. “İki çocuk verelim size.” derler. İki kardeş… Önce fotoğrafları gösterilir. İkinci perşembe gerekli evraklar tamam edilir, üçüncü perşembe görevliler tarafından evde gözlem yapılır, dördüncü perşembe kavuşurlar yavrularına…

İki buçuk yaşında Gamze ve altı aylık kardeşi Hasan artık sıcak bir yuvadadırlar. Sağlık sorunları vardır çocukların. Hasan bronşittir ve kas gelişimi yaşına göre geridir. Hastaneye yatırmazlar çünkü evde ablası Gamze beklemektedir. Deterjanlar çıkarılır evden, iyi bir tedavi, doğal beslenme ve egzersizler… Toparlanır çocuklar. Hasan, annesinin yastığından başka yastıkta yatsa sabaha kadar bırakmaz parmağını, annesinin tülbendiyle uyur. Anneye kavuşmuştur artık, tahammülü yoktur onsuz geçen bir âna…

Ayşe anneleri ve mihrapta önde olan Selim babaları, hayırda da öndedir. Yavrularına vakfederler zamanlarını, evlerini, emeklerini… Her şey çocuklar için düzenlenmiştir. Bahçe, ağaçlar, güller…

Kış olur, çocuklar dışarı çıkamazsa, yağmuru karı izleyerek oynarlar diye geniş bir kış bahçesi yaparlar evlerine. Zaman geçer, çocuklar büyür, okula başlar. Dersler iyidir, okul güzel gitmektedir. “Sen bir elimden tut anne, babam da diğer elimden tutsun. Arkadaşlarım ve öğretmenim bizi görsün.” der küçük Hasan birinci sınıfa başladığında. Acaba mutlular mı diye sorar Ayşe Hanım pedagoglara… Gözleri gülmektedir çocukların. Gözleri gülen mutludur cevabını alır.

Yıl 2017 olur. Kızları üçüncü sınıf, oğulları birinci sınıftadır. Gönüllerine bir sızı daha düşmüştür iki can yoldaşının. Bir çocuğumuz daha mı olsa? “İkiye bakan üçe de bakar.” derler. Toplarlar aile meclisini; çaylar, muhabbetler…

İstişareye açarlar konuyu. Çocukların cevapları hem memnun etmiştir, hem şaşırtmıştır aileyi. “Bir kişiyi daha kurtaralım babacığım.” der Gamze. Diğer konu cinsiyettir. Önce kız olsun kararı çıkar. Ertesi gün abla, bir aile toplantısı daha ister. “Ben büyüdüm, odada tek yatabilirim. Kız alırsak kardeşim yalnız kalır. Erkek alalım kardeşim yalnız kalmasın.” der. Erkek çocukta karar kılınıp yeniden gidilir kurumun kapısına…

Gamze ile aynı yaşta olan Ahmet, önce misafir olur bu sıcak yuvaya. Eve giderken arabada şartlarını bildirir. “Ben size anne baba demem.”; “Elbette yavrum, ne istersen onu söyleyebilirsin. Biz annen baban olalım diye değil, seni sevdiğimiz için buradayız.” cevabını alır. Eve giderler. Televizyon izlemek ister Ahmet. Biraz sonra kahve ister, sonra “Baba lavabo nerde?” diye sorar. Gözleri yaşla dolar Selim babasının. Üç çocuk babasıdır artık. İmamdır, önderdir, yaşantısıyla da örnektir. Mihrapta okuduğu Duhâ suresi artık hayatındadır.

Birkaç günlük uyum sürecinin sonunda kuruma geri döner Ahmet. Beklemek gerekir, aileye gitmek isteyip istemediği anlaşılsın diye. Kuruma gittiğinde hastalanır, ateşi yükselir, günlerce çabalar görevliler, ilaç verirler ama düşmez çocuğun ateşi. Haber verirler Selim babasına ve Ayşe annesine… Ahmet’i eve getirirler. Eve geldikten sonra ateşi düşer Ahmet’in. Artık o da bu ailenin bir ferdidir. Kardeşleriyle mutludur. Ancak Ayşe anne, Ahmet’in bazı sağlık sorunları yaşadığını fark eder. Kuruma gider haber verir. “Çocuğumdan vazgeçmeyeceğim ama tedavi ettirmeliyiz.” der. Doktora götürür ve yüzde seksen işitme kaybı ve yanı sıra bazı hastalıklar teşhis edilir. Riskli bir ameliyat gereklidir. Dualarla bekler Ahmet’in bir aylık anne ve babası ameliyathane önünde. Ameliyat gerçekleşir, Ahmet uyanır uyanmaz Ayşe annesini ister. Hareket etmemesi gerekirken yataktan fırlayıp annesinin kucağına atar kendini…

Anneyi, doktor ve hemşireleri duygulandıran bir ândır. “Anne, ne olur hiç eksilme başımızdan” der ya şair. Eksik olmaz annesi yavrusunun başından… Üç çocuklu mutlu bir yuvadır bu ev şimdi… Çocuklardan biri pilot olup anne ve babasını gezdirmeyi hayal eder. Diğeri kaybetme korkusunu dile getirip sorar: “Herkes ölecekse, nefesi bitecekse sen de mi ölürsün anne? Senin nefesinin bitmemesi için biz ne yapmalıyız?” Çocuklarının derin kaybetme korkularını bilmektedir Ayşe anne. Öyle ki on bir yıl önce hacca niyetlenip kaydolduğu ve dokuz kez kurada ismi çıktığı hâlde onları bu kaygıyla baş başa bırakıp hacca gidemez. Çocuklarıyla beraber olabilmek için umreye gitmek isterler. Ayşe annenin en büyük hayali ise, Ravza’ya varıp, üç çocuğunun ellerini tutmak ve “Ya Rasulullah, sana yetimlerini getirdim.” diyebilmektir. Cevabını ise zaten vermiştir Allah Resulü (s.a.s.): “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız.” (Müslim, Zühd 42.)

Editör: Mehmet Çalışkan