Dr. Lamia LEVENT ABUL
DİB Süreli Yayınlar ve Kütüphaneler Daire Başkanı


Yüce Rabbimizin emir buyurduğu ibadetlerin hem zahirî hem de bâtınî yönü vardır. İnsan nasıl beden ve ruhtan müteşekkil bir varlık ise ibadetlerin de bir şekli, sureti bir de manası ve ruhu vardır. İbn Ataullah İskenderi, “İbadetler ayakta duran birtakım şekil ve suretlerden ibarettir. Bu şekillerin ruhu ise kendilerinde bulunan ihlas sırrıdır.” sözüyle bu hakikati dile getirmiştir. Ruh, canlılık ve hayat veren bir özelliği haizdir. Bu manada her suret ve bedene hayatiyet veren bir ruh vardır. Suret ve bedendeki ruh külli ruha bağlılığı ölçüsünde hayat bulur ve kıymet kazanır. Sadreddin Konevi bu konuda önemli açılımlar ortaya koyar. Ona göre amel, söz ve davranışların sureti kendilerine eşlik eden ruhlarla yükselir ve beka kazanır. Amellerin ruhu niyet, ilim ve sağlam bir imana bağlıdır. Harf ve kelimelerin suret aracılığıyla zahir olan birtakım ruhi özellikleri bulunmaktadır. Harf ve sözleri ortaya çıkaran ve onları kalıcı kılan ise ruhlarıdır. (Hasan Kamil Yılmaz, Bütün Yönleriyle Hac, Ensar Neşriyat, İstanbul 2015, s. 95.)

Hak Teâlâ, Bakara suresinin 197. ayetinde hac ibadetinin hem zahirî hem de bâtınî  anlamının yani şekil ve ruhunun ne olduğunu bizlere haber veriyor. İnsan için hac meşakkatli bir yolculuktur. Bu yolculuk öncesinde hazırlık yapmak elbette mühimdir. Hacca niyet eden kişi yol azığı hazırlar ancak ondan daha mühimi manevi hazırlık yapmaktır. Manevi azığın ise takva olduğunu buyuruyor Rabbimiz. Takva, Hakk’a karşı gelmekten sakınmaktır. Bu sakınmanın bir gereği olarak her türlü kötülükten uzak durmak ve O’nu hoşnut edecek ameller yapmaktır. Nitekim Yüce Allah kişinin hacca karar verip niyet ettikten sonra kötü sözlerden, günahlardan ve tartışıp çekişmekten sakınarak hayır ve iyiliklere yönelmesini tavsiye ediyor. Yani maddi azığın yanı sıra hayırlı ameller işleyerek ahiret azığı hazırlamak takva olarak bildiriliyor. Diğer amellerin olduğu gibi haccın da ruhu takvadır.  

İmam Gazali, hacca niyet eden kişinin dikkat etmesi geren hususları şöyle sıralar: Yol hazırlığı için azık hazırlarken en faydalı azık olan takvayı, binitine bindiğinde öldüğü vakit konulacağı tabutunu, iki parça beyaz kumaştan oluşan ihramını giyince öldükten sonra sarılacağı kefeni ve Allah’ın huzuruna çıkarılacağını hatırlamalıdır. İhrama girdikten sonra lebbeyk (emrine uydum) derken, Yüce Allah’ın emrine uyarak bu kutsal topraklara geldiğini düşünmelidir. Kâbe’yi gördüğü anda oranın azametini yüreğinde hissetmeli. Beyte duyduğu tazimden dolayı beytin sahibini müşahede ettiğini düşünmelidir. Kâbe’yi tavaf sırasında saygı, korku, ümit, sevgi gibi hâllerle ilahi huzurda bulunmalıdır. Hacı tavaf yaptığı sırada arşın etrafında dönerek Allah’a saygı ve tazim gösteren, O’na en yakındaki meleklere benzemektedir. Hacerü’l-Esved’i selamlarken ve ona el sürerken sanki Allah Teâlâ ile ahitleştiğini düşünmeli ve ahdine vefa göstererek kararında sebat etmelidir. Safa ve Merve tepeleri arasında say ederken padişaha hizmet arzında samimi olduğunu gösterip kendisine merhamet gözüyle bakılmasını umarak padişahın sarayının önünde gidip gelen kimsenin durumunda olduğunu düşünmelidir. Arafat vakfesinde ise mahşer günü çeşitli ümmetlerin peygamberleri ve önderleriyle toplanmalarını ve her ümmetin kendi peygamberlerinin peşine düşüp şefaat umdukları anı düşünmelidir. Şeytan taşlarken görünüşte taşları temsili taşa atarken hakikatte şeytanın kendisine atarak belini kırdığını bilmelidir. Kurban kesme emrini yerine getirerek Allah’a yakınlık kazandığını hissetmelidir. (İmam Gazzali, İhyâ, DİB. Yayınları, İzmir 2020, s. 385-400.)

Haccın ruhuna erişmek isteyen kişi haccın hem zahirî hem de bâtınî rükünlerini eda etmelidir. Çünkü sadece haccın zahirî rükünlerini yerine getirmekle haccın ruhunu kuşanamaz. Gönül ehline göre kişi mikat sınırında elbiselerini çıkarıp ihrama bürünürken kalbindeki kin, haset, fesat gibi kötü huyları da çıkarıp atmalıdır. Çünkü nefsinin kötülüklerinden soyunmadan haccın ruhunu yaşayamaz. Bizim Yunus, hacca varıp da nefsini arındırmayanların hâlini şöyle anlatır dizelerinde:

“Aksakallı pir hoca
Bilmez hâli nice
Emek yürmesin hacca
Bir gönül yıkar ise
Yunus Emre der hoca 
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir”

Sufiler Allah’ın iki beyti olduğunu söylerler. Biri Kâbe diğeri de kalptir. Hacda Allah’ın beytini tavaf edenler, insan gönlünün de Rabbin beyti olduğunu hatırlamalı. Beytullah’a gösterdiği saygı ve tazimi kalp taşıyan insana da göstermelidir. Kâbe’nin etrafında tavaf ederken kendi iç dünyasına doğru enfüsi bir seyre dalan kişi, Rabbiyle arasına engel olan her türlü karanlıktan kalbini arındırarak saf ve temiz hâle getirmeli. Öyle ki beytin sahibi hatırına gönül kırmaktan imtina eden bir gönül kıvamına ulaşabilmeli. Zira ayet-i kerimede işaret edilen tartışma ve cidalden uzak durma bu ruh kıvamına işaret eder. Haccın ruhunu, Kâbe’de, Safa ve Merve tepelerinde, Arafat’ta idrak edenler gönül taşıyan her insana da aynı şuurla yaklaşırlar. Büyük sufi Niyazi Mısrî ibadetleri eda etmenin yanı sıra;

“Savm-u salat-u hac ile
Sanma biter zahit işin
İnsan-ı kâmil olmaya
Lazım olan irfan imiş “

dizelerinde tekâmül yolundaki kişinin Cenab-ı Hakk’a marifetle ibadet etmesinin lüzumunu anlatır. Marifet, Hakk’ı tanımak, bilmek ve bu şuurla ihlas ve muhabbetle kulluk etmektir. Hac ibadeti kulun Rabbine olan marifetini artırarak onu bu irfanla dönüştürür, takva ile kulluk etmenin hazzına eriştirir.  

Editör: Mehmet Çalışkan