Prof. Dr. Abdullah KAHRAMAN
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İslam’ın temel ibadeti olarak hac

İslam’ın beş temel şartından biri olan hac ibadeti, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Her Peygamber’in şeriatında yer alan hac ibadeti, belli zaman içerisinde ve belirli mekânlarda ifa edilmektedir. Zaman içerisinde asli şeklinden uzaklaşan hac ibadeti Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yeniden aslına döndürülmüştür. Bu konuda uygulamanın nasıl olması gerektiği ise Hz. Peygamber tarafından “Hacca dair uygulamalarınızı benden öğreniniz.” şeklinde ifade edilmiştir. Hz. Peygamber diğer ibadetlerde olduğu gibi bu konudaki uygulamaları ve fiilî sünneti ile Müslümanların kıyamete kadar örneği olmuştur. 

İslam’da bedeni ibadetler içerisinde hac kadar sembollerle dolu başka bir ibadet yoktur. Namaz da birtakım şekil ve hareketlere sahip olması bakımından sembolik yönü bulunan bir ibadettir. Ancak namazda yer alan hareket ve fiillerin özellikle tek mekânda ifa ediliyor olmaları yönüyle namaz hacca göre daha sade bir ibadettir. Hac ise belli mekânlarda ancak her bir mekânda yapılan hareketler farklı olmak üzere icra ve ifa edilmektedir. Bu bakımdan hac neredeyse baştan sona her birinin farklı anlamları bulunan sembollerle yüklü bir ibadettir. İbadetlerde şekil ve semboller mükellefler açısından uygulama birliğini sağlaması bakımından son derece önemlidir. Ancak ibadet bilinci ve ruhu açısından esas önemli olan bu şekillerin anlamlarını kavramak ve ibadeti bu bilinçle yapmaktır. Bütün ibadetler gibi hac da ancak söz konusu sembollerin anlamlarının kavranıp ona göre ifa ve icra edilmesiyle hedefine ulaşacaktır. Bundan dolayı Kur’an ve sünnette yer alan hac ve umre ile ilgili bilgilerde ve kullanılan bazı ifade ve lafızlarda yer yer bu sembol ve şekillerin manalarına işaret edildiğini görmekteyiz. Dindarlık zihniyetinin gelişip yerleşmesi, hac ibadetinin içselleştirilmesi ve haccın hedefine ulaşması için söz konusu şekillerin manalarını, sır ve hikmetlerini önemseyen İslam alimleri konuyla ilgili birbirinden güzel açıklamalar yapmışlardır.
Haccın sembollerindeki anlamları kavramak için öncelikle şu sorulara cevap verebilmek gerekir:

Hac nedir ve hacca neden gidilir?

En kısa ifadeyle hac, Yüce Allah’ın (c.c.) davetine icabet edebilme bahtiyarlığına erip O’nun evine misafir olmak ve kutsal beldelerini ziyaret edebilmektir. Bir Müslüman bu kutsal yolculukta başta Allah’ın davetine uyup rızasını kazanmak yanında şu temel maksatları da gerçekleştirmek için hacca gider:

1. Allah’ın, Hz. İbrahim’le başlattığı ilahi davetine icabet edip Yüce Allah’ın şeref konuğu olmak. Zira Yüce Allah Kâbe’yi inşa ettirdiği ve ziyarete hazır hâle getirttiği Hz. İbrahim’e şöyle bir emir vermiştir: “İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar. Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun.” (Hac, 22/27-29.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) ise şöyle buyurmuştur: “Hac ve umre yapanlar  Allah’ın misafirleridir. O’ndan bir şey isterlerse onlara cevap verir. Af isterlerse onları affeder.” (İbn Mace, Menasik, 5.), “Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” (Dârekutnî, II, 278, H. No: 192; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, III, 490, H. No: 4159.), “Kim gönlünde beni ziyaretten başka bir düşünce olmaksızın beni ziyarete gelirse kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak olur.”  (Taberânî, Evsat, V, 275, H. No: 4542.)

İşte bu davetlere muhatap olan mümin maddi imkânlarını da denkleştirerek kutsal hac yolculuğuna çıkar ve buraya geldiği zaman “lebbeyk” diyerek yani “Yarabbi senin davetine icabet ettim, yine olsa yine icabet ederim, emrine amadeyim.” diyerek hacda yapması gereken amelleri yapmaya başlar. 

2. Allah’ın mal ve beden ile yapılan ibadeti olan haccı yapmak ve hacı olmak, hem maddi hem de manevi varlığının şükrünü eda etmek, manevi zenginliğini artırmak, cennete götürecek bir amel yapmak ve Allah’ın üzerinde bulunan hakkını eda etmek. Zira Yüce Allah şöyle buyurur: “Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âl-i İmran, 3/97.)

3. Kendileri için faydalı olan şeyleri görmek, günahlardan ve manevi kirlerden temizlenmek, duaların kabul edilmesine vesile aramak ve kabul olmuş peygamber dualarıyla dua etmek. Kutsal topraklar, harem ve özellikle de Kâbe, Arafat, Mina günahların affı ve duaların kabulü için önemli dinî mekânlardır. Zira daha önce buralarda pek çok peygamberin ve müminin duasının kabul edildiğine şahit olunmuştur ve bu anlamda yaşanmış tecrübeler mevcuttur. Bu peygamberler buralarda duaların kabul olması için de Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunmuşlardır. Rabbimiz haccın bu gayesini anlatırken şöyle buyurmuştur: “Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun. Sonra kalan hac fiillerini tamamlayıp temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve o kadim evi (Kâbe) tavaf etsinler.” (Hac, 22/28-29.) Peygamber Efendimiz de “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.” buyurmaktadır. (Buhari, Hac, 4; Müslim, Hac, 438; Nesai, Menasikü’l-hac, 4.) Hz. İbrahim’in bu mekânda yaptığı bir dua şöyledir: “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; Rabbimiz, duamı kabul et.” (İbrahim, 14/40.)

4. Vahyin indiği, resullerin ve Resul-i Ekrem’in andığı mekânlarda ve zamanlarda Allah’ı anmak. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Belirlenmiş günlerde Allah’ı zikredin. Allah’a saygılı olan için iki günde (dönmekte) acele edene günah yoktur; daha uzun kalana da günah yoktur. Allah’a saygılı olun. Bilin ki sizler O’nun huzurunda toplanacaksınız!” (Bakara, 2/203.)

5. Nefis muhasebesi yapmak ve sabır eğitiminden geçmek. Hac esnasında müminler başta vatandan, evlad u iyalden ayrılmak olmak üzere pek çok mahrumiyete katlanırken aynı zamanda kabul olunmuş bir hac için gayret gösterirken nefsin isteklerine karşı koymak gibi nice zorluk karşısında da sabır eğitiminden geçmiş ve nefislerini terbiye etmiş olurlar. Bu hedef Kur’an’da ifadesini şu şekilde bulur: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara, 2/197.)

6. Resulüllah’ın ahlakıyla ahlaklanmak için onun İslam için verdiği mücadeleyi ve katlandığı fedakârlıkları yerinde görmek ve dinî bilinci yenilemek. Hac esnasında ziyaret edilen bütün mekânlarda Hz. Peygamber’in izlerini görmek ve hissetmek mümkündür. Bedir, Uhud, Hayber, Hendek gibi mekânlar Resulüllah’ın ve ashabının müşriklere karşı fiilî savaş yaptığı ve İslam’ın yerleşmesi için binbir fedakârlık örneğinin yaşandığı kutsal mekânlardır. Müslümanların, tarihî malumat olarak okudukları mekânlar hac esnasında ziyaret edilerek o çileler hatırlanır ve o duygular yeniden yaşanır. Böylece Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ve ashabına olan saygı ve minnet duyguları zirve yapar.  

Hac fiillerinin sembolik anlamları ve hikmetleri

İslami ibadetler içerisinde en yoğun sembole sahip olan hacdır. Şüphesiz dinî bilincin oluşması ve imanın manevi zevkinin tadılması noktasında bu sembollerden her birinin birçok anlamı ve hikmeti vardır. Kısaca ifade etmek gerekirse;

Hac yolculuğu: Bu kutsal yolculuk, dünyaya ait her şeyini terk ederek Allah için yola çıkmak, Allah’a hicret etmek ve bir mahşer provası yapmaktır. Hac yolculuğuna çıkan kimse yolculuk için en güzel azıkları edinmesi gerektiğini bizzat müşahede eder ve bunları artırmanın çarelerini arar. Bundan hareketle de ahiret yolculuğu için ahiret azığını artırmaya ve güzelleştirmeye gayret eder. Bu uğurda daha çok ibadet eder ve yapmış olduğu ibadetleri ihlas ile tezyin eder. 

Telbiye duası: Her şeyden önce bu dua, bütün sembollerin ortak noktası olup Allah’a ve O’nun insanlık için vazedip gönderdiği yüce değerlere teslim olmayı ifade etmektedir. Teslimiyeti, söz birliğini ve toplu yemini ihtiva eder. Aynı zamanda bu dua, Allah’ın yaptığı kutsal çağrının manasını anlamak, bunun tevhid inancını benimseyip içselleştirmeye ve takva bilincine sahip kılmaya yönelik bir çağrı olduğunu yaşayarak öğrenmek, bu sembollerin ortak anlamlarından biridir. İşte “lebbeyk” nidalarıyla kutsal mekânların semalarını dolduran “telbiye” duası Allah tarafından yapılan bu çağrıya hacı adayı mümin tarafından verilen bir cevaptır. Bu cevapla hacı şunu söylemektedir: “Allah’ım! Senin emrine uydum ve davetine icabet ettim. İmanımla birlikte sana teslim oldum. Sen Rabbimsin. Sen emret, aciz bir kulun olarak emrini yerine getireyim. Allah’ım sen tek ve birsin. Yaratılanların içinde senin eşin ve benzerin yoktur. Mülk yalnızca sana aittir ve ortağın yoktur. Yalnız sana hamdederim. Bize nimet veren sensin. Tekliğine ve birliğine iman etmiş bir kulun olarak sana teslim oldum Allah’ım!”   

Mikat: İhrama girilecek yere mikat denir. Ancak mikatın esas anlamı, Allah’ın davetine icabetin ve Allah tarafından kuluna verilen randevunun başlangıç mekânı olmasıdır. Bunun için en özel davete en özel ve özenli bir şekilde hazırlanma yeridir. Bunun için hacı adayı bu randevu mekânına en özel, en temiz elbise ile, en güzel sözle, en üstün nezaket kurallarına riayet ederek ve en temiz duygularla gelir. Bu randevu esnasında, maddi ve manevi kirlerden arınmak için abdest veya gusül alınır, hakiki kulluğa niyet edilir, bunun için sabır ve gayret edileceğine dair söz verilir.

İhram: Özel ve sembolik bir elbise olan ihram, hacının hayatında yeni ve tertemiz bir sayfa açtığının göstergesidir. Aynı zamanda ihram, giyildikten sonra birtakım davranışlar yasak olduğundan, günah işlemeye, yanlış işler yapmaya karşı giyilen bir zırhtır. İhramlı kişi, günahlara karşı direnme, sabır gösterme, nefsine hâkim olma eğitiminden geçer. İhram, hacının dokunmazlığını ve dokunulmazlığını ifade eder. İhram eşitliği, çokluk içinde birliği, sadeliği, alçak gönüllülüğü, teslimiyeti, muhtaçlığı sembolize eder. Kefeni de temsil eden ihram, bir ölüm provası yapmayı ve ölmeden önce ölmeyi anlatır.  

Kabe’yi tavaf: Kabe, sembolik olarak yeryüzünde Allah’ın birliğini temsil eden abidevi bir yapıdır. Tavaf yapan hacı, bu hareketi ile kâinatın kendi yörüngesi etrafında dönmesi şeklindeki eyleme katılmakta ve kâinatla âdeta bütünleşmektedir. Aynı zamanda yedi defa yapılan tavaf, günahkârın, suçlunun ve ihtiyaç sahibinin ilgili makama istediğini alıncaya kadar ısrarla müracaat etmesini sembolize eder. Tavafa, Haceru’l-Esved sol tarafa alınıp onun hizasından başlandığı ve insan kalbi de sol tarafta olduğundan âdeta yapılan ibadetin ve yakarışın kalple, canıgönülden ve samimiyetle yapıldığı ifade edilir. Yedi defa tavaf yapan hacı sanki şunu söylemiş olur: “Ya Rabbi eğer beni affedersen ki affetmeye layık olan ancak sensin, işte günahımı itiraf ederek kapındayım. Şayet sen beni affetmezsen ki ben senin kulunum, beni kim affeder? Ben affedildiğimi hissedinceye kadar kapından ayrılmam. Çünkü gidecek başka bir kapı ve kapısından af dileyeceğim senden başka bir otorite yoktur.”

Haceru’l-Esved’i selamlama: Tavaf esnasında hacılar Haceru’l-Esved’i selamlarlar. Bunun için mezkûr taşa bizzat el sürmek şart değildir. Uzaktan selamlama yolu ile de yapılabilir. Bu taşı selamlamak âdeta Allah’a bağlılık yemini edip O’nun değerlerine bağlı kalma sözü vermektir. Aynı zamanda aslında beyaz bir taş iken zamanla insanların el sürmesiyle kararan bu taş, günahın insan kalbini nasıl karartacağını da anlatır.

Mültezemde dua etmek: Kabe kapısı ile rükn-i yemani arasında kalan bölgeye Mültezem denilir. Burası Hz. Âdem’in duasının kabul olduğu yerdir. Aynı zamanda Mültezem bir ana olarak Hz. Hacer’in eteğini temsil etmektedir. Kâbe’nin fiziki mimarı Hz. İbrahim olmakla birlikte esas mimar Hz. Hacer’dir. Zira onun Allah’a teslimiyeti olmasa belki de Kâbe imar edilmiş olmayacaktı. Onun duası ve teslimiyeti olmasaydı zemzem fışkırmayacaktı. Bu yüzden Mültezem Hz. Hacer’in eteğini temsil eder. O nasıl Allah’a yalvardı ve duası kabul olduysa hacılar da çocuğun annesinin eteğine sarılıp talepte bulunduğu gibi Mültezem’e yapışır ve istekte bulunur, Allah’a dua eder ve duası kabul olur. 

Sa’y: Sa’y, Hz. Hacer’in ciğerparesi oğlu İsmail’e su ararken bir o tepeye bir bu tepeye koşmasını temsil eder. O, bu hayati ihtiyacını Allah’tan talep etmiş ve zemzemin fışkırmasına vesile olmuştur. Ondan sonra gelen bütün hacılar da bu durumu göz önünde bulundurarak Rablerine en hayati dileklerinin yerine getirilmesi için niyaz ederler ve dualarının kabul olacağına inanırlar. Burada zemzem maddi ve manevi arınmayı temsil eder, aynı zamanda çaresiz fakat mütevekkil olan bir kula Allah’ın büyük ve sonsuz ikramını anlatır. 

Arafat vakfesi: Hac ibadeti âdeta mahşer gününün bir provasıdır. İnsanlar o gün mahşer meydanında yalın ayak ve çıplak bir şekilde toplandıkları gibi hacda da Arafat meydanında yalın ayak ve çıplak bir şekilde; dünyaya ait her şeylerini terk etmiş bir hâlde bir araya toplanırlar. Mahşer günü insanın elde edebileceği en güzel kazanç o meydanda mümin olmasının tescil edilmesi olduğu gibi bu dünyadaki en güzel hâli de Arafat meydanında ihramlı bir şekilde hac ibadetini ifa etmesidir. Bunu da vakfe denilen özel bir duruşla Rabbine takdim eder.

Şeytan taşlama: İhram ile şehevi isteklerden, nefsin arzularından, ziynetten, güç ve kuvvetten uzaklaşıldığı gibi cemrelere taş atılmasında da aklın sınırlarından uzaklaşmaya işaret vardır. Nitekim belirli bazı yerlere belli sayıda taş atılmasının akli bir izahı yoktur. Ancak hacı bunu yaparak şunu demiş olur: Ya Rabbi! Kulun olarak el pençe bir vaziyette senin kapında, huzurundayım. Sevabını umarak ve azabından korkarak ne emrettin ise onu yerine getirmekte ve yasakladığın ne varsa ondan da kaçınmaktayım. Sana nasıl ibadet edeceğim hususunda kendi aklıma, fikrime, güç ve kuvvetime bakmıyorum.

Kurban: Hedy denilen, hacda kesilen ve hediye anlamına gelen kurban bir anlamda Hz. İbrahim gibi bir teslimiyet ve itaat anlamını ifade eder. Bir başka yönden ise belli bir mali güce ve sıhhate sahip olup hacca kadar gelen hacının verdiği bu nimetler için Allah’a şükretmesini temsil etmiş olur. 

Tıraş olma: İhramdan çıkmadan önce sembolik olarak yapılan tıraş, Allah’ın evine tertemiz, gösterişsiz ve beyaz bir elbise ile gelindiği gibi oradan da tertemiz ayrılmayı sembolize etmektedir.

Ziyaret tavafı: Haccın en önemli rüknü olan ziyaret tavafı, ihrama girip o zamana kadar yaptığımız ibadetlerle ilgili âdeta Rabbimize karşı bir tekmil, bundan sonra yapacağımız güzel ameller için söz vermeyi temsil eder.  

Veda tavafı: Kişi, hac ibadetini tamamlayıp da vatanına dönmek istediğinde Kâbe’yi tavaf ederek sanki dönüş için Kâbe’nin sahibinden izin ister. Nitekim misafir, konakladığı yerden ev sahibinin müsaadesiyle ayrılır.

Haccı bu bilinç ve anlayışla yapabilen bir hacı, bu ziyaretin sıradan bir seyahat olmadığını anlar ve gerçek anlamıyla arınır, yenilenir, yoğun dinî duygularla dolar, kötülüklerden, kötü duygulardan, günahlardan arınmış, iyi duygular yüklenmiş, iyi ameller yapmaya azmetmiş ve gerçek bir hacı olarak memleketine döner.  
 

Editör: Mehmet Çalışkan