Meryem KOÇ ŞEN

İstanbul Esenyurt Kur'an Kursu Öğreticisi

Çocukluk çağının geride kaldığı fakat toplum nezdinde henüz yetişkin bir birey olarak kabul görülmediği bir dönemdir gençlik. İnsanın karakterinin tohumları çocukluk çağında atılır. Yetişkinlik döneminde ise bu tohumların olgun meyveler vermesi beklenir. Gençlik işte bu iki dönem arasında tohumdan meyveye uzanan bir büyüme, serpilme, olgunlaşma sürecidir. Öyle ki tohum filizlenecek, bir fidana dönüşecek, birey her fırtınada imtihandan geçecek ve bir yandan güçlenirken bir yandan da tecrübe dediğimiz eşsiz birikime sahip olacaktır. Ve böylece yetişkinlik çağında güçlü bir ağaç olarak meyveye duracaktır. Bu yönüyle bir eşiktir gençlik. Gençlikte kimi zaman bireyin tutum ve davranışları çocukça görülür, hâl ve hareketleri henüz tecrübeden nasibini almamıştır, cüretkârdır fakat acemidir de.  Genç kendini zaman zaman bu eşikte sıkışıp kalmış hisseder. Çocuk ruhu hâlâ capcanlı nefes alıp vermektedir. Zihni diri, taze ve bilgiye açtır. Tecrübe dediğimiz şey kişiye durup düşünmeyi öğütlerken genç ivedilikle harekete geçmek ister. Heyecanı kimi taşkınlıklara sebep olur. 

Gençlerin yetişkinliğe adım atmaya çalıştığı bu çetrefilli geçiş sürecinde karakterlerinin inşası, ailelerin yanı sıra toplumların da ana gündem maddelerinden biri hâline gelir. Gelir ama nasıl? Tarihin hemen her döneminde kuşaklar arası çatışmalar yaşanmış, özellikle genç nesiller toplumun eleştiri oklarına maruz kalmıştır. M.Ö. IV. yüzyılda yaşamış ünlü düşünür Aristo’nun sesine kulak verelim: “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar.” Daha da geriye gidersek M.Ö VIII. yüzyılın ünlü ozanı Hesiodos’un yakarışlarını duyarız: “Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemeyi bilmiyorlar.”

Filmi biraz ileri saralım, yüzyıllar hatta bin yıllar sonrasında bile toplumların gençlere bakış açısında büyük kırılmaların yaşandığını söyleyebilir miyiz? Yoksa hâlâ onların taşkınlıklarından, zaman zaman aşırılığa kaçan davranışlarından şikâyetçi mi modern çağın yetişkinleri? Şikâyet etmek pek bir fayda sağlamadığına göre çözüme giden yolda harcımızı ne ile karacak, önümüze çıkan engelleri nasıl aşacağız?

Öncelikle söylemeliyiz ki her şey sağlıklı ve sağlam bir iletişime dayanıyor. Onlara herhangi bir söylemi dayatmak yerine, kendini güvende hissedebileceği, düşüncelerini rahatlıkla ifade edebileceği bir atmosfer yaratmakla başlanmalı işe. Zira gençler, içinde bulundukları sosyal ve fizyolojik gerilim sebebiyle kendilerini doğru ve net bir şekilde ifade etmekte zorlanabiliyorlar. Onlara yönelteceğimiz dilin, titiz bir işçilikle elden geçirilmesi gerekiyor. Onların zihin dünyalarına hitap etmek, inişli çıkışlı duygu durumlarını kavramak bir çırpıda halledilebilecek bir mesele olmasa gerek. Bir kere yeni kuşakların dilini kavramak, o dille kuşaklar arasında sağlam köprüler kurmak ve kurulan bu köprülerden geçmişin birikimini yeni nesle aktarmak ciddi bir emek istiyor. Hz. Muhammed’in (s.a.s.) örnek yaşantısına baktığımızda, toplumun bütün fertleriyle olduğu gibi gençlerle de onların dilinden bir iletişim kurmayı başardığını görüyoruz. Sözü incelterek söylüyor, davranışlarında hassas bir muvazene güdüyor. Onun tatlı sözlerinin gençler üzerinde tesir etmesinde anahtar kelime samimiyet. Üstelik sadece dil de değil, bir bakışta, günlük sıradan bir davranışta dahi samimiyet ve sevecenlik. İstihzadan ve  merhametsizlikten sakınıyor Hz. Peygamber. Buyurgan, mütemadiyen yadırgayan ve hatta yargılayan bir dil değildi onun dili. Aksine teşvik eden, takdir eden ve yüreklendiren bir dil. Daha peygamberliğin ilk yıllarında bu dilin etrafında halkalanıyor gençler. Hicretle birlikte sayıları günden güne artıyor İslam’a hizmet eden gençlerin.

Hz. Peygamber, Üsame’yi daha ilk gençlik yıllarında aralarında Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir gibi sahabenin önde gelenlerinin bulunduğu bir topluluğa önder olarak tayin edebiliyor. (Buhari, Meğâzî, 88.) Bu davranışıyla bir yandan gençlere özgüven duygusu aşılarken diğer yandan da topluma gençliğe güvenmesini salık veriyor. Sarkacın iki ucunda yer alan toplumun iki önemli kesimini hassas bir dengeye oturtuyor böylece. Yemen’e kadı olarak vazifelendirdiği Hz. Ali, tecrübesizliğini öne sürerek bu görevi kabul etme noktasında tereddüt ettiğinde Hz. Muhammed ona karşılaştığı davalarda nasıl hareket etmesi gerektiğini anlatıyor ve duasıyla cesaretlendiriyor Hz. Ali’nin genç yüreğini. “Allah’ım, bunun kalbine hidayet ver ve diline sebat ver!” buyuruyor. (İbn Mâce, Ahkâm, 1.) Her zaman olduğu gibi gençlerin hayat yolunda attıkları bu önemli adımlarda onların yanında yer alarak tecrübesizliklerinin yarattığı tedirginlikleri gidermek için olanca çaba sarf ediyor.

Onun rahleitedrisinden geçen gençler tevhit mücadelesinin neferleri olmuşlardır. Mekke’de ilk Müslüman olanlardan biri Amr b. Abese’dir. (Hâkim, Müstedrek, V, 1949.) Gençtir Amr, çevresinde boy veren türlü fuhşiyata sessiz kalamaz. Onun genç ve körpe zihni kabul etmez kötülüğün zehirli bir sarmaşık gibi dört bir yanı sarmasını. Hz. Muhammed’in tebliğine kulak verir. Onun örnekliğinde vahyin aydınlığını görür ve Müslüman olur. Daha on sekiz yaşında Müslümanlığı seçmiştir Muâz b. Cebel, akabe biatinde bulunmuş, gözü pekliği ve parlak zihniyle pek çok defa Hz. Peygamber’in iltifatına mazhar olmuştur. Fıkıh konularına vukufiyeti göz doldurur ve genç yaşta kadılık vazifesi ile görevlendirilir Muâz. (İbnü’i Esîr, Üsdü’l-gâbe, V, 187.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) gençliğin zorlu bir imtihan, meşakkatli bir yol olduğu bilinciyle iradesini kontrol altında tutan, heva ve heveslerine tamah etmeyen, arzuların esiri olmayan, günahlarından ateşten sakınır gibi sakınan genci Allah’ın himayesinin dışında hiçbir himayenin bulunmadığı kıyamet gününde Rabbin himayesi altında bulunan yedi kimse arasında saymıştır (Buhari, Ezân, 36.) O her zaman gençlerden ümitvar olmuş, davranışlarıyla, gençlere verdiği görev ve sorumluluklarla bunu göstermiştir. Medine’de Suffe adı ile bilinen o çardakta nice genci dizinin dibinde yetiştirmiştir. Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mesûd, Enes b. Malik, Ebu Hüreyre ve daha niceleri. Peygamberimizin eğitim meclislerinde gençlik çağlarını geçiren bu kişiler İslam kültür ve medeniyetinin inşasında önemli rol oynamış, kendilerinden sonra gelen nesiller için de birer örnek teşkil etmişlerdir.

Editör: Mehmet Çalışkan