Doç. Dr. Muhammed KIZILGEÇİT
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Yapay zekânın, okuma yazmayı öğrenme ya da elektriğin icadı kadar büyük bir öneme sahip olduğu belirtilmektedir. Yapay zekânın (YZ) yetişilmesi elzem ve zor olan ilerleme hızı, onun anlaşılmasını gerekli kılmaktadır. Toplum ve birey üzerindeki etkilerini ve gelecekteki durumunu hesaplamak şimdilik netlik kazanmasa da YZ’nin etki niteliğinin belirginleştirilmesi toplumun ve bireyin geleceği için büyük önem arz etmektedir. Mühendislik, tıp, sağlık, savunma sanayisi, fen bilimleri gibi birçok alanda YZ çalışmalarının hızla artarak devam etmesine karşın sosyal bilimlerde ve özellikle de din bilimlerinde yapay zekâ konulu çalışmalar sınırlı sayıdadır. Dolayısıyla konunun, yapay zekâ-din ilişkisi ve yapay zekâ-din bilimleri bağlamında ele alınması isabetli olacaktır.

Yapay zekâ, kimilerine göre bilgisayarın düşünebilmesidir. Kimilerine göre ise bilgisayarın insan gibi davranması olup insanların şu anda daha iyi yaptığı şeyleri bilgisayarlara yaptırmayı hedeflediği araştırma alanıdır. Daha genel bir ifadeyle yapay zekânın, insan zekâsının karakteristik özelliklerini bilgisayara kazandıran algoritmalar geliştiren bir bilim dalı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu bilim dalında insan gibi zeki davranışlar sergileyerek olayları yorumlayan ve günlük kararlar veren, problemlere çözümler üretebilen sistemler geliştirilmesi hedeflenir. Bilgiyi anlayabilme, sebep-sonuç ilişkisi oluşturma, bilgiden bilgi türetebilme ve bilgiyi işleyebilme yeteneği, sistemin zekâ düzeyini gösterir. Bu zekâ düzeyi ile problem çözme, karar verme, muhakeme, planlama, öğrenme, kontrol etme, izleme, teşhis etme gibi davranışları bilgisayarın sergilemesi söz konusu olmaktadır. Yapay zekâ sadece bilgisayar bilimi ile değil aynı zamanda matematik, psikoloji, sosyoloji, biyoloji ve felsefe bilimleri ile de ilgilidir. 

İnsanın, dinî hayatı ve manevi tecrübeyi anlama ve yorumlamada bilimsel araçları kullanmasının, din ve bilim arasındaki Batı deneyimine dayalı gerilimi hatırlatmaktadır. Fakat gerek ilgili olumsuzluğu Batı’ya kıyasla İslam medeniyetinin olabildiğince az tecrübe etmesi gerekse İslam’ın ilme ve âlime atfettiği ontik (var olan) zihinsel değer, geleceğimiz için bilime dayalı büyük kurguyu inşa etmede olumlu bir zemin oluşturmaktadır. Bu düzlemde yapay zekâ-din ilişkisi, yapay zekânın araçsallığına işaret eder. Yani teknolojinin ve dijitalleşmenin, eşref-i mahlûkat olan insan için ne düzeyde faydaya konu olacağıdır. Burada ölçü İslam’ın insan tasavvurudur. Müslüman bireyin ruh ve beden tekâmülü için YZ’nin sunduğu dijital teknolojileri kullanım tercihi bazı durumlarda dinî bir vecibe niteliği bile taşıyabilir. Zira ta’abbud ile sürdürülen kulluğun imkânı özellikle sağlık sektöründeki (yapay kalp, protezler, yapay nöronlar vb.) teknolojik desteklerle gerçekleşebilir. Fakat bireyin, tanrıya rağmen ve tanrıya meydan okuyarak insan ötesine geçiş şeklinde bir kararı, insanlığı transhuman ve posthuman olgusuna taşımaktadır. 
Transhümanizm ve posthümanizm, evrensel-toplumsal hakikat iddialarından müstağni olup kişisel ve içsel bir inanç otoritesi haricinde herhangi bir dışsal,  kurumsal ve toplumcu otoriteyi kabullenmeye eğilimli değildir. Bunun anlamı, transhümanizm ve posthümanizm düşüncelerinin dindar insanların dinsel inançlarını yayma girişimlerine soğuk ve hatta karşı çıkıyor olduğudur. Nitekim toplumsal nitelikli dinlerde insanın merkezde bulunduğu evren ve varlık anlayışı, posthümanizm düşüncesine aykırıdır. İnsanın, yaratılmışların en hayırlısı olduğu dinî inancı ve onun tür olarak kutsallığı fikri evrensellik ve toplumsallık ölçütleri bakımından posthümanizm düşüncesiyle örtüştürülemez. Fakat bir paradoks olarak düşünülse de YZ’ye dair düşüncem şudur ki transhümanizm ve posthümanizm çalışmalarının, nesnel varlığı veya objektif varlığı, Batılı XIX. yüzyıl din karşıtı dünyasıyla XX. yüzyıl din serbestiyetçisi/çoğulculuk dünyasına dayansa da gelecek için teolojik ve dinsel anlamı; dinsel hakikatleri ve kurguyu dışlasa da YZ’yi bizim, kendi medeniyet referanslarımıza uygun, daha ileri kurgulara taşımamız gerekir. Betimlediğim zeminin tevhidî düzlemde inşası ve sürdürülmesinin tevhide inananlar tarafından savunmacı bir refleksle değil inşacı bir devinimle gerçekleştirilmesi gerekir. Bu irade ve idame aynı zamanda YZ ve ilerleyen zamanlarda hayal edemeyeceğimiz tüm teknolojik gelişmeleri denetlemenin bireysel, toplumsal ve kamusal zeminini de oluşturacaktır. 

Yapay zekâ-din bilimleri ilişkisinin ise iki çerçevede ele alınması mümkündür. İlki, YZ’nin mahiyetinin fıkıh ve ahlak/etik düzleminde ele alınmasıdır. İslam hukuku ve ahlak/etik alanında çalışma yapan kuruluşlar, yapay zekânın gerek bir araç niteliğinde teknolojik düzlemde kullanılmasında gerekse dijital bir dünyanın bizzat kendisi hakkında, aktif bir şekilde incelemeler yapmalıdır. Konu mekâsıd-ı şeriâ bağlamında ve İslami değerler düzleminde, tüm varlıkları dikkate alarak izah edilmeli ve buna uygun bir gelecek kurgusunun çerçevesi çizilmelidir. Bu ifadeden kastedilen durum, kısmen Avrupa Birliği Komisyonu tarafından şu şekilde gerçekleştirilmiştir: YZ teknolojisiyle birlikte ortaya çıkabilecek tehlikeleri ve riskleri, yapay zekânın etik unsurlarının belirlenmesi amacıyla ilgili komisyon tarafından YZ’ye ilişkin ilk strateji belgesi 2018 yılının Nisan ayında yayımlanmıştır. Bu çalışmayı takiben Avrupa Yapay Zekâ İttifakı (The European AI Alliance) oluşturulmuştur. Avrupa Yapay Zekâ İttifakı, şirketler, tüketici kuruluşları, sektör temsilcileri gibi farklı paydaşları bir araya getirerek YZ stratejilerinin tartışılmasını ve geleceğe yönelik tavsiyelerin değerlendirilmesini amaçlayan bir forumdur. 2019 yılının Nisan ayında ise Güvenilir Yapay Zekâ için Etik İlkeler Kılavuzu (Ethics Guidelines for Trustworthy AI) yayımlanmıştır. Komisyon, bu çalışmayla birlikte YZ sistemlerinin karşılaması gereken yedi temel ilkeyi ortaya koymuştur. Söz konusu temel ilkeler şunlardır. 

•    İnsan unsuru ve denetim, 
•    Teknik sağlamlık ve güvenlik, 
•    Gizlilik ve verilerin korunması, 
•    Şeffaflık, 
•    Çeşitlilik, ayrımcılık yapılmaması ve adalet, 
•    Toplumsal ve çevresel fayda, 
•    Hesap verebilirlik. 

Avrupa Birliği Komisyonunun ortaya koyduğu bu temel ilkelerin, Batı ve diğer medeniyetler için ne derece bağlayıcı olabileceğini, insanlık acı örneklerle tecrübe etmektedir. Konunun İslam hukuku ve etiği bağlamında ele alınma vurgusu, belirtilen komisyon çalışmalarının daha kapsayıcı ve kuşatıcı bir şekilde bir an önce ilgili mercilerimiz tarafından yapılmasına işaret etmek üzere ifade edilmektedir.  

Avrupa Birliği Komisyonu ayrıca 2020 yılının Şubat ayında YZ’ye ilişkin güvenlik ve sorumluluk esasları hakkında bir rapor yayımlamıştır. (Report on the Safety and Liability Implications of Artificial Intelligence, the Internet of Things and Robotics.) Rapor, Avrupa Birliği’nde yapay zekânın olası güvenlik sorunlarını ve sorumluluk esaslarını ele alan öngörülebilir bir çerçeve düzenlemenin gerekliliğini ortaya koymuştur. Son olarak komisyon, tanımlanan etik sorunların nasıl ele alınacağına ilişkin detaylı yönlendirmeler içeren Yapay Zekâ Üzerine - Mükemmellik ve Güvene Dayalı Avrupa Yaklaşımı başlıklı Komisyon Raporu’nu (White Paper on Artificial Intelligence - a European Approach to Excellence and Trust) 2020 yılının Şubat ayında kamu görüşüne sunmuş ve 2021’in Nisan ayında YZ ile ilgili ilk yasal düzenleme olarak kabul edilen Yapay Zekâ Yönetmeliği’ni yayımlamıştır. 

Yapay zekâ-din bilimleri ilişkisinin ikinci aşaması, YZ’nin din bilimleri alanında bir yöntem olarak kullanılmasıdır. Dinin daha iyi anlaşılması, yeni alan/âlem ve düzlemlerde var kılınması yani geleceğe yönelik kurgu ve inşa sürecinde YZ’nin dindarlık için araçsal düzlemde konumlandırılmasıdır. Yazılımların, donanımların, algoritmaların ve uygulamaların dinî hayatın inşası ve idamesi için tüm alanlarda tevhide uygun bir şekilde üretilmesidir. Dinlerin geleceği hakkında makine öğrenimi ve yapay zekâ ağları yaklaşımlarıyla ileriye yönelik tahminlerde bulunarak stratejiler geliştirmektir. Zira algoritmayı oluşturan yapı ya da yaklaşım, kendisinin hakikat olduğunu iddia edecek ve bu algoritmalarla oluşturulan dinî tasavvurla da gelecek kuşakların din anlayışını inşa edecek… Bu durumu ayrı ayrı düzlemlerde örneklendirebiliriz. Şii bir yaklaşımla oluşturulan İslam tarihi algoritması ile İslam’ı anlatan robotlar, çeşitli dünya dinlerinden tanrılar ve peygamberlerin NFT’ler (non fungible token: değiştirilemeyen sanal birim) şeklinde, sözde sanatsal yorumlarıyla sunulması (Shiva, Buddha, Ra, Quetzalcoatl, Zarathustra ve Ametarasu)… Tabii bu durumun ilahi dinler için de kurgulanmadığını hiç kimse iddia edemez.

Tarihe şahitliğimiz ve yeni bir geleceğin arifesinde olduğumuz bu anda tevhide uygun âlemlerin inşası, nübüvvete uygun dinî tasavvurun sürdürülmesi, merhamete, adalete ve hikmete uygun dinî hayatın gerçekleşmesi için elimizi çabuk tutmalıyız…

Editör: Mehmet Çalışkan