Ayşeli POLAT

Isparta İl Vaizi

Âlem-i ervahta, “Elestü birabbiküm” sualiyle kuruldu, mabut ile abd arasındaki o muhteşem rabıta… İstisnasız ve tereddütsüz “Belâ” nidasıyla sarsıldı âlem. Abd olmak kolay değildi. Âlem-i ervahtaki bu mükâleme, kolay bir olay değildi…  Bu cevap vefa isterdi… Sonsuz sadakat isterdi… Abdin samimiyetinin tezahürü, deni olan bir mekânda denenmekle mümkün olabilirdi. Bazen huzurdan kovulan ve binbir hilelerle isyana zorlayan şeytanın tasallutuyla denendi. Bazen sinsice yaklaşan nefsin fısıltılarıyla… Bazen kâinata halife olacak kıvamda, âlây-ı illiyyîne yükseldi. Bazen de esfel-i sâfilinde debelendi. Aslolan, iman ve ibadetle donanıp Allah’ın meleklere “Secde edin!” buyurduğu o yüce makama çıkıp “Âdem” olabilmekti.

İsimler talim edildi Âdem’e... Hak tecelli etti, ayine-i samet olan kalbine. Vazifelendirildi Âdem, vazifelerin en güzeliyle… “Lâ ilâhe illallah” hakikatini yeryüzünde tebliğle. Vazifelendirildi İbrahim, vazifelerin en güzeliyle… Rabbin rızasına talip oldu, İsmail’le inşa ettiği Kâbe’yle…  Kâbe mekân oldu, abd olmak isteyene. Sonra Menba-ı Muhabbet (s.a.s.) tulu etti âleme… Savaş açtı adavete; davet etti hidayete, ibadete, rahmet ve muhabbete. Haykırdı müminler hakikati, kol kola yürüdüler kenetlenerek Kâbe’de. Lakin huzur vermeyince müşrikler; işkenceler, boykotlar, eziyetlerle müminlere hayatı zehir edince Mekke’de… Emretti Nebi, “Ruhun ferahlığı Medinetü’n-Nebi olacak Yesrib’de”…

Yapılan ilk icraat, ilk İslam toplumuna mekân inşa etmekti. Bir Nebi düşünün ki tevazunun zirvesinde… Sahabeyle birlikte taş taşıdı mübarek eteğinde. Kumlar seccade oldu.  Hurma dalları ve yaprakları çatı oldu mescide… Bilal, o gür ve yanık sesiyle Medine’yi inletmekte.

Bu mescit, kıyamete kadar inşa edilen bütün mescitlere en müstesna örnekti. Minber oldu, yeryüzüne “Lâ ilâhe illallah” haykırdı. Mihrap oldu, yalnız Allah’a secde eden müminleri arındırdı. Fakire, kimsesize suffa, ilim talep edene mektep oldu. Elçiler karşılandı, misafirler ağırlandı. En önemli kararlar bu mescitte alındı. Çocuklar bu mescitte O (s.a.s.) nurla onurlandı. Erkeklerin ardında kadınlar saf tutardı.

Aradan asırlar geçti. Camiler, mescitler tıpkı ilk günkü gibi. Huzur bulmak için huzurda durulan, bütün makam ve mevkilerin sıfırlanıp “kul” payesine erişilen bir huzurgâh oldu camiler… İmamın arkasında bir tarağın dişleri gibi dizilip cemaat şuurunun idrak edildiği, meleklerin bu manzarayı gıpta ile seyrettiği seyrangâh oldu camiler… En mübarek günlerde kubbelerin tekbirlerle, salavatlarla çınladığı, minberde, kürsüde Allah ve Resulü’nün anlatıldığı, Kur’an tilavetiyle sekinenin indiği,  emr-i bil maruf, nehy-i anil münker vazifesinin ifasında karargâh oldu camiler…

Yar-ı Sadık’a aşkın fısıldandığı, gönül kırıklarının onarıldığı, ellerin semaya açılıp gözyaşlarıyla dua dua yalvarılan, hazinesi bol olan lütuf sahibinin sınırsız vereceğinin emniyeti içinde taleplerin sıralandığı niyazgâh oldu camiler…

Faniden bakiye firar edilen, tevbe ile feryatların arşa çıktığı, günah nikabıyla gelip pişman olanın af dilekçesini aldığı, güzergâh oldu camiler…

Kadınların cahiliyedeki değersizliğine mukabil, namazda saf tutarak kıymet kazanıp “kul” rütbesiyle anıldığı, ihlas ve samimiyetiyle huzur-u Rahmana yükseldiği, sohbet halkalarıyla dinini talim ettiği, Kur’an okuyarak kurbiyet kesbettiği, ebedî cennet için girizgâh oldu camiler…

Avlusunda çocukların özgürce koşup oynadığı, saçaklarında kuşların yavrularına yuva yaptığı, şadırvanından güvercinlerin su içtiği, çocuk cıvıltıları ve kuş sesleri eşliğinde ibadet edilen bab-ı huzur oldu camiler… Çocukların omuzlara alınıp secdeye gidildiği, başlarını okşayıp taltif edildiği,  gelecek nesillere Rabbin sevdirildiği yer oldu camiler…

Şadırvandan akan su ile hem bedenin, hem ruhun pür-i pak olduğu, avlusunda dost sohbetiyle gönlün sürura erdiği, kapısından girildiğinde manen “ehlen ve sehlen” nidalarının işitildiği, minaresinden Rabbin kim olduğunun cümle âleme ilan edildiği mekân oldu camiler…

Kalabalıklarda kaybolanın kendini bulduğu, yalnızlık ve yabancılık illetine duçar olanın sarıp sarmalandığı mekân oldu camiler… Dünyalık sıkıntılardan kurtulmak isteyene nefes aldıran, günah yüküyle gelen kimse kapısına gittiğinde, onu anne şefkatiyle kucaklayan sıcacık kucak oldu camiler… Huzursuz gönüllerin huzura erdiği, yorgun ruhların dinlendiği en müstesna yer oldu camiler…

Son yolculuğa çıkarken, bize “bir namazlık saltanat” hediye edip taht misali musalla taşında bizi uğurlayan, en sevdiklerimizi iyiliğimize şahit tutan, halis bir kul olduğumuza dair ebedî âlemde hüsn-ü şehadette bulunacak vefalı yâren oldu camiler…

Allah (c.c) , asırlardır dinine bayraktarlık yapan;  din için, namus için, vatan için can veren şehitler hürmetine yurdumuzu camisiz, semamızı bayraksız, minarelerimizi ezansız, bizi imansız bırakmasın.

Editör: Mehmet Çalışkan