Emre SESSİZ-Gazi

15 Temmuz gecesi darbe girişimi olduğu sırada ben camideydim. Yatsı namazını camide kılmıştık. Camideyken cemaatimizden bir abimize dışarıda hareketlilik olduğuna dair telefonla bilgi geldi. Bunun ardından ben sosyal medyadan ne oluyor ne bitiyor diye baktım ve darbe olduğunu öğrendim. İlk başta bir şaşkınlık yaşadık; şok olmuştuk. Camiden çıkıp saat 23.40 civarı eve geldim. Eve gelir gelmez eşime darbe olduğunu söyleyip “İnternetten televizyon kanallarını açıp bakalım." dedim. Evvela TRT'yi açmak aklıma geldi. Açar açmaz spikerin bir metin okuduğunu fark ettim ve “Bu ne anlatıyor!” deyip kızdım, “Eyvah!” dedim. Çünkü acilen bir şeyler yapmalıydım. Eşime “Gel, sahibimiz olan Rabbimize dua edelim, şimdi dua zamanı, yalvarmalıyız.” dedim. Fakat bu beni teskin etmemişti, içim yanıyordu. Böyle elim kolum bağlı bekleyecek miydim? Tekrar eşime: “Kalk, hemen çıkıyoruz. Bugün fiili dua zamanı, ben her gün her gün ölmektense bir gün ölürüm daha iyi.” dedim. Eşim hazırlanmak üzereyken “Sen gelme. Ben tek gideceğim. Bebeğimizin doğmasına 3 hafta kaldı. Ne olur ne olmaz, vururlarsa arkamda en azından bir vekilim kalsın.” dedim ve eşimin gözyaşlarını seyrede seyrede evden ayrılıp. Taksim Meydanı'na çıktım. Zaman çok çabuk geçiyordu. Meydana girdiğimde bir şok daha geçirdim. Zira meydandaki anıtın çevresini asker üniformalı hain teröristler çevrelemişti. Ben onları görür görmez yine bir şeyler yapıp bunların buradan gitmesini sağlamalıyım diye düşündüm. Ama nafileydi. Çünkü biz ne kadar kararlıysak onlar da o kadar kindar gözle bize bakıyorlardı. Gece iki buçuk üç sularında Harbiye tarafından kurşun sesleri geldi. Biz Taksim Meydanı’nda bulunan anıtın önünden topluca kurşun sesinin geldiği tarafa koştuk. Birden aklıma arkamda bıraktığım anıt geldi. Derken arkamızdan; yani anıtın olduğu yerden kurşun sesleri gelmeye başladı ve yanımdaki insanların pat pat yere düştüğünü ve ardından sağlam olanların ise kaçışmaya başladığını gördüm. Benimle birlikte üç dört kişi ise anıtın dibinde bize ateş açan bu hainleri bir ümit durdururuz deyip üzerlerine yürüdük. Hemen hemen aramızda bir adımlık mesafe vardı. Ben avazım çıktığınca gür bir ses ile bağırıyordum: “Vurma, bu insanlar size ne yaptı, yazık değil mi?” Ben bağırırken bir yandan da kurşunu yiyormuşum haberim yok. Artık bu hainlerden ümidimi kestim ve oradan ayrılmaya karar verdim. Derken üç dört adım attıktan sonra ayaklarımı hissetmemeye başladım. Boşluğa adım atıyor gibiydim. Vurulmuştum ve yere düştüm. Ayaklarım kanlar içinde kalmıştı. Göğsümden de yaralanmıştım. Birden üşümeye ve titremeye başlamıştım. Gözlerim net görmüyordu. Bana orada bulunanlar müdahale etti. Bir süre sonra ambulans geldi ve hastaneye kaldırıldım. Sabaha doğru hastaneye annem ve kardeşimin girmesine izin verildi. Annem ve kardeşimi görür görmez ilk sorum şu oldu: “Darbe başarılı oldu mu?” ve “Hayır, başaramadılar.” denilince ben ağlamaya başladım. “Elhamdülillah!” dedim. Rabbime şükürler olsun ki başaramadılar. Bunun için bir can değil bin canımız da olsa feda olsun. Taksim Meydanı’nda tam 39 yaralı vardı. Bugün oraya gidenler bilmelidirler ki o anıtın çevresinde al bayrağın renginde kanımız vardır. Bu kan, bu can bu vatanı koruyacaktır.

Hainlerin masum insanlara kurşun sıktığı, bomba attığı gece meydanlara çıkan ve gazi olan biri olarak 15 Temmuz’un dünyanızdaki yeri nedir?

15 Temmuz'un dünyamdaki yeri Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ile yokluğu gibidir. Bu ümmetin, bu milletten ümidi vardır. Bedir neyse, Çanakkale neyse, 15 Temnuz da o kadar bu milletin ve İslam ümmetinin kaderiyle alakalıdır. Biz milletçe o gece yeni felaketlere dur dedik. Şayet o gece bu kahraman millet sokağa çıkmasaydı bu vatanın hâli ne olurdu bir düşünelim. Sömürge bir devlet, müstemleke bir eyalet, kuklaların yönettiği bir toprak, İslam’ın esamesinin okunmayacağı, ezanın dindiği, bayrağın indiği bir ülke olacaktı. İşte bundan dolayı bayrak taşıyan vatandaşı vurdular, sala okuyan hocamızı susturmak için darp ettiler. Çünkü bunlar mankurtlar. Ben hâlâ topallayarak yürüyorum. Vücudumda 20'ye yakın kurşun ve şarapnel parçası var. Sağlığımı yitirdim. Ama elhamdülillah özgür bir vatanım var. Fakat mücadele bitmedi, bitmeyecek.

Hem Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir personeli hem de 15 Temmuz’da bu ülke için bedel ödeyen biri olarak gerek personelimize gerek halkımıza tavsiyeleriniz nelerdir?

FETÖ ile mücadele kısmından çıkıp daha ötelere bakmalıyız. Zira bu bugün FETÖ olur, yarın bir başka ad olur. Zaten hâlihazırda din kisvesine bürünerek birçok batıl düşüncenin görüşlerini aşılamaya çalışan pek çok yapı var. Milletin itikadını sarsacak, devletin mukavemetini bozacak toplumsal ve bireysel her türlü zararlı faaliyete karşı duracak bir tavır gerekiyor. Bunun için iyi eğitim vermemiz gerekiyor. Aksi hâlde kökünden kopan bir çiçek gibi kurur gideriz.

Hem darbe girişimi sırasında hem de sonrasında Başkanlığımızın yaptıklarına yönelik düşünceleriniz nelerdir?

Başkanlığımız, 15 Temmuz gecesinde salalar okutma kararını vererek bu milleti aşka getirmiştir. 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi sonrasında da Başkanlığımız artan bir kuvvetle FETÖ ile etkin mücadele sergilemiş, FETÖ destekçilerini görevden uzaklaştırmış, FETÖ ve türevleri ile ilgili olarak seminerler, konferanslar düzenlemiş, bu programlara gazileri davet etmiş, bizzat yaşayanların dilinden milletimizi aydınlatmış, yazılı eserler basmış, kitapçıklar hazırlamış ve dağıtmıştır. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri bu kutsi vazifeyi, halkımızı irşad ve bilgilendirme ameliyesini ibadet şuuruyla yapmaktadır. Rabbim devletimizi kaim, dinimizi hakim, bu ümmete hizmet sevdamızı daim kılsın.

Editör: Mehmet Çalışkan