F. Hilâl FERŞATOĞLU

İstanbul Kadıköy Vaizi

İspanya’da 500 senedir hâkim olan Müslüman siyasi varlığının Hristiyan krallıkların baskısıyla yarımadanın güneyine sıkıştığı XIII. yüzyıl ortalarında inşa edilmiştir. Beni Ahmer Devleti’ni (1232-1492) kurarak Gırnata’yı merkez seçen Nasrî emiri I. Muhammed tarafından imarına başlanmış, sonraki emirler tarafından genişletilmiştir.

Dış görünüşü itibari ile oldukça sade, sağlam surlarla ve yüksek kulelerle çevrili Elhamra üç bölümden müteşekkildir. Tepenin batı ucunda askerî kışla olarak tanzim edilen Alkasaba, ortada en yüksek kısımda emirin ve hareminin ikamet ettiği saray, doğu kısımda ise idarecilerle esnafın yaşadığı “medine” yer almaktaydı.  

Elhamra’yı İslam mimarisinin zirvesine taşıyan esas kısım, estetiği ve hendesesi ile hayret ve takdir uyandıran saray kısmıdır. Birbirine koridorlarla bağlı zarif odalar, ihtişamlı salonlar, akar çeşmeler ve fıskiyeli havuzların şenlendirdiği büyük avlular ve yemyeşil bahçelerden müteşekkil sarayın en önemli bölümleri Mersinağaçları Avlusu ve Aslanlı Avlu etrafında kümelenmiştir.

Mersinağaçları Avlusu, uzunca bir dikdörtgen şeklindedir. Avlu boyunca uzanan ve iki kenarı mersin çalılıkları ile süslenen durgun havuz, zarif revakların aksini suya düşürürken mekâna muhteşem bir derinlik kazandırmıştır. Batı kısmında büyük bir mescit bulunan avlunun kuzeyinde yüksek bir kule görünümündeki Komares Kasrı yer alır. Resmi merasimler için kullanılan Mersinağaçları Avlusu’ndan kasır içindeki İnayet Holü’ne ve devlet yönetiminin kalbi olan Elçiler Salonu’na geçilir. Gücün ve ihtişamın etkisini hissettiren çarpıcı güzellikteki bu taht odasının sedir ağacından yapılma yüksek oymalı tavanı, sanki Kehkeşanlı bir gök tasviridir. Kubbeli tavana uzanan beyaz alçı kaplama duvarlar bitkisel ve geometrik desenleri, kuşaklar ve madalyonlar hâlinde tekrar eden “Ve lâ gâlibe illallah.” hüsnühatları ile göz kamaştırırken alt kısımlar rengârenk çinilerle bezenmiştir. Zemin dahi basmaya kıyılamayacak güzellikte farklı motiflerle süslenmiştir. Vitraylı pencerelerden süzülen gün ışığı yansıdığı tezyinatlı yüzeylerde renkli titreşimler oluşturmaktadır. Elçiler Salonu’nun kalın duvarlarına açılmış dokuz büyük pencere mekânı aydınlatırken dış dünyayla irtibatı da sağlamakta, Darro vadisine ve Albayzın sokaklarına bakmaktadır.

Beyaz mermerden çifte sütunlar ve dantelalar gibi işlenmiş zarif revaklarla çevrili Aslanlar Avlusu ile etrafındaki salonlar, emir ve haremine tahsis edilmiştir. Avlu, adını ortasında bulunan on iki aslan heykelinin taşıdığı çanak görünümündeki fıskiyeli havuzdan alır. Aslanların ağzından akan su, havuzu çevreleyen sığ bir kanala dökülür ve buradan avlunun dört tarafındaki salonlara kadar ulaşır. Aslanlı Avlu görkemli zamanlarında şahane revaklar altında, rengarenk ipek halılar üstünde saray ahalisinin yemek yedikleri, su sesinden şarkılar dinleyerek istirahat ettikleri serin, ıtırlı, masalsı bir çiçek bahçesidir. Aslanlı Avlu’ya bakan birbirinden güzel salonlar içinde Krallar Salonu, tavanında yer alan ilk on Nasrî sultanına ait olduğu kabul edilen resimler ile farklılık arz eder. Tezyinatında resim ve heykel gibi Hristiyan sanatından ögeler barındıran bu avlu Endülüs’ün bir arada yaşama kültüründen doğan Müdeccen mimari tarzına örnek gösterilmektedir.

Devletin kurucu emiri I. Muhammed’in Elhamra’yı küçük bir kale-saray gibi değil Endülüs Emevi Halifesi III. Abdurrahman’ın Medinetüzzehrası gibi dört başı mamur bir şehir olarak hayal ettiği anlaşılıyor. Surların inşasından sonra kalenin su ihtiyacını karşılamak üzere çareler düşünülmüş, Darro nehrinin yukarısına bir baraj inşa edilmiştir. Üç tepenin ortasındaki vadide biriktirilen su 6 km. uzunluğunda eğimli bir kanal ile taşınmış, bir su kemeri ile hisara girişi sağlanmıştır. Mühendislerin 800 yıl önce gerçekleştirdiği bu devasa proje sayesinde su Elhamra’nın çeşmelerinde, hamamlarında akmış, havuzlarını doldurmuş, bahçelerinde kullanılmıştır.

Elhamra’nın büyüleyici bir başka kısmı da kuzeydoğusunda yer alan Cennetü’l-Arîf bahçeleridir. İslam bahçe mimarisinin numune-i imtisali kabul edilen bu bahçelerde göze hitap eden türlü bitkiler yanında sarayın ihtiyacını karşılamak üzere yiyecek de yetiştiriliyordu. Yüksekçe bir kısmına yapılan yazlık saray ise uzun dikdörtgen bir avlunun etrafını çevreleyen zengin süslemeli binalardan oluşur. Avlunun uç kısımlarındaki salonların üst katları, manzarayı temaşa için üstü kapalı seyirlik teraslar şeklinde düzenlenmiştir. Avlu ortasındaki ince uzun havuzun karşılıklı fıskiyeleri hem göze hem kulağa hoş gelen bir güzellik arz etmektedir.

Elhamra Sarayı’nın tasarımı bir sihirli değnekle dokunulmuşçasına mükemmeldir. Binaların bu kadar ahenkli olmasının sebebi sadece dış görünüşlerindeki zarif tezyinatı değildir. Endülüs İslam medeniyetinin beş asırlık bilim mirasından hareketle mühendisler sarayın inşasında geometriyi ve matematiği kullanmışlar, her detayı hesaplamışlardır. Binaların zemin planları, yükseklikleri; revakların sütun sayıları, kavis ölçüleri; salonların, odaların kapı ve pencere sayıları, büyüklükleri, yerleri tesadüfi değildir. Her şey matematiksel orantının kontrolü altındadır. Dağların ardından taşınıp içmek, temizlenmek, sulamak, şırıltısında dinlenmek, odalara kadar uzanan sığ kanallar sayesinde serinlemek üzere saraya getirilen su; üzerlerine yansıyan akisle sonsuzluk aynası havuzlar; mukarnaslı, kubbeli salonların yüksek pencerelerinden boydan boya tezyin edilmiş duvarlara vuran gün ışığı, hepsi ustalıklı bir hendesenin ürünüdür.

İspanya’daki son İslam devleti olan Beni Ahmer Sultanlığı iki yüz altmış sene hüküm sürdü. Kastilya ve Aragon krallıklarının ittifakı ardından uzun süre kuşatmada kalan Elhamra, 1492’de Hristiyanların eline geçti. İberya’da İslam hâkimiyetinin son bulduğunu ilan eden bir zafer alameti olarak Gözetleme Kulesi’ne gümüş bir haç dikildi ancak saray muhafaza edildi.

İslam mimarisinin estetik ve deha harikası bu zirve eseri, bugün tüm ihtişamıyla zümrüt tepelere oturtulmuş yakut bir taç gibi Gırnata’yı süslemeye devam ediyor. Sekiz asırlık Endülüs İslam medeniyetinin son iki yüzyılına ayna olan Elhamra Sarayı küçük bir sultanlığın gücünü yansıtırken, geçip giden güçlü İslam devletlerinin kudretli varlıklarına da ışık tutuyor.

Editör: Mehmet Çalışkan