Söyleşi: Mahir KILINÇ

Ekrem ALITKAN - Şehit Babası

O gece bir düğüne katılmıştık, biz düğündeyken savaş uçaklarının uçtuğunu gördük. Neler olup bittiğini anlamak için haberlere baktık. Haberlerde bunun darbe kalkışması olduğu söyleniyordu. Düğünden hemen ayrıldık ve eve geldik. Kısa bir süre sonra oğlum Hamdi aradı: “Baba çıkmıyor muyuz, bugün çıkmayıp da ne zaman çıkacağız.” dedi. Ben de biraz rahatsız olduğumdan “Siz çıkın ben de kendimi toparlayıp geleceğim.” dedim. “Tamam.” dedi ve telefonu kapattı. O esnada annesi de Ali’ye “Ali oğlum, Hamdi aradı, çıkacak mısın?” dedi. Ali aşağı inip annesine “Biz güzel günler gördük. Kızım Elif Ecrin ve yeğenim Zeynep de güzel günler görsün.” dedi ve kapıya yöneldi. O esnada “Oğlum ortalık çok karışık gitme.” desem de bana “Kaybedecek neyim var?” dedi. “Neyle gideceksin peki?” dedim. “Biriyle giderim.” dedi. Ben de arabanın anahtarlarını uzattım ve “Kardeşin Hamdi’yi de al.” dedim. Hamdi’yle beraber gittiler. Ahmetler Postanesinin yakınına arabayı bırakmış iki kardeş. Sonrasında Ali, arabanın kapılarını kilitleyen Hamdi’yi beklemeden Kızılay’a doğru koşmaya başlamış. Kardeşi Hamdi, Ali’yi Kızılay’a kadar takip etmiş ama kaybetmiş. Hamdi’nin yüreğine de ateş düşmüş. Çünkü arabada giderken ağabeyinin “Hamdi bugün ölürsek çok güzel bir ölüm olacak, herkes bizi dualarla yâd edecek.” sözleri aklına gelmiş. Onlardan sonra ben de eşimle Kızılay’a gittim. Ali telefonu evde bıraktığı için ona ulaşamıyorduk, kardeşine ulaştık ve ona: “Oğlum Hamdi, ne olur sen dön! İkiniz de ciğerlerimizi yakmayın.” dedim. Allah Alimizin acısını düşürmüştü sanki içimize. Saat 23.30 sıralarıydı. O anda vurulmuş olacaktı.  Hastanede doktor raporunda 00.01 olarak yazılmış çünkü. Hamdi’yi bulduk ama Ali yoktu. Sabah namazını kıldık ve başladık hastaneleri aramaya. En son 29 Mayıs Hastanesine geldik, hastanede şehit olanların arasında ismi vardı ama biz bir türlü inanamadık. Şaşkınlık hâlimiz sürerken görevlilerden biri şehit olanların elbiselerini getirdi. Eşim Ali’nin elbiselerini görür görmez feryat etti. Onu orada teskin etmeye çalıştılar. Beni de teşhis için morga götürdüler. Baktım yavrum canlı gibi gülüyor. Morgun kapağını kapatmak istediler. Onlara “Lütfen bir daha bakayım evladıma!” dedim. Doyasıya bir kez daha baktım ve hemen aklıma onu çok seven biricik kızı Elif Ecrin geldi. Şimdi ben ona ne diyeceğim ve bunu nasıl anlatacağım diye düşündüm. Ben öyle kara kara düşünürken o yavrucak bizi dahi teselli etti. Bir gün “Dede beni babama götür.” dedi.  Onu götürdük ama biz ağlıyoruz. Yanımıza geldi “Bir daha ağlarsanız sizinle gelmem.” dedi. Allah’a şükrettim bana vatan uğrana canını ortaya koyan bir evlat ve metanet yüklü bir torun verdiği için. Yavrularım o gece vatan için gittiler, Allah mükâfatlarını versin, şehidimizin de şehadetini kabul eylesin.

Âmin, bütün şehitlerimizin inşallah. Bize Ali’den, şehidimizden söz eder misiniz, nasıl biriydi?

Ali, 1984 yılında Çorum Sungurlu’da dünyaya geldi. İlkokulu Sungurlu’da, ortaokulu Düzce Akçakoca’da ve liseyi Mamak İmam-Hatip Lisesi’nde okudu. Güvenlik görevlisi olarak görev yaptı. Daha sonra imam olarak Şanlıurfa’nın Keberli köyüne atandı. Daha sonra Ankara Sincan Polatlar köyüne atandı. Sonraları Rıfat Börekçi Eğitim Merkezi’ne geldi. Ali çevresinde, iş yerinde sevilen, sayılan, iyiliksever bir insandı. Kimsenin kalbini kırmaz, hayır hasenatı severdi. Annesiyle bir gün bir yerden gelirken Suriyeli çocuklar koşarak “Ali Abi!” diye yanına gelmişler, Ali’nin etrafına toplanmışlar. Annesine dönüp “Bunlar benim evlatlarım.” demiş. Sık sık ağzından şu sözler dökülürdü: “Bu dünyada ahiret namına bir şeyler yapamadık, Allah (c.c.) bize şehadet makamını nasip etse!” Şehit olduğu gün de bu sözlerini iş arkadaşına o gün nöbeti verirken söylemiş. Kimseye kin tutmayan, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgi dolu birisiydi.

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti. Bugün geriye dönüp baktığınızda bu darbeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ülke için çok ağır bir imtihandı. Allah memleketimizi böyle ağır imtihanlardan korusun! Bizler de böyle musibetlerden ibret alıp bunları hayatımıza tatbik etmeliyiz. Ülke olarak en az Sayın Cumhurbaşkanımız kadar bu ülkenin huzuruna, refahına ve geleceğine kasteden ne varsa onlara karşı elimizden geldiğince mücadele etmeliyiz. 15 Temmuz bize gösterdi ki düşman asla uyumuyor ve her an plan yapıyor ve tuzaklar kuruyor. Bizler de her fırsatta karşımıza çıkabilecek olan bu tuzaklara karşı uyanık olmalı ve sürekli birbirimizi uyarmalıyız. Çünkü bu güzel vatanımız ve onun geleceği için çalışan insanları yalnız bırakmaya hakkımız yok.

15 Temmuz’da ağır bedeller ödeyen kimseler olarak halkımıza ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

Bizim gidecek yerimiz, başka bir vatanımız yok. Bunu asla unutmamalıyız. Sürekli birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Bizleri birbirimizden ayrı düşürecek, her türlü fikir ve hareketi kenara bırakıp vatanımıza sahip çıkmalıyız. Şahıslara kızıp da vatan hakkında “Ne olacaksa olsun!” gibi sözler asla söylememeliyiz. Çünkü bu vatan herhangi bir şahsın, fikrin ya da hareketin değil bu güzel toprakları vatan bilen herkesin. O gece sokağa çıkan insanlar bu vatan için, bayrak inmesin, ezan susmasın diye evlerinden meydanlara indiler. Minnet borçlu olduğumuz bu insanlardan kimi gazi oldu kimi de şehit. Allah hepimize böyle bir şuur nasip eylesin.

Şehidimiz Ali Alıtkan, Diyanet personelimizdi. Bu darbe girişiminde ve sonrasında başkanlığımızın hizmetleri hakkında neler söylersiniz?

Başkanlığımızın o gece tüm camilerden sela okutması, darbeye karşı duran tüm insanları çok etkiledi ve âdeta birbirine kenetledi. Darbe girişimi sonrasında da 15 Temmuz’un unutulmaması adına gerek yayın gerek etkinlik şeklinde yapılanlar bu geceye ne kadar önem verildiğinin bir göstergesi. Başkanlığımızın şehit ailelerini ve gazilerini çeşitli vesilelerle bir araya getirdiği çeşitli programlar oluyor. Bu karanlık gecenin sonrasında Başkanlığımız personelinden şehit olanların aileleri ve gazilerle ilişkilerin daha da geliştirilmesi, onların yaşadıkları travmaların ve sıkıntıların biraz daha çabuk atlatılmasını sağlayacaktır. Vatanı uğruna canını feda eden Başkanlık personelinin babası olarak Başkanlığımızın gerek şehit yakınları gerek gazilerle olan yakın ilişkisi, vatana ihanet söz konusu olduğunda hainlerin karşısında ilk duran teşkilat olmasını sağlayacaktır.

Editör: Mehmet Çalışkan