Emine ACAR

Din, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Hayatını idame ettirebilmek için kendi amaçları doğrultusunda istediği zaman kullanabileceği alet ve makineler geliştirme davranışı da insanın varoluşuyla yaşıt bir diğer vakıadır. Hayal gücünün yansıması olan bu sistemler, önceleri insanın kas gücünü temsil ederken zamanla zihin gücünü de temsil edebileceği düşüncesi yapay zeka teknolojisini doğurmuştur. Mekanik evren ve insan anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan zekânın yapaylığı fikri günümüzde Endüstri 5.0’ın lokomotif teknolojisidir.

İlahi dinler insanın tanrıyla, diğer insanlarla ve doğayla ilişkisinde ona rehberlik edecek ilkeler sunar. Yapay zeka teknolojisinin ise insana ve onun tanrı, toplum ve çevreyle ilişkisine yönelik sunduğu fırsatlar yanında radikal ve büyük ölçüde tehditkâr imaları vardır. Bu çerçevede bu teknoloji bir açıdan yaratıcının ilim ve hikmetle donattığı, kendi çabası ve kesbiyle gelişim ve ilerlemeye meyyal kıldığı insanoğlunun tarih boyunca ortaya koyduğu kolektif çabanın zirve sayılabilecek bir ürünü ve kazanımıdır. Bu yönüyle insanoğlunun maddi ve manevi gelişimi lehinde daha müreffeh, daha adil, daha ahlaklı, daha yaşanabilir bir dünya düzeninin kurulmasına hizmet edebilir. Ancak diğer yandan da insanı, toplumu, toplumsal kurumları ve doğayı doğrudan etkileyecek devrimsel potansiyeller barındıran çok güçlü bir teknoloji olması itibarıyla kötü niyetli, evrensel etik ilkelerin kontrolü olmaksızın kullanımı yıkıcı sonuçlar doğuracaktır.

Yapay zeka çağında insan

Yapay zekânın insanın mahiyetine yönelik iddiasının temelinde onun salt maddeye indirgenebileceği, dolayısıyla mekanik ve taklit edilebilir bir varlık olduğu kabulü vardır. Böylece insani fiziksel sınırlılıklara ve zayıflıklara sahip olmayan, çok daha hızlı ve gelişmiş bilişsel becerilere sahip makinelerin geliştirilmesi mümkün görülür. Ancak bu, insanın makineler karşısında özne konumundan indirilerek nesneliğe düşürülmesi riskini taşır.

İslam dininde insan, ruh ve beden birlikteliğinden oluşan; akıl ve irade sahibi olması dolayısıyla yaratılmışların birçoğundan üstün kılınmış (İsra, 17/70.) mükerrem ve mükellef bir varlıktır. Onun, hem fizyolojik hem ruhsal ve zihinsel nitelikler bakımından yeryüzünün en mükemmel, en güzel ve en seçkin varlığı olduğu hakikati, “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tin, 95/4.) ayetiyle beyan edilmiştir. İslam’ın ruh-beden bütünlüğüne sahip olması açısından dış dünyayla ve kendi iç dünyasıyla daima etkileşim hâlinde; bilen, irade eden, özgür, eyleyen, değerleri olan, inanan çok yönlü ve gelişmiş bir varlık olan insanın onu sadece madde boyutuna sıkıştırarak değer, anlam ve maneviyattan soyutlayıp robotlaştıran indirgemeci felsefelerin kalıbına sığması elbette mümkün değildir.

Yapay zeka çağında Tanrı ve din

Yapay zekânın felsefi arka planının bir yönüyle benzerini diğer dinlerde de bulduğumuz, özellikle Kitâb-ı Mukaddes’te “imago dei” [“Tanrı insanı kendi suretinde (imago dei) yarattı.” (Tekvin 1:27)] şeklinde kavramsallaştırılmış olan öğreti teşkil eder. Buna göre yapay bir zekânın geliştirilmesi Tanrı’nın insana ilahi sıfatlarından olan akıl, yeryüzünde hükmetme gücü vb. nitelikler bahşetmesiyle onu kendi suretinde yaratmasına benzer şekilde insanın da kendi suretinde zeki makineler yaratması demektir. İnsana tanrı rolünün biçildiği bu yaklaşımın yanında kusursuz ve insanüstü yeni bir zeki varlık türünü temsilen yapay zekânın tanrısallaştırıldığı yaklaşımlar da vardır. Fizikötesi geleneksel tanrının yerini almak üzere sunulan bu yeni tanrı, aşkın bir varlığa dayanma ihtiyacı içindeki modern insanın ilgisine sunulmaktadır. Yapay zekânın insan tanrı ilişkisi bağlamında dine yönelik muhtemel etkilerinin bir diğeri ise yapay zekâ ve transhümanizm odaklı çoğunlukla ateist yeni akımlardır.

İslam’a göre zatının gereği olarak kendinden ve zorunlu şekilde (vâcibü’l-vücûd) var olan Allah’ın varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. Mürekkep olmayan; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve benzersiz olan Allah, âlemin yaratıcısı ve devam ettiricisidir. Yapay zekâlı sistemlerin ise varlığı zorunlu olmayıp kendileri dışında, insan yapımı yazılım ve donanımlara muhtaçtır. Yine yapay zekânın Büyük Patlama ve Entropi gibi kuramlarla başlangıcı ve sonu olduğu ortaya konulan evrenin içindeki sınırlı ve sonlu materyaller üzerine kurulu olduğu unutulmamalıdır. İnsani bilişsel becerileri ve fizyolojik nitelikleri taklit üzerine geliştirilen zeki makineler ve robotlar için teklikten ve benzersizlikten zaten bahsedilemez. Yapay zekânın her ne kadar ilim, kudret gibi nitelikleri olsa da sonradan oluşturulmuş, mümkün ve sınırlı varlığıyla Allah’ın sıfatlarındaki kâmillik ve mükemmeliyete sahip olması imkânsızdır. Ayrıca ne kadar gelişmiş olursa olsun hiçbir yapay makine Allah’a iman eden bir müminin içinde duyduğu huzur, güven ve itminanı hissettiremeyecektir.

Yapay zeka çağında toplum

Yapay zekânın dinle karşılıklı etkileşim içinde olan toplum üzerindeki etkilerine gelince ilk mesele toplumların ve toplumsal kurumların bu teknolojinin beraberinde getireceği yeniliklere nasıl adapte olacağıdır. Bu adaptasyonun tüm ülkelerde eş zamanlı olarak gerçekleşmeyeceği de düşünüldüğünde küresel adaletsizliğin artması kaçınılmazdır. Diğer yandan robotların gelecekte çok daha fazla mesleği insanların elinden alacağı öngörülmektedir. Bu durumda işlerini kaybedecek ilk insanlar düşük vasıflılar olacakken teknolojiyi daha iyi kullananların gelirinin hızla artması sınıflar arası uçurumu daha da derinleştirecek; insanların gelirsiz ve amaçsız bırakılması toplumsal ve küresel buhrana neden olacaktır.

Yapay zekâ sistemlerinin hayatın hemen her alanında gittikçe artan ve derinleşen etkinliği hukuk sistemlerinin de yeniden düzenlenmesini gerektirir. Çevresiyle etkileşim içinde olan, karar veren ve eyleyen aktif bir fail olarak yapay zekânın toplumsal ve hukuki statüsünün belirlenmesi makinelerin hak ve sorumlulukları ile insanlarla makineler arasındaki karşılıklı etik ilkelerin tespiti için elzemdir. Zeki sistemlerin giderek artan özerklikle çalışması bu etik ve hukuki çerçevenin çizilmesinin önem ve aciliyetini arttırmaktadır.

İslam dini tüm insanlar için can, akıl, namus, din ve mal olmak üzere beş temel ilkenin (zarûrât-ı hamse) korunmasını benimsemiştir. Dayanışma ve barış içinde adil bir dünyayı idealize eden İslam’da bu ideal düzenin oluşmasının başlıca gereklerinden biri toplumun menfaatinin bireylerin menfaatinden üstün tutulduğu, servetin eşit dağıtıldığı ve toplumun tüm üyelerinin imkânı doğrultusunda bir işle meşgul olduğu ahlaki, adil ve dengeli ekonomik politikaların yürütülmesidir.

Yapay zekanın hukuki ve toplumsal statüsünün tayini için bu zeki sistemlerin özne olarak mı nesne olarak mı ele alınması gerektiği izaha kavuşturulmalıdır. Bu noktada İslami ilimlerin yapay zekânın keyfiyetine yönelik açıklamaları önemli bir kaynak olacaktır. Özellikle kelamın fizik ve kozmoloji konularıyla yakından ilgilenerek evrenin unsurları ve mahiyetine yönelik teoriler geliştiren, oradan hareketle de insan tasavvurları sunan disiplin olması onun bu teknolojinin incelenmesindeki öncü rolünü ortaya koyar. Diğer yandan kelam, diğer ilimlerin ilkelerini ortaya koyan ve ispat eden külli bir ilim olması itibarıyla diğer İslami ilimlerin -özellikle fıkhın- geliştireceği yaklaşımlar için de bir zemin tesis edecektir.

Yapay zeka çağında çevre

İnsanın bir yönüyle doğayı kendi amaçları doğrultusunda kanalize ederek ondan yararlanmak için geliştirdiği teknolojinin bir alt dalı olan yapay zekâ sadece insana değil, doğaya dair de bir kavramdır. Özellikle Covid-19 salgınının yaşandığı dönemde sürdürülebilir ekolojik dengenin değeri daha iyi anlaşılmış, teknolojinin bu dengeye yönelik katkı ya da tehditlerinin tespiti ve gerekli adımların atılması daha önemli hâle gelmiştir. Uzmanların çoğunluğuna göre yapay zekâ iklim değişikliğinin etkilerini hafifletebilecek potansiyeldedir. Diğer yandan iklim krizinin en büyük sebeplerinden olan karbon salınımının nedenlerinin başında zeki sistemlerin özellikle yoğun veri işleme ve depolamada kullandığı çok yüksek miktarlardaki enerji gelmektedir.
İslam inancına göre Allah kâinatı belirli bir ölçüye göre yaratmış, onda mükemmel bir düzen, denge ve uyumu hâkim kılmıştır. Allah’ın varlığına, birliğine, isim ve sıfatlarına işaret eden delillerle donatılmış olan âlem her an O’nun emrinde olup insan Allah’ın yerleştirdiği eşsiz düzeni korumakla vazifelendirilmiştir. İnsanın bu vazifesini yerine getirirken bilim ve teknolojinin imkânlarından yararlanması elbette doğal ve dahi gereklidir. Bu bağlamda çevreci yapay zekâ sistemlerinin geliştirilmesi ve bunların küresel ekolojik sorunların öngörülmesi, tespit edilmesi ve giderilmesinde kullanılması yararlı ve etkili sonuçlar doğuracaktır.

Değerlendirme

Yapay zekâ, insanın, Allah’ın kendisine bahşettiği akıl, ilim öğrenme, keşif ve mucitlik yetenekleri sayesinde kesbettiği teknolojiler arasında dinî, felsefi, etik ima ve sonuçları bakımından belki de en çok tartışılması gereken teknolojidir. Özellikle insanın mahiyeti ve tanrı anlayışı konularında ilahi dinlerin geleneksel yorumlarına açıkça tezat teşkil eden iddialara konu olabilmektedir. Bu bakımdan düşünsel arka planı, derin dinî ve felsefi soruşturmaları gerektirmektedir. Ancak bu inceleme esnasında peşin hükümlü bir karşıtlık sergilemekten kaçınılmalıdır. Nitekim yapay zekâ da dâhil olmak üzere bir teknolojinin niteliğini o teknolojinin kendisi değil, hangi amaçlar için kullanıldığı belirler. Dolayısıyla fıtratı ve saygınlığı korunmuş insanın, Allah’ın halifesi sıfatıyla yeryüzündeki inşa ve imar sorumluluğunun bir aracı olarak kullanılacak; ahlaki, etik, yasalara uygun, hatasız, güvenilir ve çevreci bir yapay zekâ teknolojisine dinlerin de itirazı olmayacaktır. Kullanımının gittikçe yaygınlaştığı ve bu teknolojiye sahip ülkelerin kazandığı gücün büyüklüğü dikkate alındığında Müslümanların yapay zekânın gerek geliştirilme gerek uygulanma aşamalarında söz sahibi olmak için bu konuyu dinî ve sosyal bilimler dâhil olmak üzere tüm alanlarda gündemlerine almaları şarttır.

Editör: Mehmet Çalışkan