Büşra Nur GÜLER
İstanbul Üsküdar Kur’an Kursu Öğreticisi


Mısır’ın fethi

Roma İmparatorluğu’nun tahıl ambarı, ipek yolu üzerindeki İskenderiye Limanı sebebiyle Bizans’ın İstanbul’dan sonraki ikinci önemli bölgesi, siyasi ve kültürel merkezlerinden biri olarak Mısır, binlerce yıllık medeniyeti, verimli toprakları, kaynakları ve stratejik mevkii ile daimî bir cazibe merkezi olmuştur. Geleneklerine bağlı Mısır halkı yüzyıllar boyunca Pers, Yunan ve Romalı yöneticilerinin etnik ayrımlarına maruz kalmış, II. yüzyıldan itibaren bölgeye nüfuz eden Hristiyanlık, monofizit inancı benimseyen yerli halk Kıptiler ile Ortodoks inancı benimseyen idareci Rumlar arasında gerilim ve mücadeleleri beraberinde getirmiştir. Bizans kralı Herakleios’un baskıcı dinî siyasetinin halkı siyasi bağımsızlık mücadelesine zorladığı bu süreç (Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, s. 54-55.) Mısır’ın fethini kolaylaştıran en önemli etkenlerden birini oluşturmuştur. Hz. Ebu Bekir döneminde başlayan ve Mısır ile Bizans arasındaki kara bağlantısını koparan Ürdün ve Filistin fetihlerinin Hz. Ömer döneminde tamamlanmasının ardından, ticari ilişkileri sebebiyle bölgeyi ve stratejik önemini bilen cephe komutanı Amr b. As, Hz. Ömer’e fetihler esnasında kaçan Bizans askerlerinin Mısır’a sığındığı ve eğer bu topraklar fethedilmezse Bizans’ın Müslümanlar için yeni bir tehdit oluşturacağı bilgisini iletmiş, halifeyi fethin bir zaruret olduğuna ikna etmiştir. Zübeyr b. Avvâm komutasındaki takviye birliğinin de desteğiyle üç yıl içerisinde Mısır’ın fethini tamamlayan Amr b. As, Mısır fatihi unvanını alarak bölge valisi tayin edilmiştir. (Cengiz Tomar, Mısır, DİA, XXIX, 559.)

Kıtanın ilk İslam şehri: Fustat

Merkezden uzakta yürütülen fetih hareketlerinin manevraya hazır daimî orduyu gerektirmesi, orduda cihat ruhunun devamı ve güçlendirilmesi zarureti bu bölgelerde ordugâh karakterli şehirlerin kurulmasını beraberinde getirmiş, Irak fetihlerini takiben kurulan Basra (H. 16) ve Kûfe’yi (H. 17), Nil deltasının kuzeydoğusunda Mısır’ın fethini takiben kurulan, Amr b. As’ın kuşatma sırasında kullandığı çadırlardan ismini alan (Makrizî, el-Hıtat, II, s. 86.) Fustat (Kahire) izlemiştir (H. 21). Hz. Peygamber (s.a.s.), hicretten sonra Medine’yi nasıl yeniden tanzim ettiyse bu topraklarda da İslam’ın toplumsal hayatı inşası, birliğe, kardeşliğe ve dayanışmaya dayalı şehir tanzimiyle başlamıştır: Medine-i Münevvere’yi şehir kılan bütün unsurlar bu yeni bölgelerin fatihleri için artık bir rehber niteliğindedir. İslam şehrinin çekirdeğini teşkil eden mabet, ordugâh şehrinin de çekirdeğidir. Kuruluş aşamasında orduda yer alan yaklaşık on beş bin askerin ve iskân siyasetinin bir parçası olarak bölgeye göç eden asker ailelerinin yaşadığı bu şehir zaman içerisinde sivil bir şehre dönüşmüş, Fustat’ın bugün hâlâ etkin kimliğini ise banisinin adıyla anılan, Afrika’nın ve Mısır’ın ilk camii olarak Amr b. As Camii belirlemiştir. 

Şehrin kimliği: Amr b. As Camii

İslam mimarisinin ilk örneklerinden biri olan cami, aralarında Zübeyr b. Avvam, Ebu Zer el-Gıfari, Ebu Eyyub el-Ensari, Ubâde b. Sâmit, Ukbe b. Âmir, Mikdâd b. Esved ve Mesleme b. Muhalled’in de bulunduğu seksen kadar sahabi (Makrizî, el-Hıtat, II, s. 84-85.) ve askerler tarafından şehrin merkezi olarak bir dönümü dahi bulmayan bir arsa üzerinde, hurma tomrukları üzerine kerpiçten inşa edilmiştir. Manevi değerinin aksine oldukça mütevazı bir forma sahiptir. Bölge topografyasına uyumlu olarak sahnlarının kıble duvarına dik uzandığı caminin bu planıyla yalnızca bir ibadet mahalli değil idari, askerî ve sosyal hizmetlerin de yürütüldüğü bir yapı olarak tasarlandığı görülmektedir. Nitekim cami, doğusuna inşa edilen vali Amr b. As’ın eviyle dârü’l-imâreyi, Hz. Ömer’in Osman b. Kays’ı kadı olarak atadığı mahkemeyi, Müslümanların maaşlarının dağıtıldığı dîvânü’l-harâcı bünyesinde barındırmaktadır. (es-Seyyid Taha Ebu Sedîre, el-Hareketü’l-ilmiyye fî Câmi-i Amr ibni’l-As, s. 24-30.) Amr b. As’ın, cami civarındaki bir araziyi Hz. Ömer’e (r.a.) tahsis ettiği haberini alan halife, arazinin pazar yeri olarak kamulaştırılmasını istemiştir ki (İbn Abdülhakem, Fütûhu Mısr, s. 93.) bu yönüyle cami, pazarın da himayedârı, şehrin sosyal hayatının can damarıdır.

Camilerin tacı 

Amr b. As Camii, İslam topraklarında sonradan yaygınlaşacak bazı uygulamaların da ilk mekânı olmuştur. Söz gelimi, minare ilk olarak Emevilerin Mısır ve Ifrîkiyye Valisi Mesleme b. Muhalled tarafından Amr b. As Camii’nin dört köşesine eklenmiş, dinî mimarinin bir unsuru olarak İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinde de görülmeye başlanmıştır. Müezzinlerinin sabah ve yatsı namazlarından önce, cuma ve bayram gecelerinde minareden tesbihatta bulunmaları ve cuma namazından önce sala okumaları ilk olarak yine Mesleme döneminde Amr b. As Camii’nde uygulanmıştır. (Makrizî, el-Hıtat, IV, s. 51.) Mescid-i Nebevi’den sonra ilk minber Amr b. As tarafından bu camiye konulmuşsa da haberi alan Hz. Ömer’in Amr b. As’a gönderdiği, Müslümanların önünde ayakta durarak hitap etmesini içeren mektubuyla bu minber kaldırılmıştır. (Makrizî, el-Hıtat, IV, s. 8.) Caminin yıkılıp mihrap yerleştirilerek tekrar inşa edildiği Kurre b. Şerîk döneminde minberin yenilendiği (Makrizî, el-Hıtat, IV, s. 9.) rivayetlerine bakılırsa Hz. Ömer’den sonra minber yeniden yerleştirilmiş olmalıdır. Tarihi boyunca geçirdiği tahriplerle, deprem ve yangınlarla zarar görse de Emevi, Abbasi, Eyyubi, Fatımi, Memlük ve Osmanlı himayesinde her seferinde yeniden inşa edilmiş, genişletme ve restorasyon faaliyetleri bu seçkin eseri bugüne taşıyabilmiştir. Cami, ekseriyetle aralarında üslup ve ölçü birliği olmayan devşirme malzemelerin oluşturduğu sütunlarla ayrılan haremi, revakları, ortasında kubbeli bir şadırvanın bulunduğu iç avlusu, sivri kemerleri, kare kaideli minareleriyle restorasyon ve genişletme faaliyetlerinin gerçekleştiği dönemlere ait farklı tasarım, mimari ve tezyinî unsurları bünyesinde barındırmaktadır. (Semavi Eyice, Amr b. As Camii, DİA, III, 81-82.) 

Şehrin ilk sakinleri olan ashabın, Hz. Peygamber’den bizzat öğrendiklerini aktardıkları bu cami, İslam’a davet ve irşat merkezi olma özelliğini yüzyıllar boyunca korumuştur. Orduya bizzat Hz. Peygamber’den (s.a.s.) işittiği hadisleri yazdığı es-Sahîfetü’s-sâdıka’sı ile katılan Abdullah b. Amr camide vefatına kadar hadis dersleri vermiştir.  Hadis rivayetinin yanı sıra Maliki, Şafi ve Hanefi fıkhının okutulduğu ders halkalarıyla fıkıh, dil/nahiv, siyer/tarih ve kıraat eğitiminde önemli bir merkez hâline gelmiş bu camiden, aralarında Urve b. Zübeyr, Leys b. Sa‘d, Yezid b. Ebu Habib, İmam Şafi, Buhari, Müslim, İzz b. Abdüsselâm ve İbn Hacer el-Askalânî’nin bulunduğu nice âlimler geçmiş (es-Seyyid Taha Ebu Sedire, el-Hareketü’l-ilmiyye fî Câmi-i Amr ibni’l-As, s. 47-110.), revakları İslam dünyasının ilmî ve fikrî inkişafının da dayanaklarından olmuştur. Öyle ki müştemilatında bulunan sekiz zaviyesi (Makrizî, el-Hıtat, IV, s. 22.), kütüphanesi ve yüzyıllar boyunca sürdürülen ilmî faaliyetleriyle (Suâd Mâhir Muhammed, Mesâcid-ü Mısr, I, s. 71-74.),  Kayrevan, Zeytune ya da Ezher’den önce Mısır’ın ve Afrika’nın ilmî ve entelektüel merkezini oluşturmuştur. 
Bölgenin ilk camii olmasına telmihle Tâcü’l-cevâmi‘ (Camilerin tacı) ve Cami-i atik, fetih bereketi olmasına telmihle Cami-i feth olarak da anılan (Mahmûd Ahmed, Câmiu Amr ibni’l-As bi’l-Fustât, 1.) caminin şehri ve şehrin insanlarını belirleyen bu merkezî rolüyle Fustat, hızla inkişaf etmiş, İskenderiye’nin yerini alarak Mısır’ın siyasi, ilmî ve iktisadi merkezi hâline gelmiştir. Hz. İsmail’in annesi Hz. Hacer’in Mısırlı ve Kıpt krallarından birinin kızı olduğu rivayetlerini anlamlı kılan “Mısır’ı fethettiğinizde halkına iyi davranın çünkü onlara karşı ahdimiz ve onların bizimle akrabalığı vardır.” (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe, 227.) hadisinin gereğini samimiyet ve gayretle yerine getiren sahabenin hatıralarının bulunduğu Amr b. As Camii, bu hatıraların Mısır halkına nasıl rahmet ve bereket kapısı olduğunu da görmüştür. Öyle ki bu bereket, Mısırlı Kıptiler, hahamlar, Ortodoks ve Katolik rahiplerce de teslim edilmiştir. Nitekim XIX. yüzyılda dahi Nil’in sularındaki azalma sebebiyle kıtlık endişesi yaşayan Müslümanlarla birlikte bütün bu Mısır halkı, ulemanın Amr b. As Camii’ndeki yağmur duası için birlikte el açmıştır. (E. K. Corbett, “The History of the Mosque of Amr”, JRAS, 795-796.) 

Mukattam Tepeleri ile Nil Nehri arasındaki her gün nice dualarla el açılan Amr b. As Camii’nde, 1993 yılının baharında, Amr b. As’ın “Allah’ım! Sen emrettin, biz isyan ettik. Sen nehyettin, biz suç ve günah işledik. Özür dilemeyen (ve sana sığınmayan) tek bir suçsuz ve günahsız kul yoktur. (Senden) yardım görmeyen tek bir güçlü kul da yoktur. Lakin senden başka ilah yoktur.” (İbn Abdülhakem, Fütûhu Mısr, s. 209.) duasına çocukluk saffetiyle “âmin” derken caminin Müslümanların gönlündeki müstesna yerini ilelebet koruyacağına şahit olanlardan biri de bendim. Amr b. As Camii fethin, ashabın, İslam’ın Mısır’a nüfuzunun ve İslam medeniyetinin bu topraklardaki yegâne şahididir, camilerin tacı olarak anılması belki de bu şahitliğindendir.

Editör: Mehmet Çalışkan