Ayşe Nur ÖZKAN
İstanbul Kadıköy Vaizi

Yıl 1964. Akşam saatlerinde New York’ta henüz 28 yaşında olan Kitty Genovese evine dönerken kendi sokağına yakın bir yerde bir adam tarafından takip edildiğini fark eder. Kitty evine doğru hızla koşar fakat adam evinin tam önünde kızı yakalar. Aralarında bir arbede yaşanır. Kitty komşularından yardım ister fakat kimse ne yardıma gelir ne de polise haber verir. Genç kız bu saldırıda bıçaklanarak hayatını kaybeder. 

İlginç olan, olayın yarım saat sürmesine, Kitty’nin sokak ortasında bıçaklanmasına ve 38 görgü tanığının olmasına rağmen kimsenin duruma müdahale etmemesi... Bu haber, tüm Amerika’yı sarsan bir olay olarak günlerce konuşulur. Sosyal bilimciler, araştırmacılar, psikologlar durumu açıklamaya çalışır, yorumlar yapar, teoriler geliştirir.  

Genovese Sendromu: Nasıl olsa biri yapar!

Kitty Genovese’nin başına gelen bu olay daha sonra genç kızın ismiyle özdeşleştirilerek “Genovese Sendromu” olarak literatüre girer. Dilimizde “seyirci etkisi” olarak karşılık bulan bu kavram, “Nasıl olsa biri yapar, halleder, birisi zaten çoktan haber vermiştir.” düşünceleriyle olaylara müdahale etmeyip seyirci kalma durumunu ifade eder. 

Seyirci etkisi, sosyal bilimciler tarafından “diffusion of responsibility/sorumluluğun yayılması” olarak açıklanır. Bu psikolojik fenomene göre, topluluk içerisinde yardım gerektiren bir olayla karşılaştığımızda “Benden başka diğer insanlar da var, bir tek ben değilim.” düşüncesiyle üstümüze düşen görevi yapmıyoruz. Üstelik gruptaki insan sayısı arttıkça bu düşüncenin üzerimizdeki etkisi de artıyor ve yardım etme olasılığımız da düşüyor. Güzel olan haber ise “seyirci etkisi” hakkında bilgi sahibiysek beynimizin oynadığı bu oyunu fark edip hemen harekete geçebiliyor, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirebiliyoruz. 

Sorumluluk: İnsan olmanın bedeli

Karakterimizin en önemli unsurlarından biridir sorumluluk duygusu. Kişinin üzerine düşen görevleri, yaş, cinsiyet ve ehliyete uygun bir şekilde yerine getirmesi, davranışlarının kendisi ve çevresi üzerindeki etkilerini fark ederek sonuçlarını üstlenmesi olarak tanımlanır. 

Kıyamet suresinin 36. ayetinde “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder?” sorusuyla hatırlatır Rabbimiz sorumluluklarımızı. Dünyaya gelmenin, hayatı yaşamanın bir bedeli vardır elbet. Bireysel sorumluluklarımız bu bedelin başlangıcıdır. Kendimize, yaratıcımıza ve yakın çevremize karşı yükümlülüklerimiz başkasına devredemeyeceğimiz sorumluluklardır. Namaz, oruç gibi ibadetler, eş, çocuk, anne baba, akraba olmanın ortaya çıkardığı görevler bireysel sorumluluk alanımıza girer. Toplumsal sorumluluklarımız ise daha çok çevresel, kültürel, ekonomik vb. problemler karşısında duyarlı hareketlerimizle yerine getirilir. 

Sorumluluk geliştirir

Sorumluluk duygusu çocuk yaşlarda kazandırılır, ergen ve yetişkinlik dönemlerinde de devam eder. Ebeveynlerin en önemli görevlerinden biri çocuklarının gelişim dönemlerine uygun sorumlulukları hakkında bilgi sahibi olmaları ve yaşlarına uygun sorumlulukları yerine getirebilecek ortamları oluşturmalarıdır. Küçük yaşlardan itibaren kendisine sorumluluk verilmeyen çocuklar, yetişkin olduklarında üzerine düşen görevleri yerine getir(e)mez, sürekli bahane üretir ve başkaları tarafından yönlendirilmeye açık hâle gelir.  

İnsan olarak akli yeterliliğimiz ve hürriyetimiz varsa yaptığımız ve yapmamız gerektiği hâlde yapmadığımız tüm davranışlarımızdan sorumlu olduğumuzu unutmamamız gerekir. Bilgisizlik sorumluluklarımızı ortadan kaldırmaz. 

Sorumluluk bilincini kazanmanın ve bu bilinci davranışlarımıza yansıtabilmenin psikolojik sağlığımızla da yakından ilgisi vardır. Kendi kararlarını alabilen ve bu kararları uygulamaya çalışan bireylerin öz güven ve öz saygıları daha yüksektir. Gençler ile ilgili yapılan bir çalışma, sorumluluğun hayatımızda ne kadar işlevsel olduğunu bize gösterir. Araştırmada gençler ellişer kişilik gruplar hâlinde farklı adalara yerleştirilir. Bir gruba üç ay boyunca hiçbir sorumluluk verilmez. Diğer gruptaki gençlerden, üç ay boyunca kamp ateşini yakmaları ve söndürmemeleri talep edilir. İki grubun gözlemlerinden ve yaşadıklarını anlattıkları ifadelerden ortaya çıkan sonuç şudur: Kendilerine sorumluluk verilen gençler daha az çatışmaya girmiş, kavga oranları diğer gruba göre daha düşük seyretmiş, sorumluluk almayan gruptaysa çok fazla kavga çıkmış ve şiddet davranışları gözlenmiştir. 

Ben ne yapabilirim?

Günlük hayatımızda üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirmenin yollarından biri etki ve ilgi alanlarımızı doğru tespit edebilmekten geçer.

Küresel ısınma, çevre kirliliği, bilgisayar oyunları, siyaset, yenidünya düzeni, inanç problemleri gibi pek çok konu ilgi alanımız içinde olabilir. İlgi alanımızda büyük değişikliklere imza atmak, bugünden yarına olayları değiştirmek zordur. Etki alanımız ise sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde sonuçların da değişebileceği alandır. Bu alan bizim sorumlu olduğumuz, ihmal ettiğimizde acı sonuçlarını hem bu dünyada hem de ahirette yaşayacağımız alandır. Örneğin dünyamızda her geçen gün artan küresel ısınma problemini tek başımıza çözemeyiz ama etki alanımız içinde sularımızı daha verimli kullanabilir, çocuklarımızı su israfı konusunda bilinçlendirebilir, sosyal sorumluluk projeleri geliştirebiliriz. Etki alanımızda üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek bizi güçlü kılar. İlgi alanımızdaki konular üzerinde sadece uzun uzun konuşmak, hararetli tartışmalara girmek ise zaman ve enerji israfına yol açar. 

Takva: En yüksek sorumluluk bilinci

Kur’an-ı Kerim’de sık sık vurgulanan takva kavramı yüksek dereceli sorumluluk duygusudur. Rabbimizin ifadesiyle üzerimize giyebileceğimiz en değerli manevi elbisemizdir. Birey olarak değerimizi ispatlayabileceğimiz yer de burasıdır. Adil olmak, dürüst davranmak, sözünde durmak, affetmek gibi en yüce değerler takva sahiplerine nispet edilir çünkü. 
Zerre kadar iyiliğin de zerre kadar kötülüğün de karşılıksız kalmayacağı bir inanca sahip olmak, sorumluluk duygusunun en büyük teminatıdır. Rabbimiz tarafından yaptıklarımız ve yapmamız gerektiği hâlde yapmadıklarımız sebebiyle hesaba çekileceğimizi bilmek bizi her durum ve şartta sorumlu davranmaya yöneltir. “Ahirete iman”, sorumluluk duygusunun mihenk taşıdır. Ahiret inancının olmadığı bir insanda ortaya çıkan manevi hastalık, davranışlarına sorumsuzluk olarak yansır.  

Ben değilsem kim, şimdi değilse ne zaman?

Hepimiz Peygamber Efendimizin ifadesiyle birbirimizden sorumluyuz. Dünyada sorumsuz insan yoktur. Yaşadığımız süre boyunca ya yönetici ya da yönetilen oluruz. Yönetenler idare ettiklerinden, yönetilenlerse kendilerine verilen işlerden sorumludur. Sorumluluklarımızı yerine getirmeden ilerlemek ve gelişmek mümkün değildir. 

“Her insanın sorumluluğunu omzuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız.” (İsra, 17/13.) ayetine muhatap olduğumuzu unutmadan, sorumluluklarımız söz konusu olduğunda “Nasıl olsa birileri yapar.” demeyelim.

O kişi “biz” olalım!

Editör: Mehmet Çalışkan