Doç. Dr. Abdulvahap ÖZSOY

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Hadis rivayetlerinde Hz. Peygamber’e (s.a.s.) bazen nokta tayini birtakım soruların sorulduğu ve onun da bu sorulara bazı benzer yönleri olmakla birlikte farklı cevaplar verdiği görülmektedir. Yukarıdaki hadis metninde ise soruyu Ukbe b. Âmir el-Cühenî (r.a.) sormaktadır. Bu sebeple ilk önce Ukbe b. Âmir hakkında birtakım bilgiler vermek, onu tanımak Hz. Peygamber’in tavsiyelerini anlamada faydalı olacaktır.

Ukbe b. Âmir Müslüman olmadan önce çobanlık yapan bir bedevidir. Bedevilerin yaşam tarzları itibarıyla Hz. Peygamber’le (s.a.s.) olan ilişkilerinde oldukça rahat oldukları ve akıllarına gelen her türlü soruyu ona kolayca sorabildikleri anlaşılmaktadır. Enes b. Mâlik bu hususta şöyle demektedir: “Resulullah'a bir şey sormaktan nehyolunmuştuk. Bundan dolayı çöl halkından aklı başında bir adamın gelerek biz de dinlemek şartıyla Peygamber'e sual sorması çok hoşumuza giderdi.” (Müslim, İman, 10; Buhârî, İlim, 6; Nesâî, Sıyam, 1.)

Ukbe b. Âmir her ne kadar bedevi denilen sosyal tabakaya mensup ise de daha sonra Suffe ashabına katılmış ve sahabe içerisinde ilmiyle ön plana çıkanlar arasına girmiştir.

Ukbe b. Âmir’in bu soruyu Hz. Peygamber’e yönelttiği zamanın ilk Müslüman olduğu döneme yani henüz bedevilik zamanlarına denk geldiği söylenebilir. Çünkü bedevi kültürde karmaşık ve çetrefilli sorular yerine açık, net ve kesin cevaplı sorular sorularak soruların cevaplarının arandığı ifade edilebilir. Hz. Peygamber’in de bedevilerin sorduğu sorulara açık, net, sade ve efradını cami ağyarını mani denilecek tarzda, yani sorulan soruyu bütün yönleriyle izah edip gereksiz açıklama ve bilgilere değinmeden cevapladığı görülmektedir. 

Hz. Peygamber Ukbe’nin sorusunu kısa üç cümle ile cevaplamıştır:

Birinci tavsiye “Diline sahip ol!” şeklindedir. İnsanın diline sahip olması gerektiği aslında kadim kültürlerin tümünde altı çizilen bir husustur. Çünkü insanın kendini ifade yolu dilidir. Kişi duygu ve düşüncelerini dili aracılığıyla kendi dışındaki varlıklara aktarır.  Bu sebeple diline sahip olmak demek, aslında kimlik ve kişiliğine sahip olmak anlamına gelmektedir. Burada soruyu Hz. Peygamber’e soran kişinin bedevi kimliği ile birlikte meseleye yaklaşıldığında Hz. Peygamber’in daha hususi bir konuya değinmiş olma ihtimali gündeme gelmektedir. Bedevilerin özelliklerine dair gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse İbn Haldun gibi sosyologların tespitlerinden hareketle onların genellikle cesur, yiğit, korkusuz ve beklentisiz insanlar olduğu anlaşılmaktadır. (bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, I, 587 vd; İbn Haldun, Mukaddime, I, 163 vd.) Bu sebeple yalan gibi karakter bozukluğuna dayalı olumsuz özelliklerin bedevilerde çokça rastlanan kusurlar olduğu söylenemez. Bu sebeple Hz. Peygamber’in de Ukbe’ye yapmış olduğu bu tavsiyede, bedevilerde ön plana çıkan başka bir dil kusuruna vurgu yapılmış olmalıdır. Bu çerçevede bedevilerin konuşmalarına bakıldığında oldukça kaba oldukları, ölçüsüz ve hesapsız konuşmalarda bulundukları hadis rivayetlerinden anlaşılmaktadır. Bu durumda Hz. Peygamber’in Ukbe b. Âmir’e yönelik diline hâkim olması şeklindeki tavsiyesinin nezakete yönlendirme, acelece hüküm vermeme ve daha teenni ile hareket etmeye yönelik olduğu söylenebilir. Hz. Peygamber’in siretine bakıldığında hitap ederken nezaketi esas aldığını, muktezayı hâle ve mekâna göre, yani zamana ve zemine uygun olarak konuştuğunu görmekteyiz.

Hz. Peygamber’in ikinci tavsiyesi ise “Evin geniş olsun.” şeklindedir. Bizim için evin geniş olması ifadesi, büyük ev veya misafirin çok olması şeklinde anlaşılabilmektedir. Ancak bu ifade Arapçada bir deyim olup evin fiziki anlamda genişliğini anlatmamaktadır. Daha çok ruhen genişlik diyebileceğimiz bir anlama sahiptir. Bu da kişinin evinde olması, günlük hayattan bir nebze de olsa kendini geri çekmesi, uzlete, inzivaya çekilmesini ifade etmektedir. (İbn Manzūr, Lisānu'l-'Arab, VIII, 393; en-Nevevī, Şerhu'n-Nevevī 'alā Muslim, XIII, 34; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, II, 248-249.)

Günümüz insanı ile on beş asır önceki bedevileri kıyasladığımızda bizlerin oldukça medeni, yaşam seviyemizin, insan ilişkilerimizin üst düzeyde olduğunu düşünürüz. Ancak modern çağdaki yaşam on beş asır önceki bedevi yaşamdan hiç de uzak görünmemektedir. Çünkü bedeviler hayatta kalmak için sürekli doğa ile mücadele etmek zorunda oldukları için onların bilinen anlamda ev denilen sürekli ikamet yerleri söz konusu değildir. Modern insan her ne kadar ev sahibi olsa da burada karar kılacak, kendi başlarına kalacak, hayatı, dünyayı, ahireti, yapıp ettiklerini durup düşünebilecek, istikrar bulacak bir imkâna sahip değildir. İşte Hz. Peygamber, aslında bir bedevi olan Ukbe’ye: “Hayatın akışına kendini kaptırma, dünya işleri bitmek bilmez, arada dünya ile arana mesafe koy ve kendi kendine kalabilmeyi başar.” şeklinde ifade edebileceğimiz bu tavsiyesinin bizler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Peygamber’in bir sonraki tavsiyesinin de hadisi bu şekilde anlamamızı desteklediği ifade edilebilir. Çünkü Efendimizin üçüncü tavsiyesi “Hataların için ağla.” şeklindedir. Bu tavsiye ile önceki tavsiye bir arada düşünüldüğünde insanın hayatın bitmek bilmez telaşesi içerisinde kendi ile baş başa kalıp yapıp ettiklerini muhasebe etmesi ve hatalarından pişmanlık duyarak kendini yenilemesinin gerektiği anlaşılmaktadır. Bu durum, hadisin tümüyle birlikte değerlendirildiğinde insanın kendini sürekli olarak dizginlemesi, kontrol etmesi ve yapıp ettiklerinin muhasebesini yaparak hatalarından dolayı pişmanlık duymasının gerekliliği anlaşılmakta ve uhrevi kurtuluşun ancak bu şekilde bir teyakkuz hâliyle gerçekleşeceği ifade edilmektedir. Cenab-ı Hakk,  bizleri diline hâkim, konuşmasında bile ölçülü, nezaketli, hayatın akışına kendini kaptırmayan ve hatalarını görerek pişman olup bunlardan ders çıkartabilen kulları arasına katsın! Âmin.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1- Uhrevi kurtuluşun en önemli basamaklarından birisi kişinin diline hâkim olması, nezaketi ve duyarlılığı elden bırakmayarak Müslüman kimliğine yakışır bir tavır içinde olmasıdır.

2- Hızla akıp giden hayata kapılmayıp bu dünyanın geçici bir imtihan mekânı olduğunu tefekkür edecek anlar oluşturmak gerekir.

3- Sürekli bir muhasebe içinde olarak hatalarımızı görmek, bunların telafisi için gerekli önlemleri almak ebedî kurtuluşa götürecek çok önemli bir aşama olacaktır.

Editör: Mehmet Çalışkan