Dr. Elif ARSLAN
DİB Süreli Yayınlar ve Kütüphaneler Daire Başkanı

Sorumlu bir varlık olarak kadının eğitimi     

Allah’ın halife olarak yarattığı iki cinsten biridir kadın. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’le beraber yaratılan ve dünyaya onunla birlikte gönderilendir. Emir ve yasakların muhatabı yani dünya imtihanında sorumlu bir varlıktır. Yaptıklarından, yapmadıklarından, itaatinden ve isyanından velhasıl dünya serüveni boyunca her türlü söz ve eyleminden sorumlu olan bir varlık. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de, “Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi bir iş yaparsa onu (dünyada) hoş bir hayatla yaşatırız (ahirette ise) onların ücretlerini yaptıklarının en güzeliyle veririz.” (Nahl, 16/97.) şeklinde ifade edilmektedir. Farklı iki cins olmaları sebebiyle zaman zaman farklılaşan birtakım sorumlulukları olmakla birlikte Kur’an’da inanan kadınlar ve erkekler iman, ibadet, ahlak, sosyal ve ekonomik konularla ilgili hususlarda birlikte zikredilir. (Ahzab, 33/35.)

Kur’an “akletmezler mi, düşünmezler mi, tefekkür etmezler mi?” diye sorarken; namaz, oruç ve hac gibi yapılması gereken ibadetleri zikrederken; sabırlı, iffetli, Allah’a karşılı saygılı olmak gibi ahlaki özellikleri sayarken kadın ve erkek arasında ayrım yapmamıştır.

Sorumlu bir varlık olarak bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilen insanoğlu için imtihanda başarılı olmanın dereceleri vardır. Kim zerre miktarınca iyilik yaparsa onun karşılığını alacak kim de zerre miktarınca kötülük yaparsa onun karşılığını alacaktır. Bu noktada da kadın ve erkek arasında bir ayrım gözetilmemiştir. (Zilzal, 99/7-8.)

Bir insanın sorumluluklarını yerine getirebilmesi için her şeyden önce o sorumluluklarının farkında olması gerekir. Aynı zamanda yapılan amellerin mükâfatı farklı derecelerde olduğundan her insanın bu anlamda daha iyi bir noktaya gelebilmesi için de bilmek, okumak, öğrenmekle ilgili imkânlara sahip olması gerekmektedir. Bu imkânların dinî olduğu gibi dünyevi ilimleri de kapsayacağı malumdur. Buna göre kadının dinî konularda namaz surelerini ve bazı ilmihâl bilgilerini bilmesinin yeterli olduğu anlayışı gibi dünyevi ilimleri sadece belli amaçlar için belli bir noktaya kadar öğrenmesini öngören bakış açısı da en baştan hatalıdır. Kur’an bilenlerle bilmeyenleri bir tutmadığına göre Allah’ın kullarının bir kısmını bilgiden mahrum etmenin ya da çok sınırlı bir bilgi alanına hapsetmenin Yaradan’ın muradına uygun olmayacağı aşikârdır. Bütün bunlar kadın ve eğitim konusunda Müslüman zihnini inşa edecek hususlardır.

Endülüslü büyük âlim ve devlet adamı İbn Hazm, kadınların eğitimi konusunda şunları söyler:  “Resulüllah erkeklere ve kadınlara eşit şekilde gönderilmiştir. Allah ve Peygamber erkeklere ve kadınlara tek hitapla hitap etmiştir. Açık bir delil veya icma olmadığı sürece bir hitap, kadınları dışarıda bırakarak erkeklere tahsis edilemez. Dinde ilim sahibi olmak ve ‘emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker’ vazifesini yerine getirmek için yollara düşmek, erkeklere olduğu gibi kadınlara da vaciptir. Dinde ilim sahibi olmuş hanımların uyarmalarını bizlerin kabul etmesi gerekir ki böyle de olmuştur.” (İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed, el-İhkâm fî usûli’l ahkâm, Dâru’l-Âfâkı’l-Cedîde, Beyrut ty., III, 81-82.)

Hz. Peygamber döneminde kadın ve eğitim

İlimle ilgili olarak işaret ettiğimiz ayet ve hadislerin Asr-ı Saadet’teki yansımalarına baktığımızda kadının istisna tutulduğu hiçbir duruma rastlamıyoruz. Efendimizin (s.a.s.) hayatında, uygulamalarında ve ashabına tavsiyelerinde kadının eğitim hayatına dâhil edilmesinin çeşitli örneklerini görüyoruz. Aşağıda yer vereceğimiz bu örnekler, kadının en temel insan haklarından mahrum bırakıldığı bir dönemde, toplumun yerleşik inançlarına, geleneklerine ve kemikleşen yanlışlarına rağmen gerçekleştirilen uygulamalar olması açısından, bugüne verdiği mesajın gücü anlamında oldukça önemlidir.

Vahyin peyderpey geldiği, insanları Hz. Peygamber’in (s.a.s.) örnekliğinde ve öncülüğünde eğittiği günlerde sahabe-i kiram gün içinde çeşitli vakitlerde onunla birlikte olma imkânı bulmaktaydı. Ayrıca Mescid-i Nebevi’de bütün vaktini Efendimizden ilim öğrenmeye adamış Suffe ehli bulunmaktaydı. Kadın sahabiler ise her an Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanında olma imkânı bulamamanın ve sohbetinden yeterince istifade edememenin hüznünü yaşıyorlardı.  Bu yüzden bir hanım sahabi, hemcinsleri adına Resulüllah’a gelip “Senin sohbetinden hep erkekler faydalanıyor. Bize bir gününü ayırsan da o gün sana gelsek bize Allah’ın sana öğrettiğinden öğretsen.” talebinde bulunmuş, Hz. Peygamber de onlara özel gün tahsis ederek eğitimleriyle bizzat ilgilenmiştir. (Müslim, Birr, 152.)

Allah Resulü (s.a.s.) Cahiliye toplumundan her çağda örnek olacak bir İslam toplumu oluşturma sürecinde kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, köle, hür demeksizin toplumun her kesiminin nebevi eğitimden faydalanmasını sağlamıştır. Yeni bir toplumun inşası, yanlış düşünce, tutum, davranış ve uygulamaların izalesi ve yerlerine doğrularının ikamesi için topyekûn bir eğitim ve dönüşüm seferberliği gerekiyordu. Bu da toplumun tüm bireyleriyle gerçekleştirilebilecek bir hedefti. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu gibi (Ahzab, 33/36.) kadınlar da erkekler gibi Allah’ın emirlerinin muhatabı ve bu emirlerden sorumlu idiler. Öyleyse sorumlu oldukları hususların neler olduğunu ve mahiyetini bilmeliydiler.

Allah Resulü (s.a.s.) kadınların eğitimine vahye muhatap olduğu ilk günden itibaren özel bir önem vermiştir. Kendisine gelen vahyi henüz toplumun tümüne ilan etmediği ve Erkam’ın evinde gizlice toplanıp en yakınlarına anlattığı günlerde, İslam’ı öğrenmek üzere her türlü tehlikeye ve tehdide rağmen o eve gelenler arasında kadınlar da vardı. Pek çoğumuzun zihni belki Erkam’ın evindeki gizli toplantıların katılımcılarını erkek sahabiler olarak kodlamış olabilir ancak o toplantılarda hanım sahabilerin de olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. (Muvatta, Bey’at, 1.) Vahyin ilk günlerinden sunduğumuz bu tablonun, eğitim hayatında kadın veya kadının eğitimi konusunun her ortam ve şartta tartışma dışı olduğunu göstermesi bakımından önemli olduğu kanaatindeyiz.

Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınların eğitimine verilen önemi ve onların öğrenme konusundaki istek ve heveslerini ortaya koyan pek çok örnek saymak mümkündür. Nitekim hadis kaynaklarında bu konuya örnek olabilecek pek çok rivayet yer almaktadır. Bu konuda en temel örneklerden biri Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kadınları mescide gelmeleri hususunda teşvik etmesinin yanı sıra kadınların mescide devam etmelerine engel olmamaları yönünde erkeklere yaptığı şu uyarılardır: “Hanımlarınız mescitlere gitmek için sizden izin isterlerse onlara izin verin.” (Müslim, Salat, 137.) ve “Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescitlerine gelmelerine engel olmayın.” (Müslim, Salat, 136; Buhari, Cum’a, 13.) Mescidin İslam’ın ilk yıllarındaki fonksiyonunu göz önünde bulundurduğumuzda, kadınların mescide gelmelerine engel olunmaması hususunda yapılan bu uyarıların amacının sadece cemaatle namaza katılmalarının sağlanması olmadığı anlaşılacaktır. Zira mescit o günlerde aynı zamanda bir eğitim yuvasıydı. Allah Resulü bu eğitim ortamından kadın erkek herkesin faydalanmasını arzu etmiş, bu yönde uygulamalarda bulunmuş, ashabını da böyle yönlendirmiştir. Bu eğitimden kadınların da mutlaka faydalanmalarını isteyen Efendimiz (s.a.s.), mescide gelecek elbisesi olmadığını söyleyen bir kadına, arkadaşından ödünç almasını tavsiye etmişti. (Ebu Davud, Salat, 238.)  Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu net tavrı müminleri, kadınların ve kız çocuklarının eğitiminin önüne konulan engeller veya mazeretler konusunda zihinlerini uyanık tutmaya davet eder.

Kadınların hem Resulüllah (s.a.s.) zamanında hem de raşid halifeler döneminde soru sormak için mescide geldiklerini görmekteyiz. Havle b. Salebe isimli kadın sahabi bunlardan sadece birisidir. Kocasıyla aralarında geçen bir problemin çözümü için Allah Resulü’ne müracaat etmiş,  Mücadele suresinin ilk dört ayeti bunun üzerine nazil olmuştur.

Saadet asrında kadın erkek bütün müminlerin eğitimiyle alakalı en güzel örneklerden biri de cuma ve bayram namazlarıdır. Cuma ve bayram namazlarına katılarak o maneviyatı yaşayan, o huzuru hisseden kadınlar aynı zamanda hutbeden de istifade ediyorlardı. Genç, yaşlı bütün sahabi hanımlar bayram namazlarında namazgâha geliyorlar, onların bu namazlara katılımı, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) özel isteğiyle gerçekleşiyordu. Özel hâlleri nedeniyle namaz kılamayan hanımlar da cemaatin arkasında durarak bu birlikteliğe, bu duygudaşlığa ortak oluyorlar; bir yönüyle de eğitim olan bu ortak faaliyetten mahrum kalmıyorlardı. (Müslim, Îdeyn, 11.)  O dönemde mescitlerin kadınların istifadesine açık olduğunu gösteren bir diğer hadise de şudur: Ümmü Seleme validemiz, evinde bir kadın saçlarını tararken Efendimizin (s.a.s.) “Ey İnsanlar!” diye hitap ettiğini duymuş ve hemen mescide yönelmişti. Saçlarını tarayan kadın ise Efendimizin “ey insanlar” hitabını sadece erkeklere yaptığını düşünerek “Allah Resulü erkekleri çağırıyor, ben ise kadınım.” deyince Ümmü Seleme validemiz “Ben de insanım.” cevabını vermişti. (Müslim, Fedâil, 29.)
Medineli hanım sahabi Ümmü Hişam, cuma namazlarına devam ettiğini ve Peygamberimiz minberde her cuma okuduğu için Kaf suresini bizzat onun tilavetinden ezberlediğini bildirmiştir. (Müslim, Cum’a, 52.)

Ayrıca Peygamberimizin (s.a.s.), bayram münasebetiyle ashabına hitap ettiği zamanlarda hanımların saflarına giderek onlarla sohbet ettiğini biliyoruz. Böyle bir bayram günü Resulüllah, namazdan sonra kadınların yanına gitmiş, onlara vaaz ve nasihatte bulunarak sadaka vermelerini istemiştir. Bunun üzerine hanımlar, Efendimizin (s.a.s.) yanında bulunan Hz. Bilal’in eteğini ziynetle doldurmuşlardır. (Buhari, Zekât, 21.)

Bir toplumu dönüştürme sürecinde Hz. Peygamber (s.a.s.) ashabını her şeyden önce iman noktasında eğitmek, onların kalplerine tevhid inancını yerleştirmek, ahlaki yapılarını da bu inanç doğrultusunda şekillendirmek istiyordu. Bu yöndeki eğitimlerin yanı sıra Peygamberimiz (s.a.s.) okuma yazma ve ilim öğrenilmesi hususunda ashabını teşvik ederken, âlimleri peygamberlerin varisleri sayarken, (Ebu Davud, İlim, 1; Tirmizi, İlim, 19.) kendisinden öğrenilenlerin başkalarına da öğretilmesini tavsiye ederken, (Buhari, İlim, 9; Müslim, Kasâme, 29.) öğrenen ve öğretenin eşit derecede mükâfata erişeceğini belirtirken (İbn Mace, Sünnet, 17.) kadın ve erkek ayrımı yapmamıştır. Onun hayatı, uygulamaları ve sözlerine baktığımızda da bütün ümmeti içine alan bir eğitim seferberliğini öngördüğünü ve bunu uyguladığını görürüz.

İLMİYLE MEŞHUR OLMUŞ SAHABİ HANIMLAR

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kadınların eğitimine verdiği önemin yanı sıra sahabi hanımların da öğrenmeye ve öğretmeye azimli olduklarını, İslam dininin yayılmasında, tebliğinde ve öğretilmesinde önemli görevler üstlendiklerini görmekteyiz. Birkaç örnek vererek İslam’ın ilk asrında oluşan eğitim seferberliğinde hanım sahabilerin rolünü gözler önüne sermek istiyoruz:

Peygamberimizin ashabı arasında ilmî yetkinliği, öğretmenliği ve fakihliğiyle ön plana çıkan isimlerin başında Resulüllahın eşi Hz. Aişe gelmektedir. Bilmediği bir şeyi iyice öğreninceye kadar tekraren sorarak anlamaya çalışması ve ilme olan merakı onu sahabe arasında ön plana çıkarmıştır. Kur’an’ın doğru anlaşılması konusunda sahabiler arasında en büyük hizmeti Hz. Aişe’nin yaptığını söyleyebiliriz. Hem Mekke hem de Medine döneminde nazil olan ayetlerle ilgili yaptığı açıklamalar onun İslam’ın ilk yıllarından itibaren İslami ilimlerle yakından ilgilendiğini göstermektedir. (Rıza Savaş, Raşid Halifeler Devrinde Kadın, Ravza Yay., İst. 1996, s. 102.) İlimleri ile temayüz etmiş sahabiler dahi birtakım dinî meselelerde Hz. Aişe’ye müracaat ederlerdi. Fetvaları meşhur olan Hz. Aişe, aynı zamanda en çok hadis rivayet eden ravilerden biridir. Ebu Musa el-Eş’arî’nin Hz. Aişe hakkında söyledikleri onun bu konudaki yerini ortaya koyma noktasında oldukça önemlidir:  “Resulüllahın ashabı olan bizler, ne zaman bir hadisi anlamada problem yaşasak hemen Âişe’ye sorardık. Kendisi bize o konuda mutlaka bir bilgi sunardı.” (Tirmizi, Menâkıb, 62.) Bu rivayetten de anlaşıldığı üzere Hz. Âişe validemizin hadislere vukufiyeti oldukça fazla idi. Bazı yanlış anlaşılan veya eksik rivayet edilen hadislerin doğrularını Hz. Âişe validemiz öğretmiş veya eksikliklerini tamamlamıştır. (Bedreddin Zerkeşî, el-İcâbe li-îrâdi me’stedrekethü ‘Â’işe ‘ale’s-sa’âbe, Müessesetü’r-Risale, Beyrut 2004, s. 49.) Hz. Aişe’nin Peygamber Efendimizden 2210 hadis rivayet ettiğini de biliyoruz. (Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın, Yağmur Yay., İstanbul 1965, s. 220.) Ayetlerin iniş sebeplerini en iyi bilenlerden biri olan Hz. Âişe, Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında da fetvalar veriyordu. (İbn Sa’d, Ebû Abdullah Muhammed, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, Çev. Mahmut Polat, Siyer Yay., İst. 2015, II, 379-380.) Yine Aişe validemizin tabiplik yönünün de olduğunu kaynaklarımızdan öğreniyoruz. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 67.)

İlmiyle ön plana çıkan ve sonraki nesillere İslam’ın doğru aktarılmasında en büyük hizmeti yapanlardan biri de Ümmü Seleme validemizdir. Devrinde Medine’de İslam’ı en iyi bilenlerden biri olarak kabul edilen Zeynep, onun kızı ve en büyük öğrencisidir. (Rıza Savaş, Raşid Halifeler Devrinde Kadın, s. 101.)

İbn Hazm yirmi kadar hukukçu kadın sahabiden bahseder. Hz. Âişe gibi fetva vermekle şöhret bulmuş olan bu hanımlar arasında; Ümmü Habibe validemiz, Fatıma validemiz, Ümmü Şerik, Ümmü’d-Derdâ el Kübrâ, Ümmü Seleme validemizin kızı Zeyneb, Ümmü Eymen, Ümmü Yûsuf, Âtike bnt. Zeyd b. Amr b. Nufeyl, Ebû Bekir Efendimizin kızı Esma validemiz, Fâtıma bnt. Kays örnek olarak zikredilebilir. (Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın, s. 220.)

Öte yandan kaynaklarda Hz. Peygamber (s.a.s.)’den nakilde bulunan 300 ila 700 civarı kadın raviden bahsedilmektedir. Bu raviler Medine dışına da çıkarak gittikleri yerlerde ilim kaynağı olmuşlardır. Hz. Osman’ın hilafeti döneminde Şam’da vefat eden, aynı zamanda fakih de olan Ümmü’d Derda bu sahabi hanımlara bir örnek olarak zikredilebilir. Yine ensardan olan Ümmü Atiyye, Basra’ya giderek orada İslam’ı tanıtanlardan olmuştur. Şifa bnt. Abdullah el-Adeviyye de hadis rivayet eden kadın sahabilerdendir.  (Rıza Savaş, Raşid Halifeler Devrinde Kadın, s. 100-101)

Şifa bnt. Abdullah el-Kureyşî ise Peygamberimizin eşi Hz. Hafsa’ya okuma yazma öğretmiştir. Hz. Ömer’in, hilafeti döneminde bu hanıma fikir danıştığı ve ona bazı görevler verdiği bildirilmektedir. (Ömer Rıza Kehhâle, A’lamü’n-nisâ fî âlemeyi’l-arab ve’l-İslâm, Müsessesetür’r-Risâle, Beyrut 1977, II, 300-301.)

Kısaca isimlerinden bahsettiğimiz ilmiyle tanınan bu kadın sahabiler, hadis rivayetleriyle ve verdikleri fetvaların yanı sıra yetiştirdikleri öğrencilerle de İslam kültürüne önemli katkılarda bulunmuşlardır. Örneğin meşhur âlim Hasan Basrî’nin annesi Hayre’nin iyi bir vaize olduğu bildirilir. Kadınlara kıssa anlatan bu hanımın aynı zamanda Ümmü Seleme validemizden hadis rivayet ettiği de kaydedilir.  (Rıza Savaş, Raşid Halifeler Devrinde Kadın, s. 102.)

Yetişen bu öğrencilerle açılan yoldan pek çok ilim sevdalısı hanım yürümüş ve ilmî çalışmaların daha da ilerleyip sistematik bir hâl almaya başladığı tabiun devrinde ilim talibi erkeklerin müracaat ettikleri, ilimde yetkin pek çok kadın bilgin yetişmiştir.

Editör: Mehmet Çalışkan