Söyleşi: Mahir KILINÇ

Bismillahirrahmanirrahim.

Evet, 40 yıldır Kafkas Müslümanları idaresine rehberlik ediyorum. Sadece Azerbaycan değil, Kafkas bölgesinin tarihî ve dinî merkezine rehberlik faaliyetim muhtelif tarihî dönemleri ihtiva eder. Bu da Yüce Allah’ın bir lütfudur ki farklı devirlerde yaşayıp faaliyet göstermek bana nasip oldu. Gerek Sovyetler Birliği Dönemi’nde genç yaşlarımda idare tarafından başkan seçildiğim devir gerek bağımsız Azerbaycan’ın dinî lideri olmam ve gerek uluslararası alanda Kafkas Müslümanlarının şeyhülislamı olmam oldukça mesuliyetli, zor ve şerefli bir görevdir. Bu görevi başardığım kadar yüksek seviyede gerçekleştirmek Yüce Allah’ın buyurduğu şekilde vatanıma, milletime, ümmetime faydalı olmak, mukaddes dinimiz İslam’ın menfaatlerine hizmet etmek hayat emelim oldu. Elhamdülillah bugün bağımsız Azerbaycan’da millî ve manevi değerlere oldukça büyük önem veriliyor. Dinî, millî değerlerimize geri döndük. Faaliyet gösteren 17 camisi bulunan bir ülkeden 2000’den fazla camiye sahip bir ülkeye dönüşümümüz, İslami mirasımıza sahip çıkan, İslami dayanışmaya çağıran ve herkesin değerlerine saygıyla yaklaşan devletimizin varlığı beni gururlandırıyor.

200 yıla yakın tarihe sahip Kafkas Müslümanlarının dinî merkezi olarak Azerbaycan ve bize yakın coğrafyada yaşayan halklar arasında geleneksel tarihî dostluk, kardeşlik, manevi yakınlık, ortak dinî değerlerimizi koruyup muhafaza etmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirdik ve bunda da başarılı olduk. Zamanında SSCB genelinde ruhani idare olarak tanımlanan dört Müslüman dinî merkezi mevcuttu. İftiharla diyebilirim ki bahsettiğim dört idareden bugün yalnız bizim idaremiz varlığını korumasının yanı sıra faaliyetlerini ülke, bölge ölçeğinden uluslararası bir seviyeye çıkarmayı başardı.

Böylesi ciddi bir vazifenin size yüklemiş olduğu ne gibi sorumluluklarınız var? Görevinizi ifa ederken karşılaştığınız zorluklar nelerdir?

Şeyhülislamlık vazifesi benim üzerime büyük bir manevi sorumluluk yüklüyor. Ateizmin hüküm sürdüğü dönemde Sovyetler Birliği’nde din adamı olarak üzerime düşen vazifelerin hayata geçirilmesinde karşılaştığım engeller devrin zorluklarından, ideolojik baskılarından ileri geliyordu. Ancak Sovyet Birliği dönemindeki çalışmalarım boyunca Müslüman ülkelerle çeşitli ilişkiler kurmayı başardım çok şükür.

Şeyhülislam olarak vazifemin en zor dönemi, hiç şüphesiz ki Azerbaycan halkının da en büyük problemi olan Dağlık Karabağ çatışmasının başladığı zamandır. Bu çatışmanın barış yolu ile çözüme ulaştırılması noktasında bir dinî lider olarak elimden gelen her türlü çabayı gösterdim ve göstermekteyim. Öyle ki Ermeni aşırılık yanlıları bu çatışmayı dinî platforma taşımak için çok çaba gösterdiler, bu çatışmayı bir din çatışması hâline dönüştürmeye çalıştılar. Lakin biz bu kuvvetlerin Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ çatışmasını dinî bir kisveye büründürme, çatışmayı dinler arası çarpışma derecesine getirme niyetlerini boşa çıkardık. Dinî liderlerin sayesinde mümkün oldu bu. Aksine çatışmaya dinî nitelik verilmesi büyük facialara yol açabilirdi. Ayrıca Azerbaycan halkına karşı yapılan 20 Ocak Faciası, Hocalı Soykırımı şüphesiz dinî lider olarak benim hayatımda hiç unutamayacağım olaylardandır. O zamanlar Sovyetler Birliği henüz varlığını sürdürüyordu ve ben devlet başkanı Gorbaçov’a ellerini halkımın kanına sokmakla suçlayan açık bir mektup gönderdim. Bu, benim kalbimin haykırışıydı, halkıma karşı yapılan saldırıya protestomdu. Mektubu yazarken bunun benim başıma ne gibi kötülükler getireceğini hiç düşünmeden yaptım. Aynı şekilde Kafkaslar’da Çeçen halkına karşı haksızlıklar yapılırken o zamanın Rusya devlet başkanı Yeltsin’e de haksızlıkların ve zulmün durdurulması için açık ve net mektup gönderdim. Dinî lider olarak hakkın, adaletin hüküm sürmesi adına gayretlerimi hiçbir zaman esirgemedim.

Dünyada yaşanan değişim ve gelişmeler her gün yeni meseleleri gündemimize taşıyor. Kafkas Müslümanları lideri olarak bu konu ile ilgili neler söylersiniz?

Elbette, dünya hep değişir. Bu durum, hayatın bir kanunu, Yüce Yaradan’ımızın takdiridir. Günümüzde dünyamız değişimle birlikte çeşitli politik, ekonomik, toplumsal problemlerin oluşturduğu manevi krizlerle yüzleşmektedir. Bu bağlamda dünyamızı ana çizgisinden çıkartmayan ve âdeta dengede tutan manevi değerlere bağlılığımız özellikle önemlidir. Bugün dünyamızda baş gösteren tahammülsüzlük, yabancı düşmanlığı, islamofobi, antisemitizm ve terör insanlık adına birer tehdit oluşturmaktadır. Böylesi zor bir dönemde bir kutsal değer olan insan hayatının korunup muhafaza edilmesi barış ve istikrara yönelik adımların atılması gerekmektedir.

Asrımızın bir diğer kâbusu da bu savaşların meydana getirdiği mülteci akınıdır ki onlara karşı bazı devletlerin insanlık dışı, ırkçı, saldırgan yaklaşımı ve yabancı düşmanlığı asla kabul edilemez. Yeri gelmişken Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm dünyaya örnek olan mültecilere yönelik yaklaşımını ve insani tutumunu takdir ediyorum. Bütün bu yeni gündemlerin arasında Azerbaycan küresel öneme sahip fikirleriyle dünya topluluğuna hitap etmektedir. Şeyhülislam olarak bu büyük önem taşıyan işlerde devlet başkanımız Sayın İlham Aliyev’in sessiz kalmaması ve İslam âlemine yönelik desteklerini görmek bizi memnun ediyor. Devlet Başkanımızın global ölçekte değerli teşebbüsleri insanlığın gelişimine yönelik girişimlerdir; barış ve uyum içinde birlikte yaşamı destekler niteliktedir. İnsani ve kültürlerarası diyaloğa dair küresel forumların düzenli olarak Bakü’de yapılması bu tür girişimlere ne kadar önem verildiğini gösterir. BM ve İKT (İslam Konferansı Teşlikatı) aracılığıyla çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan Azerbaycan her zaman bölgede ve dünyada barış ve anlaşmaya hizmet eden ilerici fikirlerin destekçisi olarak hareket eder. Bütün bu işlerde dinî merkez olarak Kafkas Müslümanları idaresi yakından ilgilenir ve katkısını esirgemez. Bugün Azerbaycan dinler, mezhepler arası birlikteliğin, millî ve manevi değerlerin sahiplenildiği, çeşitli kültürlerin bir arada yaşanabildiği yer olarak eşsiz bir örnektir.

Yapmış olduğunuz hizmetlerden dolayı bu yıl, hem 70. doğum yılınız hem de şeyhülislamlıkta 40. hizmet yılınız olması hasebiyle Sayın İlham Aliyev bunun en yüksek seviyede kutlanmasını istedi. Duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Bu, benim için büyük bir şereftir ki muhterem devlet başkanımızın, hem hayatımın hem de görevimin başında olmamın yıl dönümlerine göstermiş olduğu dikkat ve saygı beni onurlandırdı. Millî ve manevi değerlerimize bağlı, onların korunması adına çabalarını esirgemeyen Sayın Başkan’ın Bakü’de “Dünya Liderler Zirvesi-2”nin gerçekleştirilmesi ile ilgili karar verirken programın tarihini doğumumun 70. ve şeyhülislamlıkta 40. yılıma denk getirerek almasını şeyhülislamlık makamına ve şahsıma gösterdiği yüksek saygı ve itimadın göstergesi olarak değerlendiriyorum ve bundan dolayı zatıalilerine minnettarım.

Bu etkinlikleri hazırlayıp gerçekleştirmek amacıyla devlet başkanımızın kararı uyarınca Yetkili Organizasyon Komitesi oluşturuldu. Dünya Dinî Liderleri’nin 2. Bakü zirvesi kasım ayında yapılacak. Bu küresel önem taşıyan etkinlikte dünyanın her tarafından 500’den fazla katılımcıya ek, 50’yi aşkın seçkin devlet, din ve bilim insanının da onursal konuk olarak hazır bulunması bekleniyor.

Bu vesileyle benim için önemli bir zamanda derginizin bana sunduğu bu güzel fırsattan istifade ederek sizler aracılığıyla Türkiye’deki bütün kardeşlerime, bütün Müslüman ümmetine selamlarımı, hayır dualarımı gönderiyorum. Yüce Yaradan, Türkiye-Azerbaycan dostluğunu ve kardeşliğini ebedî kılsın, İslam âlemini muhafaza eylesin ve dünyaya barış ve selamet getirsin!

Vesselamu aleyküm ve rahmetüllahi ve berakatühü!

Editör: Mehmet Çalışkan