Söyleşi
Mahir Kılınç

Görev yaptığınız camiye kokusu ve renkleriyle ayrı bir güzellik katan çiçeklere olan merakınız, ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? 

Çiçekler, her zaman kendine has dokusu, rengi ve kokusuyla ilgimi çekmişti. Çiçeklerin o nazenin yapısı, âdeta bakıma muhtaç bir çocuk gibi gelmişti bana. Ben de evimde kendimce çiçekler yetiştirmeye başladım.  İşte o zaman “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler.” (İsra, 17/44.) ayetiyle “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı tespih ederler.”(Hadid, 57/1.) ayetini bizzat çiçeklerde gördüm. Onların cansız ve sadece bir görüntüden ibaret olmadıklarını anladım. Böylesi ibretlerle dolu çiçekler, evimize ayrı bir renk, ayrı bir güzellik katmaya başlamıştı. Evde yetiştirdiğim çiçeklerin sayısı artınca, onlardan bazılarını taşımaya karar verdim ve camiye getirdim. Çiçekleri camiye ilk getirdiğimde cemaat önce şaşırdı ve çiçeklere karşı namazın olup olmayacağını sordu. Ben de: “Tabiatta, ağaçların arasında nasıl namaz kılıyorsanız ve oluyorsa burada da namaz olur.” dedim. Bu durum cemaatin de hoşuna gitti. 

Çiçekleri çocuklara camiyi sevdirmek için araç olarak kullandınız. Bu fikir aklınıza nereden geldi ve sonraki süreçte neler yaşadığınızı bizimle paylaşır mısınız?

Günden güne artan ve camimizi rengârenk süsleyen çiçekler, yaz Kur’an kursu için camiye gelen çocukların dikkatini çekti. Çocuklar çiçeklerle ilgilenmeye başladı. Bu durum benim hoşuma gitti. Çünkü çiçekleri seven çocuk doğayı sever, insanı sever ve o çocuktan asla kimseye zarar gelmez. Çocukların çiçeklere olan ilgisine kayıtsız kalamadım ve ben de her çocuğa bir çiçeğin bakımını üstlenme görevi verdim. Saksıların üzerine o çiçekle kim ilgileniyorsa o çocuğun adını yazdım. Her çocuk kendi çiçeğini sulamaya, onu korumaya ve kuruyan yapraklarını toplamaya başladı. Çocuklarla çiçekler arasında bir ünsiyet oluştu. Camimizdeki bu etkinliği duyan diğer çocuklar da buna katıldı ve çocuklarımızın sayısı 300’e kadar çıktı. Çocuklarımız camiye artık sadece kurs için değil bakmakla yükümlü olduğu ve çok sevdikleri kendi çiçekleri için de gelmeye başladı. Böylelikle iki çiçeği camide buluşturmak bizlere nasip oldu. Camiye gelen çocuklarla birlikte çocukların anneleri, babaları da camiye gelmeye başladı. Bunlara hep bir çiçek vesile oldu.

Camiyi âdeta botanik bahçesine çevirmekle dünyada bir ilki başardınız. Ancak bunun yanı sıra hayata ve insana dokunan başka faaliyetleriniz de olduğunu biliyoruz, bunlardan söz eder misiniz?

Çocuklarımızı internet kafelerden uzak tutmak adına camiye bilgisayar, internet ve yazıcı aldım. Çocuklar camiye gelip ödev yapıyorlar ve yazıcıdan çıktı alıyorlardı. Ancak günden güne sayı artıp da tek bilgisayar yetmeyince bu konuda bir şeyler yapmalıyım diye düşündüm. Cami cemaatimizden bir hayır sahibine camimizin bahçesine içinde Kur’an kursu, internet kafe, spor salonu ve kütüphanenin bulunacağı bir kültür merkezi yapmayı teklif ettim. O da sağ olsun kabul etti ve iki katlı bir kültür merkezi yaptırdık. Kültür merkezine bir kat daha ekleyip bu katını da aşevi yaptık. Bu aşevinden her gün 300 kişiye yemek vermeye başladık. Bana yaptığım her işte en büyük destekçim ve yardımcım olan eşim, yaz tatillerinde Kur’an öğrenmeye gelen çocukların yemeklerini hazırladı ve o çocuklara aşevinde yemek verdik. Kültür merkezi olarak düşündüğümüz binayı âdeta bir yaşam merkezine dönüştürdük. Böylelikle camiyi yaşamın merkezi hâline getirmeyi başardık.

Cami cemaatinden ve hayırsever insanlardan oluşan bir komisyon oluşturduk. Bu komisyon öncülüğünde mahalledeki ve çevredeki yoksulu, hastayı ve evlilik çağında olup da maddi imkânsızlıklardan ötürü evlenemeyen gençleri tespit ettik ve onları evlendirdik. Ayrıca her ay 50 aileye yardım, üniversite öğrencilerine burslar verdik ve bir hayırseverimizin çalışmalarımızı görüp bağışladığı evini “Diyanet öğrenci evi” olarak Nevşehir’imize kazandırdık. Sağlığımıza yönelik “Sigarayı bırak, zinde kal, Ahmet Hoca’dan altını al.” sloganıyla sigarayı bırakan her gencimize altın hediye ettik. Bu şekilde sigarayı bırakan gençlerimizin sayısı 15’i buldu. Kısaca hayırsever kimselerle yardıma ihtiyacı olan kimseleri cami ekseninde buluşturmaya, çocuk ve gençlerimiz başta olmak üzere insanlarımıza bir şekilde ulaşmaya ve gönüllerini kazanmaya çalıştık.

Bu yıl altıncısı düzenlenen iyilik ödülüne layık görüldünüz. Bu konudaki duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?

Bir gün telefonum çaldı ve karşıdaki kişi: “Sizi Türkiye Diyanet Vakfından arıyoruz. 2020 İyilik Ödüllerine siz de uygun görüldünüz.” dedi. Öncelikle inanamadım, şaşırdım ve çok duygulandım. Çiçeğe duyduğum sevginin ve çiçekle hem cami cemaatini hem de çocukları buluşturabilmenin bana böyle bir ödüle vesile olabileceğini hiç düşünmemiştim. Çünkü bugüne kadar bu ve bunun gibi faaliyetleri Allah rızasını kazanabilmek için yaptım. Ancak Rabbim lütfetti belki ömrümce unutamayacağım bu ödülü bana nasip etti. Beni bu ödüle layık gördükleri için başta Diyanet İşleri Başkanımıza ve Türkiye Diyanet Vakfına çok teşekkür ediyorum. Elbette yaptığım işlerden dolayı takdir edilmek beni onurlandırdığı gibi sorumluluğumu da katbekat artırdı. Bu sorumluluğumun farkında olarak daha çok hizmet etmek, daha çok insanın gönlüne girmek ve o insanları camiyle buluşturmak adına çalışma ve gayretlerimizi Rabbim artırsın inşallah. 

Sizin gibi din hizmetinde bulunan din gönüllüsü meslektaşlarınıza neler tavsiye edersiniz?

Her şeyden önce böylesi bir vazifede bulunmanın bizlere Allah’ın ikramı olduğunu bilmeliyiz. Çünkü insanlara hizmet, peygamber mirasıdır. Bu kutlu mirasa sahip çıkarak insanların dinî, toplumsal ve kişisel hayatına bir şeyler kazandırmalıyız. İşte bu hâl üzere insanlara ulaşabilmenin yollarını aramalıyız. Çocuklarımız ve gençlerimize yönelik çalışmalar geliştirirken asla diğer yaş gruplarını da ihmal etmemeliyiz. Her ne yaparsak yapalım içerisine sevgi ve samimiyetimizi katalım. İnsanlar o sevgi ve samimiyeti görünce zaten güvenmeden edemiyorlar. İşte o zaman bir anda cemaatin nazarında güvenilen, itimat ve itibar edilen bir kimse oluveriyorsunuz. Allah da zaten kendi rızası uğruna yapılan işleri bereketlendiriyor ve yepyeni kapılar açıveriyor. Allah, bizleri her daim istikamet üzere ve vazifesinin üzerine âdeta titreyen kimselerden eylesin.

Ahmet Aydemir, kimdir?

Ahmet Aydemir, 1967 yılında Nevşehir’de doğdu. İlkokuldan sonra Nevşehir İmam Hatip Lisesini bitirdi. 1985 yılında Kozaklı Karahasanlı kasabasında imam hatip olarak göreve başladı. 1992 yılından beri de eski adı Taşlıbel Camii olan Çiçekli Camiinde görevini sürdürmektedir. Kamu Yönetimi son sınıf öğrencisi olan Ahmet Aydemir evli ve üç çocuk babasıdır.

Editör: Mehmet Çalışkan