Gençlerin ateizme kaydığı yönünde sosyal medya platformunda paylaşımlar gördüm. Elimde de karpuz vardı. Kendi kendime dedim ki, insan bir nal izi görse buradan bir at geçmiş der. Nal izi hemen atın varlığını akla getirir.

Her yıl, ay, gün boyu sayısız sebze ve meyveler, karada ve denizde çeşit çeşit canlılardan oluşan nimetler, Kur’an’ın tabiriyle “Allah’ın varlığını anlatan sayısız nimetlerine ”(Nahl,36) rağmen, nal izinden atı gördükleri kadar o nimetlerin izinden Allah’ı görememeleri akıl tutulmasından başka bir şey değildir. İslamın şartı olan ve kelime-i şehadet diye bildiğimiz “Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur…” sözündeki “Şahitlik” kelimesi, türkçede kullanılan “tanıklık” anlamındadır. Yani Allah’ın eserleri üzerinde düşünüldüğü zaman O’nun varlığı konusunda şüpheye yer yoktur, varlığı kesindir ve nettir, çıplak gözle görür gibi varlığına tanıklık ediyorum demektir. Evrenin yaratılışının mükemmel olmasının yanı sıra harikulade yaratılan insan da bizi Allah'a ulaştıran önemli etkenlerdendir.

Yüce Yaratıcı insanı yarattıktan sonra başıboş bırakmamış, verdiği akıl nimeti ile birlikte kendi içimizden peygamberler ve kitaplar göndererek doğru yolu bulmamızı istemiştir. İnsanın ne kadar mükemmel yaratıldığıyla alakalı son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar bunu destekler mahiyetindedir. Dolayısıyla, bizi Yaratıcıya götürecek binbir sebep varken çevremizde, Allah’ın varlığını kabul etmek, inkar etmekten daha kolaydır.

Burada kendimize de bir öz eleştiri yapmamız gerekiyor. Okuma oranının düşük olduğu gerçeğini de düşündüğümüz zaman, gençlerin Kur’an-ı okumalarının da düşük oranda olması kaçınılmazdır. Hal böyle olunca, müslümanların bazı yaşam biçimi ile Kur’an öğretileri arasındaki tezatların Allah’ı bulma konusunda gençler üzerinde olumsuz etkisinin olduğu mümkündür. Müslümanların yaptıkları yanlışların İslam'a mâl edilmesi ve İslam'ın asıl kaynağı olan Kur'an'dan bîhaber olan insanların, yapılan yanlışları dinden bilmelerine sebebiyet vermiş ve İslam'ın üzerinde oynanan oyunlara farketmeden destek olunmuştur. Ayrıca, günümüzde medyanın gücü ve etkisi de kullanılarak İslam aleyhine propagandalar yapılarak Müslüman kimlikli birinin yapmış olduğu bir yanlışın gündemde tutulması sağlanmış ve daha fazla kitleye ulaşması için yoğun bir çabanın sarfedildiğini ve yanlışların İslama mal edildiğini, diğer din veya dünya görüş ve ideoloji mensuplarının yaptıkları hataların ise vahşet boyutunda dahi olsa gizlenmeye çalışıldığını söylemek abartılı olmayacaktır.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, ateistliğin kabul edilmesinin çok zor olması gerekmektedir genç kardeşim. Şu Karpuz üzerinde biraz düşün! Gördüğün küçücük siyah çekirdek; rengi, şekeri, aroması, suyu ve tadı tam kıvamında olarak kocaman oluveriyor ve onu yerken çok keyif alıyorsun. Karpuzun o kıvama gelme süreciyle ilgili düşünelim;

Toprak cinsi önemli, her toprakta yetişmiyor. Ne kadar güneş ışığı alacağı ölçülmeli, çok güneş veya az güneş olursa çürür. Yağmur yağması lazım, ne kadar yağmur ister, hangi gün veya hangi aşamada ne oranda yağmur ister. Bu gibi çok hesap ve takip gerektiren işleri kim yapabilir? Dünyada yetişen sayısız karpuzlarla bu denli yakın ilgiyi kim yapabilir? Bunun yanında diğer yediğimiz meyve, sebze, sayısız nimetlerin ve hergün soluduğumuz ve bu salgın sürecinde kıymetini daha iyi anladığımız bunun gibi sayısız nimetlerin yaradılışını da hesaba katarsak bu sanatın üstesinden kim gelebilir?

Yaklaşık bin beşyüz yıl önce gönderdiği Kitap’ta inkar ettiğin Allah soruyor:

“Karpuzu ve diğer sayısız meyveleri siz mi büyütüyorsunuz, yoksa büyüten biz miyiz?” (Vakıa,63-64)

Bin beşyüz yıldan beri Kur’an’ın yönelttiği bu soruya ateistlerin mantıklı bir cevabı olamadı.

İnsan gibi mükemmel bir varlığın yanısıra, dünya, güneş, ay ve sayısız nimetlerin varlıkları da Allah’ın yarattığını ve bir denge üzerine oturtulduğunu anlatır Kur’an.

Kainattaki dengeyle ilgili yakın tarihte bilimin ortaya koyduğu olguları, fizik, matematik astronomi gibi ilim dalında eğitimi ve bilgisi olmayan Hz. Muhammed’in 1500 yıl önce Kur’an aracılığıyla bildirmesi, ateistlerden daha inandırıcı değil midir?

Genç kardeşim!

Din, Kur’an’da anlatılandır. Müslümanların yaptıkları yanlışlar veya eksikliklerden hareketle İslamı değerlendirmek ve tanımlamak haksızlık olur. Bir dini insanlardan ve toplumdaki örf ve adetlerden öğrenmeye çalışmak ve asıl kaynağı olan kitaptan uzak kalmak da o dine yapılan en büyük haksızlıktır.

Üniversitede ders kitabında okumuştum; müslüman olan bir Avrupalı hac ibadeti için Mekke’ye gelmiş, müslümanları yakinen görünce şu duayı yapıyor:

“Allah’ım! Müslümanların halini görmeden bana müslüman olmayı nasip ettiğin için sana hamd ederim”

Sosyal medyanın olmadığı, belkide televizyon gibi iletişim araçlarının kısıtlı olduğu o tarihlerde yaşanmış bu olay, hızlı bir iletişim çağında çok düşündürücüdür. Hz. Muhammed (a.s.)’in ve bin yıllık şanlı tarihimiz dönemlerinde yaşanan İslam, dünya insanına ışık ve medeniyet oldu. Son dönemlerde İslam topraklarında oynanan oyun ve müslümanların zaman zaman sergilediği basiretsizliklerin yeni nesil gençleri İslama karşı bakışlarında iyi örneklik teşkil etmediği de bir gerçektir . Bu nedenledir ki Kur’an’ın ilk inen ayeti olan “Oku!” emrinin büyük bir mucize olduğu ve bu emir gereği Kur’an’ı okuyarak dini öğrenmenin önem arzettiği anlaşılmaktadır.