Muhammed sûresi Bedir savaşından sonra nazil olmuş ve ikinci ayette Muhammed (S.A.V)'in ismi geçtiği için Muhammed sûresi olarak adlandırılmıştır. Bu sûreye yirminci ayette geçen kıtâl kelimesinden hareketle kıtâl sûresi de denir. 38 ayet-i kerîmeden oluşan bu sûreyi kısacık bir deneme yazısı içerisinde değerlendirmek elbette mümkün değildir. Ancak bu sûrede özellikle iki ayet dikkatimizi çekmekte ve bizi silkeleyerek kendimize getirmektedir.

1."Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır." (Muhammed: 47/7). Allah (c.c)’nün neye ihtiyacı var ki O'na yardım edelim? Çünkü başka bir ayette "Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur." (Fâtır: 35/15) buyurmaktadır. Demek ki, Allah her şeyden müstağnîdir, asıl bizler O'na muhtacız. Peki ‘Allah'a yardım etmek’ ne demektir ve nasıl olur? Allah'a yardım, O'nun buyruklarına gönülden kulak verip belirttiği ölçülere göre yaşamak ve İslâm'a destek olmak demektir. Bunu yaptığımızda Rabbimiz bize yardım edeceğini ve ayaklarımızı bastığımız yere sağlam bastıracağını vaat ediyor.

Müslüman, kendine özgü gündemi ve hedefi olan insandır. O hedef üzere yaşadığı müddetçe Allah'ın dinini soluklamak, her hâlükârda İslâm ve Müslümanların yanında olmaya çalışır. Kur'an, buna en genel ifadeyle 'ölünceye kadar Rabb'e kulluk' der. (Hicr: 15/99). Fakat gayesini ve gündemini kendisi belirlemeyenler yapay algı yönetimleri karşısında savrulurlar ve sabit kadem olamazlar. Bu gün bu tür savruluşlara çokça şahit oluyoruz. Halbuki ele aldığımız ayet-i kerime bize sabit kadem olmanın ve ilahi desteği elde etmenin yolunu net bir şekilde gösteriyor. Dilimize pelesenk olan ve Hz. Peygamber (S.A.V) 'in Cennet hazinesi olarak nitelediği (Buhârî; Cihad, 27) "lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" da aynı şuuru verir. (Havl de kuvvet de ancak Allah'ın desteği iledir). Havl, her türlü zararı engelleyen, kuvvet ise her türlü faydayı celbeden güç demektir. Yani eğer Allah'ın desteğini arkanıza alamamışsanız havl de mümkün değildir kuvvet de. Bir toplumda İslâm ne kadar belirleyici unsur olur ve Allah’ın dini ne kadar yüceltilirse o toplum o nispette ilâhî desteğe layık ve sabit kadem olur. Sabit kadem olmak bir anlamda istikrar bulmak demektir. İstikrarın yolu da ikrardan geçer. İmanlarını ikrar eden ve ikrarlarının arkasında duranlar arkalarında Hakk'ın yardımını hissederler ve istikrarlı bir hayatları olur. O halde, ayakları yere basan bir toplum olmak ve bastığı yere sağlam basan nesiller yetiştirmek Allah'ın dinini hayatın belirleyici ögesi kılmakla mümkündür. Akif ne güzel söylemiş:

            Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol...

            Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol...

2. "Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak! Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 27-28). Herkesde bir son nefes endişesi vardır. Bir defalığına gelecek ve bizi alıp gidecek olan ölüm meleği ile karşılaşma anımızın güzel olması en büyük arzumuzdur. Zira o an, aynı zamanda bir başlangıçtır ve ilerisi adına bu başlangıç önemli bir işaret olacaktır. Bu ayet-i kerîmeleri sûre bütünlüğü içerisinde değerlendirecek olursak, önceki ayetlerde münafıkların ikircikli tutumlarının eleştirildiğini görüyoruz. Îman bir iddiadır ve arkasında durmanız gerekir. Münafıklar mümin göründükleri halde İslâm üzere istikametlerini koruyamamışlardır. Onların bu ikircikli tutumları ve yaşadıkları gelgitler Allah'ı gazaplandırdığı için böylesine kötü son ile tehdit edildiler. Peki bu ayet bu gün bize ne söyler? Peşine takıldığımız hayat tarzı, tutkularımız, ilgilerimiz ve beğenilerimizin Allah'ı öfkelendirdiğine veya memnun ettiğine dikkat etmek ve her şeyde Allah'ın hoşnutluğunu gözetmek gerekiyor. Zira aynı ölüm meleği istikâmetini muhafaza edenlere bakın nasıl geliyor: "Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır, derler." (Fussilet: 41/30-32).

Demek ki ölüm meleğinin öfkeyle yahut müjdeyle gelmesi bizim eylemlerimizle ilgili. Eskiler su testisi su yolunda kırılır, derken ne güzel söylemişler. O halde ölüm meleği ile nasıl karşılaşmak istiyorsak hayatımızın her aşamasında o karşılaşmaya hazır olmak icap eder. Zira onun ansızın gelivermesi sebebiyle niceleri gök ekinin biçilmesi gibi göçüvermiş, hayatları yarım kalmış ve yüklemini yitirmiş cümlelere benzemişlerdir. Ancak bazen yarım kalan cümleler tam cümlelerden daha anlamlıdır. Önemli olan o cümleyi Allah'ı memnun etmek için kurmaktır. Tamamlanması ya da yarım kalması O'nun takdiridir. Özetle;

a-Allah'ın yardımını almak ve sabit kadem olmak O'nun dinine yardım etmekle mümkündür.

b- Allah'ı öfkelendiren şeylerin peşine takılmak ve O'nun rızasını önemsememek ebedî hüsran getirir.