Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Sultanahmet Camii'nde hutbe irad etti

Değerli Müminler,

Bizleri bu mübarek vakitte huzurunda buluşturan Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun. Bir mabedin içinden yüce bir medeniyet inşa eden Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya sonsuz salât ve selam olsun.

İslam medeniyetinin en büyük merkezlerinden İstanbul’umuzdan ve bu ulu mabed Sultanahmet Camimi’mizden bütün insanlığa selam olsun. Cumanız mübarek olsun.

Kıymetli kardeşlerim,

İslam medeniyetinde hayatın merkezinde cami ve mescitler vardır. Camiler, Müslümanların inanç dünyasından toplumsal ilişkilere, kulluk ve sorumluluk bilincinin oluşmasından hukukun inşasına, eğitimden sanata, aileden çevreyle ilişkilere kadar hayatın bütün alanlarına yönelik değerlerin buluştuğu mekanlardır. Peygamber Efendimizin Medine’ye hicretiyle birlikte yaptığı ilk işlerden biri de Mescid-i Nebî’nin inşasıdır.

Mescid-i Nebi, maddi ve manevi ihtiyaçların karşılandığı, kimsesizlerin himaye edildiği, bireysel ve sosyal düzlemde her türlü meseleyle ilgili istişarelerin yapıldığı bir merkez olarak görev ifa etmiştir.

Aynı zamanda edep, âdap, ilim ve irfanın aşılandığı bir mektep olarak hizmet vermiştir.

Dolayısıyla camiler ve mescitler İslam beldelerinin kimliğidir. Birliğin, dirliğin ve sevginin sembolüdür.

Minberi ve kürsüsüyle, üstün insanlık nizamının öğretildiği; ilim ve ahlak, marifet ve hikmet derslerinin verildiği ilim merkezleridir.

Aziz müminler,

Bizler, camilerin değerleriyle kurulan bir medeniyetin varisleriyiz. Sadece ibadetlerimiz değil; tarihimiz, edebiyatımız, örf, adetlerimiz de camilerimizle iç içedir.

Bugün de millet ve ümmet olarak beraberce sahiplendiğimiz en güçlü ortak zeminimiz camilerimizdir. İstiklal mücadelesinden 15 Temmuz’a zor zamanlarımızda ortak hareket noktamız camilerimizdir.

Ortak heyecanımızın ve ortak idealimizin ifadesidir camilerimiz.

Camilerimiz sadece müminler için değil, tüm insanlık adına huzur ve barışın ifadesi, adalet ve merhametin nişanesidir.

Değerli Müslümanlar,

Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz;

“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder...” (1) buyurmaktadır.

Bu ayet-i kerime, aynı zamanda bizlere, camilerimizin temsil ettiği manayı, tevhid, kulluk, özgürlük, kardeşlik gibi değerleri koruma, yaşama ve yaşatma sorumluluğunu da yüklemektedir.

Dolayısıyla camileri imar etmek, onların insanlık için ifade ettiği mesajı canlı tutmaktır. Onları ibadetin neşesi, tilavetin sedası ile buluşturmaktır.

Mabetleri imar etmek, minberlerinden, kürsülerinden, mihraplarından hakkın sesini âleme ilan etmektir. Kur’an ve Sünnetin öğretildiği cami dersleriyle zihinleri inşa ve gönülleri ihya etmektir.

Biliyoruz ki, içinde ibadet edilmeyen, cemaati olmayan camiler “garip”tir. Camileri garip kalan Müslüman bir toplum, hayat neşesini de kaybeder. Mabetleri mahzun bir milletin, gönülleri mesrur olamaz.

Camileri garip ve mahzun bırakmamanın yolu ise, içinde ibadet etmektir. Ezan-ı Muhammedînin ardından onun huzur veren atmosferinde buluşmaktır. Bu sebeple bir caminin kapılarının ibadete kapalı olması,

Müslümanların yüreklerini dağlayan en büyük ızdıraptır. Bir caminin amacı dışında kullanılması, temiz vicdanları yaralayan açık bir haksızlıktır.

Kıymetli kardeşlerim,

Yeryüzünün krizler ve bunalımlarla kuşatıldığı günümüzde, biz müminlere düşen en önemli görevlerden birisi de mabetlerimizden insanlığa inşirah kapıları açmaktır.

Camilerimizi hayatla ve insanlığı merhametle buluşturmaktır. Tüm yeryüzünü güzel ahlak ile tanıştırmaktır.

Yüce Rabbimiz bu ulvi gayenin peşinde olanları muvaffak eylesin.

Gayretlerini makbul, zorluklarını kolay eylesin.

Editör: Mehmet Çalışkan