6. Uluslararası Medya ve İslamofobi Formunda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "İslam, kendisinden korkulan değil; bilakis korkuları izale eden bir dindir." dedi.

Yüce dinimiz İslam; insanın kendisiyle, Rabbiyle, toplumla, çevreyle ve bütün varlık âlemiyle ilişkisini en ideal düzeyde belirleyen ilahî bir nizamdır. Bütün   insanlar için can, mal, akıl, nesil ve din özgürlüğünü temin eden barış ve merhamet dinidir.

Ebaş şunları söyledi:

- İslam, ne yazık ki zaman zaman haksız ithamlara maruz kalıyor

Beşeri ilişkilerin zeminine adaleti ve merhameti yerleştiren; yeryüzünün barış ve huzurunu temel hedef olarak belirleyen İslam, ne yazık ki zaman zaman haksız ithamlara maruz kalmaktadır.

- Birtakım merkezler İslam'ı itibarsızlaştırmaya çalışıyor

Birtakım merkezler kendi haksız düzenleri için tehdit olarak gördükleri merhamet dini İslam’ı ve onun müntesiplerini her fırsatta itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır.

Son dönemlerde bir endüstriye ve sistematik bir karalama kampanyasına dönüşen bu durum olumsuz propagandalarla, insanları İslam ve Müslümanlar hakkında yanlış yönlendirmeyi ve önyargı oluşturmayı hedeflemektedir.  

Bu kara propaganda, medya vasıtasıyla daha da beslenerek Müslümanlara karşı tahammülsüzlüğe ve ırkçı saldırılara dönüşmektedir. İslam’ı ve Müslümanları korku ve tehdit unsuru olarak göstermek adına küresel bir algı operasyonu yürütülmekte, İslam’ın ilkelerine ve ümmet varlığımıza yönelik planlı manipülasyonlar yapılmaktadır.

 - “İslamofobi” kavramı esasen birilerinin zihin kodlarındaki İslam düşmanlığının bir yansımasıdır

Son iki yüz yılda dünyada yaşanan tarifsiz acıların failleri tarafından huzur dini İslam’ın, barış dini İslam’ın bir tehdit olarak gösterilmeye çalışılması, insaniyet adına gerçekten trajik bir durumdur. Bu amaçla ortaya atılan “İslamofobi” kavramı ise esasen birilerinin zihin kodlarındaki İslam düşmanlığının bir başka yansımasıdır.

- İslam’ın korku kelimesiyle ilişkilendirilmesi ırkçılık barındıran bir anlayışın ifadesidir

İslamofobi, İslam’ı, şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret göstererek bunu sun’î bir korku ile dünya kamuoyunda yaymak için çalışan hain ve karanlık bir projenin adıdır. İslam’ın korku kelimesiyle ilişkilendirilmesi, esasen ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran bir anlayışın ifadesidir.

İslam, kendisinden korkulan değil; bilakis korkuları izale eden bir dindir bir nizamdır. Her insanın hayatını, onurunu ve hukukunu teminat altına alan bir hayat nizamıdır.

Ne var ki öteden beri söz ve eylemleri ile sürekli Müslümanları hedef alanlar, barış dini İslam’ı, terörle birlikte anmak suretiyle, yapay bir korku ve endişe ortamı oluşturmaya çalışmaktadır. Emperyalist ideallerle üretilen ırkçı içerikler ve nefret dili, sosyal medyada, televizyon programlarında, yazılı ve görsel basında ve siyasî söylemlerde sorumsuz bir şekilde kullanılmaktadır.

- Terör örgütlerin İslam’la ilişkilendirilmesi, bir çarpıtma ve İslam’a yapılmış açık bir bühtandır

Diğer yandan İslam coğrafyasının işgal edilen bölgelerinde ortaya çıkan birtakım terör örgütlerin İslam’la ilişkilendirilmesi, tam anlamıyla bir çarpıtma ve İslam’a yapılmış açık bir bühtandır. Bunlar, İslam’a ve Müslümanlara asla mal edilemez. Bu yapılar en fazla zararı İslam’a ve Müslümanlara vermektedir. Müslümanları tehdit etmekte, şehirleri yakıp yıkmaktadır. Esasen bunlar İslam düşmanlığı endüstrisine malzeme üreten, taşeron örgütlerdir.

Bugün bizler, Filistin’den Myanmar’a, Kafkaslardan Balkanlara kadar dünyanın pek çok yerinde katliamlar yapan, masumları, kadınları, çocukları acımasızca öldüren gözü dönmüş kişi ve grupların dini kimliğine baksak acaba hangi inancın izlerini görürüz? Bunlar hangi dinlerin mensuplarıdır? Bizler, bunların inançlarından hareketle genelleme yaparak Judaizmofobi, Kristiyanizmofobi, Budizmofobi, Hinduizmofobi tabirini kullanıyor muyuz?

Ne yazık ki İslam’a karşı art niyetli ve ötekileştirici bir yaklaşımla karşı karşıyayız.

Bu noktada Müslümanlar olarak bir temsil sorunu yaşadığımızın da altını çizmek isterim. Bizlere düşen, İslam’ı en güzel şekilde temsil etmek ve yöneltilen ithamları yaşantımızla, ahlakımızla, duruşumuzla tekzip etmektir. Ancak o zaman İslam’ın evrensel mesajını, ahlakını, ilke ve değerlerini insanlığa etkili bir şekilde ulaştırma imkânı bulabiliriz.

- Bizlere düşen, İslam’ı en güzel şekilde temsil etmektir

Malumunuz olduğu üzere İslam hakkında oluşturulan olumsuz algı ve tasavvurun arka planında kitle iletişim araçlarının ve bir takım medyanın büyük payı vardır. Zira medya, insanların tutum oluşturma, geliştirme ve değiştirmelerinde büyük bir etkiye sahiptir. Bireysel ve toplumsal ilgi ve algılarının medya vasıtasıyla etki altına alındığı, yönlendirildiği, manipüle edildiği ve hatta toplum mühendisliği yapılarak kitlelerin mobilize edildiği yadsınamaz bir gerçektir. Maalesef medya, nesnellikten uzaklaştığında dinî ve ideolojik saiklerle algı yönetiminin, nefret söyleminin ve alabildiğine itibar suikastinin yapıldığı bir zemin haline gelebilmektedir.

Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve dijitalleşmeyle birlikte medya, yeni bir boyut kazanmıştır. Bugün yeni medya araçları, sosyal medya ve sosyal ağlar, hızlı erişim, etkileşim ve paylaşım gibi imkânlarıyla, geleneksel medyaya oranla daha etkin bir hal almıştır.

Bu yüzden, İslam düşmanlığıyla mücadelede yeni medya gerçeği, mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Gerek ırkçı bir yaklaşım olan islamofobinin gerekse her türlü istismarcı yapının önüne geçmek için bilişim çağının imkân ve araçlarının doğru ve etkin bir şekilde kullanılması kaçınılmazdır.

İslam’ın hakikatlerini insanlığın idrakine sunmak ve İslam’a düşmanlık yapan tüm unsurlarla etkin bir mücadele ortaya koyabilmek için ortak bir akıl, kurumsal bir yapı ve stratejik bir iletişim yöntemine ihtiyaç olduğu da aşikârdır. Bu meyanda öncelikle söz konusu düşmanlığı oluşturan politik, ekonomik ve kültürel sebeplerin gerçekçi bir şekilde analiz edilmesi önem arz etmektedir. İslam karşıtlığının ve düşmanlığının bertaraf edilmesi, büyük oranda meselenin arka planının kavranması ve doğru bir mücadele yönteminin benimsenmesine bağlıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, bu önemli mücadele hususunda bizlere ufuk açacak sonuçlar çıkacağına inandığım bu sempozyumun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Başta RTÜK kurumumuz olmak üzere görüşleriyle değerli katkılarda bulunacak olan hocalarımıza ve bütün katılımcılara teşekkür ediyor; tüm emek ve gayretlerimizin insanlığın iyiliğine, yeryüzünün barış ve selametine vesile olmasını yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.

Editör: Mehmet Çalışkan