Dr. Şule Yüksel Uysal 

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Daha çok erkeklerle ilgili olduğu düşünülen bir konuda “hayâsı ilim öğrenme isteğinin önünde engel olmayan” (Müslim, Hayz, 61.) bir hanım sahabi; Ümmü Süleym, konunun hanımlarla ilgili boyutunu sormuştu.

Müminlerin annelerinin pek hoşlanmadığı bu soruya Resul (s.a.s.), her zamanki gibi içinde binbir hikmet saklayan bir cevapla karşılık vermiş; “Kadınlar erkeklerin dengi/benzeri/misli/diğer yarısıdır.” buyurmuştu. Fıkhî bir soruya cevap sadedinde söylenen bu söz, aslında kadın ve erkeğe dair değişmeyecek önemli bir ilkeyi de ortaya koymaktaydı.

Diğer bütün mahlukattan farklı ve üstün olan insan türünü oluşturan kadın ve erkek, bu prensiplerin farkında olarak yaşarsa huzuru yakalayabilecektir. Aksi takdirde birbirlerini rakip olarak gören kadın ve erkek; aralarındaki benzerlikten, bütünleyicilikten ve ahenkten habersiz, hayatı birbirlerine zindan etme yarışına girecektir. Oysa iki cinsin de Rabbi olan Allah, kadın ve erkeğin hikâyesini ta başından beri Kitab’ında anlatmıştır.

Kadın ve erkek aynı özden yaratılmıştır; kâinattaki tüm varlıklardan daha kıymetli olmak bakımından aralarında fark yoktur. Çünkü yeryüzünde bir “halife” yaratacağını bildiren (Bakara, 2/30.) Allah’u teala halifenin kadın ya da erkek olmasına değil, insan olmasına işaret etmiştir. O halde insan olma değerine sahip olan kadın ya da erkek halife olabilecektir.

Aynı amaçla yaratılan kadın ve erkek en başından beri iki cins olarak var edilmiş, ilk insan Hz. Âdem (a.s.) için huzuru kendisinde bulacağı eşi Havva yaratılmıştır. (Rûm, 30/21.) Çünkü insan bu dünya yükünü ancak yanında aynı dili konuşup, aynı duyguları paylaştığı, aynı özden gelen bir başka canla birlikte yüklenebilecektir. İşte bu can, kadın için erkek; erkek için ise kadından başkası değildir.

Aynı yolun yolcusu olan kadın ve erkek cinsiyetleriyle değil, kulluk yolunda katettikleri mesafe ile değer bulacaklardır. Çünkü Allah’ın katında üstünlük herhangi bir cinse özgü olmayıp, “sorumluluk bilinci” yani takva ile doğrudan ilişkilidir. (Hucurât, 49/13.) Adalet sıfatıyla bilinen yüce yaratıcı “kadın ya da erkek olsun, mümin olarak salih amel işleyenlere” (Nisâ, 4/124.) mutlaka karşılığını gerektiği şekilde vereceğini bildirmektedir.

Güzel işler yapan kadın ve erkek yaptığının karşılığını göreceği gibi, suç işleyen kadın ve erkeğe de aynı ceza verilmektedir. (Mâide, 5/38., Nûr, 24/2.) Adil olan yüce Yaradan aynı suçu işleyen kadına ceza verip erkeği kayırmak ya da erkeği suçlu bulup kadını kollamak gibi bir zulme asla göz yummayacaktır. Çünkü bireyler arasında gözetilmesi gereken adalet, cinsler arasında da gözetildiği takdirde anlam bulacaktır. İlk günahın yükünü tek başına kadına; insanlığın annesine yükleyen oradan da tüm kadınlara yayan anlayışın aksine “Her birey yalnızca kendi günahının sorumluluğuna sahiptir”. (İsrâ, 17/15., Fâtır, 35/38., Necm, 53/38.)

Hayat çetin pek çok imtihanı içinde barındıran zorlu bir süreçtir. Bu serüveni başarıyla tamamlayabilmek her zaman kolay olmayacaktır. İnsanın, düştüğünde elinden tutup kaldıracak, üzüldüğünde teselli edebilecek, yanıldığında doğruyu hatırlatabilecek cana, eşe, dosta ihtiyacı vardır. Bu dostluk için de hatırlatmada bulunan Rabbimiz “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler.” (Tevbe, 9/71.) der.

Müslüman bireylerin, kadın erkek ayrımı yapmadan öncelikle tüm müminleri kardeş bilmeleri (Hucurât, 49/10.) ardından bu kardeşliğin yanında mümin erkek ve kadınların birbirlerini dost saymaları (Tevbe, 9/71.) dinin en önemli dinamiklerinden biridir. Bu sayede kadın ve erkek aralarında üstünlük yarışına girmek yerine bir diğerinin sahip olduğu yeteneğe odaklanarak bu dostluğu nimete çevirebilecektir. Sonuçta kadın ve erkek; hayallerini, çabalarını ve yeteneklerini bir araya getirip dünyayı birlikte imar edecektir. Biri diğerini tamamlayan iki farklı akıl, iki farklı yetenek ve iki farklı yürek bir araya geldiğinde dünya bambaşka bir yer olacaktır.

Editör: Mehmet Çalışkan