Dr. Ömer Faruk Akpınar

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Fars asıllı olup bedeviler arasında doğup büyüyen, esmer tenli bir köledir o. Peygamber Efendimiz’in hanımlarından Ümmü Seleme onu satın almış ve yaşamı boyunca Hz. Peygamber’e hizmet etmesi şartıyla azat etmiştir (Ebû Dâvûd, Itk, 3). Ümmü Seleme ile Hz. Peygamber, hicretin dördüncü yılı şevval ayında evlendiklerine göre Sefîne’nin dâr-ı saadete girişi bu tarihten sonra olmalıdır. Efendisi Ümmü Seleme, kendisini Resulüllah’a hizmet şartıyla azat edince Sefîne: “Sen bana bunu şart koşmamış olsaydın ben yine de ondan hiç ayrılmazdım.” (Ebû Dâvûd, Itk, 3) diyerek Hz. Peygamber’e olan muhabbet ve bağlılığını izhar etmiştir.

Sefîne’nin asıl adı konusunda birbirinden farklı pek çok isim zikredilmiştir. Rûmân, Mihrân, Kays bunlardandır. Kendisinin anlattığına göre Hz. Peygamber ile çıktıkları bir yolculukta bir vadiden geçerken yorulan bazı sahabilerin kılıç, zırh gibi bazı eşyalarını bir elbiseye sararak taşımış, onu bu hâlde gören Hz. Peygamber, çok miktarda eşyayı taşıyabildiğinden kendisini bir gemiye benzeterek: “Sen ancak bir sefînesin (gemi)!” demiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 36/253, 256, 261). Sefîne, o günden sonra asıl ismini hiç kullanmamış, kendisinden ismi sorulduğunda “Resulüllah Efendimiz (s.a.s.) beni Sefîne olarak isimlendirdi, bu isimden başkasını istemiyorum.” diyerek cevap vermiştir (İbn Abdilber, el-İstîâb, s. 350-351). Belki de bu yüzdendir Cebrail’in Hz. Peygamber’e gelip “Sefîne’yi cehennem ateşinden kurtuluşla müjdele!” demesi (Kenzü’l-ummâl, 11/692). Peygamber emrine karşı muti, dostlarına karşı yardımsever ve topluma hâdim oluşundandır Hz. Peygamber’in “Allah, seni ve evlatlarını şeytandan korusun!” duasına mazhar olması (Ebû Nuaym, Ma’rife, 3/1392).

Sefîne, ehl-i suffedendir (Ebû Nuaym, Hılye, 1/368). Abdurrahmân, Ömer, Muhammed, Ziyâd, Kesîr adlarında oğullarından bahsedilmiş, künyesinin Ebû Abdirrahmân veya Ebu’l-Bahterî olduğu belirtilmiştir (İbn Abdilber, el-İstîâb, s. 350). Hz. Peygamber’in vefatından sonra Mekke ile Tâif arasındaki Batn-ı Nahle denilen bölgeye yerleşmiş (İbn Abdilber, el-İstîâb, s. 350) ve 80/699 yılına kadar uzun bir hayat sürmüştür (Keskin, “Sefîne”, DİA, 36/302). 70/689 yılından sonra (Zehebî, Siyer, 3/173), 78/697 yılında (Zehebî, el-Kâşif, 1/450) veya Haccâc’ın valiliği döneminde (İbn Abdilber, el-İstîâb, s. 350) vefat ettiği de söylenmiştir. Resulüllah’ın yanı sıra Ümmü Seleme ve Hz. Ali’den rivayette bulunmuş, kendisinden de oğulları Abdurrahmân ve Ömer ile tabiûndan bazı kimseler ilim almışlardır (Zehebî, Siyer, 3/173).

Hz. Peygamber’in hizmetinde bulunması sayesinde ona yakın isimlerden biri olan Sefîne, bazı hatıralarını daha sonra anlatacaktır. Hz. Peygamber’in, sabah namazını kıldıktan sonra ashabına dönüp gece rüya görüp görmeyenleri sorduğu ve anlatılan rüyaları yorumladığı bilgisi onun naklettiklerinden biridir (Hâkim, el-Müstedrek, 3/75).

Diğer rivayetlerinde Allah Resulü (s.a.s.) ile birlikte Hubârâ (toy) kuşu etinden yediğini (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 28), Hz. Peygamber’in, yaklaşık bir litre (müd) su ile abdest, üç buçuk litre (sa') su ile de gusül aldığını anlatmış (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 36/260); Hz. Peygamber’in, düşmanın eline geçer endişesiyle düşman topraklarına Kur’an nüshaları ile yolculuk yapmayı yasakladığını haber vermiştir (Bezzâr, el-Müsned, 9/284).

O, ittifakla mütevâtir kabul edilen “Benim adıma yalan uyduran kimse cehennemdeki yerine hazırlansın.” hadisinin ravilerindendir (İbn Adiy, el-Kâmil, 2/247).

Ümmü Seleme’den naklettiği Allah Resulü’nün en son tavsiyelerinden birine dair rivayeti de zikre değerdir. Resul-i Ekrem bu tavsiyesinde: “Namaza dikkat edin, namaza! Bir de eliniz altında bulunan hizmetçilerinize.” buyurmuştur (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 44/84, 261, 282, 315).

“Bir peygamber için (tasvir gibi zevk veren şeylerle) süslenmiş bir eve girmek uygun değildir.” (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 9) sözleri de onun rivayet ettiği hadislerdendir.

Editör: Mehmet Çalışkan