Söyleşi: Muhammed Kâmil YAYKAN

2010 yılında profesyonel olarak okçuluğa başlayan Mete Gazoz, 2013 yılından bu yana uluslararası arenada ülkemizi temsil ediyor.

Daha önce minikler kategorisinde yarışan Mete Gazoz, 14 yaşında A Millî Takım kadrosuna alındı,  yıldızlar, gençler ve büyükler kategorilerinde ülkemiz adına pek çok müsabakaya katıldı. Dünya sıralamasında 5. sırada olan Mete Gazoz, Avrupa Şampiyonası’nda derece alan ilk Türk sporcudur. Kendisi ayrıca Avrupa Şampiyonası, Dünya Şampiyonası ve Olimpiyat Oyunları’nda okçuluk dalında boy gösteren en genç Türk sporcu unvanın da sahibidir.

Hikâyenin en başına giderek okçuluk ile tanışma sürecinizle başlayalım isterseniz. Mete Gazoz kimdir, okçuluğa nasıl başlamıştır?

Ülkesine olimpiyat altını kazandırmayı amaçlayan ve bu uğurda çok çalışan 19 yaşında millî bir sporcuyum. Tahmin edebileceğiniz üzere en büyük hayalim ülkeme olimpiyat altınını getirmek.

Ben, okçuluk ile iç içe olan bir evde büyüdüm. Babam da eski bir okçu olduğu için ilk oyuncaklarım ok ve yay oldu diyebilirim. Ailem üç yaşımdayken elime yay aldığımı söylüyor. Şu an on dokuz yaşındayım, demek ki on altı yıldır bu sporun içindeyim. Tabii profesyonel seviyede 2010 yılında bu spora başladım ve 2013 yılından beri uluslararası turnuvalarda ülkemi temsil ediyorum.

Başarılarla dolu bir kariyer inşa ediyorsunuz. Henüz genç yaşta kazandığınız bunca başarının sırrı nedir?

Çok çalışmak, konsantre olmak, sabretmek ve en önemlisi de inanmak. Ok atarken saniyelerle yarışırsınız. Yaptığınız tüm çalışmalar, yayı gerdiğinizde esen rüzgâra, o anki bakış açınıza, konsantrasyonunuza bağlıdır. O yüzden, ancak inanarak atacağınız ok sizi hedefe götürür.

Ayrıca her zaman disiplinli çalışmanın, günün sonunda başarı için kilit anahtar olduğuna inanıyorum. Elbette ki gündelik yaşantınızda bile inişleriniz ve çıkışlarınız olabiliyor. Hedefe ulaşmanın asıl yolu  o inişlerde çıkış yolunu nasıl inşa ettiğinizden geçiyor.

Başarılı olabilmek için zorlukları yılmadan aşmak gerekmektedir. Mete Gazoz, karşılaştığı zorlukları nasıl aşar?

Ben, yapı itibariyle soğukkanlı ve sakin biriyim. Üzerim bir baskı hissettiğimde heyecanıma yenik düşmeyerek sakin kalmayı yeğlerim. Bu sayede yarışma esnasında doğru kararları verebilir, olası aksaklıkları soğukkanlılıkla bertaraf edebilirim. Bunda, bana yardımcı olan antrenörlerimin, destek olan okçuluk federasyonunun ve tabii ki ailemin katkısı çok büyük. Onlar, üzerimde oluşabilecek stresi engelleme noktasında bana hep destek oldular. Karşılaşabileceğim birçok zorluğa karşı âdeta etten duvar ördüler. Onlar sayesinde sporuma çok rahat odaklanıyorum.

Bir de dünyada elit sporcuların hemen hepsi artık kariyer yönetimlerini gerçekleştiriyorlar. Ben de bu konuda özellikle spor hayatıma pozitif katkı sağlayan bir ekip ile iletişim hâlindeyim. Proje çalışmalarımı yürütüyor ve kişisel gelişimime katkı sağlıyorum. Buradan aldığım kişisel gelişim eğitimleri sayesinde baskı ile nasıl başa çıkmam gerektiğini öğreniyorum.

Pek çok uluslararası turnuvada başarılı olan ve şu anda dünya sıralamasında 5. sırada yer alan Mete Gazoz’un hedefleri nelerdir?

Benim şu an iki büyük hedefim var. İlki 2019 yılındaki Dünya Şampiyonası. Bu şampiyonada her zaman olduğu gibi altın madalya kazanmak istiyorum. En çok odaklandığım hedef ise uğruna çok çalıştığım olimpiyat altınını ülkeme getirmek. O sürece kadar da katıldığım tüm turnuvalarda en iyi sonuçları alıp olimpiyatlara Dünya Şampiyonu unvanıyla gitmek istiyorum.

Uluslararası şampiyonalara katılıyor ve bayrağımızı gönderde dalgalandırıyorsunuz. Ülkemizi temsil etmek nasıl bir duygu, ok atmak için sahaya çıktığınızda neler hissediyorsunuz?

Öncelikle ülkemin formasını taşıyarak katıldığım her yarışma benim için heyecan verici. Orada sadece kendimi değil, koca bir ülkeyi temsil ediyorum. Ülkemden aldığım destekle kilit anlarda oku tek başıma değil de 80 milyonla beraber atıyormuş gibi hissediyorum, hâliyle bu bana çok büyük bir güç katıyor. Her ne kadar ülkemi en iyi şekilde temsil etmek omuzlarıma büyük bir sorumluluk yüklese de aynı zamanda kazanma hırsımı artıran en önemli motivasyon kaynağım oluyor.

Okçuluktan da söz etmek isteriz. Okçuluk sizin için ne ifade ediyor. Size göre ülkemizde yeteri kadar biliniyor mu? Ayrıca okçuluğun ülkemiz ve milletimiz için anlamı hakkında neler söylemek istersiniz?

Yaptığım sporun neredeyse tüm teknik ve tarihsel detaylarına hâkim olmaya çalışıyorum. Hocalarımla, babamla sohbet ediyorum. Okumalar yapıyorum, kendimi sadece saha içinde değil yaptığım bu okumalarla saha dışında da geliştirmeye çalışıyorum. Okçuluğu size şimdi anlatmak istesem belki de saatlerinizi alırım. Aslında bahsettiğim gibi okçuluğun bizler için tarihte geniş de bir yeri var. Kültürel ve sportif anlamda ülkemizde geçmişi olan önemli bir branş ancak ne yazık ki yaptığım sporu anlatmak, işin en zor kısımlardan biri.

O kadar kıymetli bir sporumuz var ki. Okçuluk Federasyonu’nun destekleriyle çok güzel işler yapılıyor. Bizler de başarıları getirdikçe ata sporumuz tüm ülkenin dilinde, kulağında… Bunu görmek çok güzel. Kısacası tarihte bizler için çok önemli bir yeri olan bu ata sporumuzu, tekrardan ülkemizin gündemine taşımak için var gücümüzle çalışıyoruz.

Kazandığınız pek çok ödül, bu yıl Dünya Okçuluk Federasyonu tarafından layık görüldüğünüz “yılın en iyi çıkış yapan sporcusu” seçilmeniz ile taçlandı âdeta. Bu ödüller sizi nasıl motive ediyor?

Her zaman başarımı daha da yukarı çekmem gerektiğini bana hatırlatıyor. Öyle ki artık spor dünyasında, hatta dünyamızın genelinde, dün yapılan şey bugün eski kalıyor. Tüketim çılgınlığı sadece alışveriş yaparken değil sportif başarılarda da dünyayı sarmış durumda. Dünyanın en iyileri bile bir maç kaybettiğinde kalitesi sorgulanır duruma geliyor. Hâliyle daha yapacak, kazanılacak çok yarışma var. Hedeflerim her zaman hareket hâlinde olduğu için, benim stabil kalmam bu hedeflere ulaşmamı imkânsız kılar. Bu yüzden bu tarz yarışmalar, bana, tamam dememeyi, daha da yukarılara tırmanmam gerektiğini ve kalıcı olmak için neler yapmam gerektiğini hatırlatıyor. Bu da beni pozitif anlamda motive ediyor.

Söyleşimizin sonunda sizi takip eden, kendine örnek alan ve spor kariyerine henüz başlayan -özellikle genç ve çocuk yaştaki- kardeşlerimize neler söylemek istersiniz?

Öncelikle spor yapmaya devam etsinler. Beklentileri olmadan yollarına devam etmeliler. Çünkü yolun sonu her zaman profesyonellik olamayabiliyor. Ancak bu demek değildir ki hayallerinden vazgeçsinler. O hayal onların yolunu elbet aydınlatmaya devam edecektir.

Aynı zamanda sporu hayatlarının akşına bir şekilde yedirmek, onlar için büyük bir artı olacaktır. Sonuçta spor yaparken sadece bedensel değil, zihinsel olarak da birçok farklı sınavdan geçiyorsunuz. Kaybetmeyi, kazanmayı, sabretmeyi ve daha birçok farklı duyguyu aynı anda yaşadığınız bile oluyor. Bu yüzden profesyonel olmasa da her zaman sporla iç içe olmaya devam etsinler.

Okçuluk ya da farklı branş fark etmez; spor, gelecek hayatları içinde onlara yön verecek en önemli süreçlerden biri olacak. Benim gibi okçuluk yapanlar ise keyif alsınlar. Hedefe odaklanmak, yaydan çıkan okun sesini duymak, atış sırasını beklemek… Bunlar hep ayrı bir keyif, tadını çıkarsınlar ve tabii ki çok çalışsınlar. Atış sırasında hedeflerine nasıl kilitleniyorlarsa kariyer hedeflerine de aynı şekilde kilitlensinler. Benim kırdığım rekorları geçmek umarım günün birinde onlar için yapılması gereken bir hedef olur ve ülkemiz adına her zaman daha iyisini
başarırlar.

OKÇULUK

Türk tarihinin ve kültürünün en önemli geleneklerinden biridir okçuluk. İnsanlıkla neredeyse yaşıt olan bu faaliyet; temelde bir oku, yay aracılığıyla hedefe ulaştıma amacını güder. Ok, ateşli silahların kullanımına kadar başta Türk-İslam medeniyeti olmak üzere her toplum tarafından hem bir savaş aracı hem de gündelik hayatı kolaylaştırıcı bir yardımcı olarak kullanıldı. Okçulara tarihin her döneminde ayrı bir önem atfedildi. Günümüzde ise biçim ve içerik olarak oldukça değişkenlik gösteren okçuluk, olimpik bir spor hüviyetinde.

İlk olarak 1904 aylında olimpiyat programına alınan okçuluk 1972’den bu yana kesintisiz olarak olimpik takvimde. Okçuluk sporunda yaygın olarak kullanılan yaylar ise “makaralı” ve “olimpik” olarak adlandırılır.

Yaylar; fiber, ahşap, karbon veya çelikten yapılabilir. Oklar da benzer malzemelerden yapılabileceği gibi kompozit olarak birkaç malzemenin karışımı ile hazırlanabilir. Okların arkasında dengeleyici ve yönlendirici olarak kullanılan, “yelek” adı verilen tüyler vardır.

Okun hedefe saplanan, sivri kısmı ise “temren”dir. Geçmişten bugüne temrenler de işlevleri bakımından çok farklı şekillere bürünmüştür.

Okun yay ile kurulmasını sağlayan ip ise “kiriş” olarak adlandırılır. Kiriş kontrolü okçuluğun belki de en önemli hususudur. Kiriş az çekilirse ok gitmez, fazla çekilirse de kiriş kopabilir. Yeri gelmişken belirtelim kemankeş olmak için çile çekmek gerekirdi Osmanlı’da. Yani iyi bir okçu olabilmek için çile adı verilen kirişle yüzlerce gün antrenman yapmak gerekirdi.

Bir okçunun en kıymetli eşyalarından biri de şüphesiz “sadak”tır. Sadak, okların taşındığı çanta benzeri eşyadır. Bele veya sırta takılan sadaklar kumaş veya deriden üretilmektedir. Okçunun sadaktan ok çekip yay takma biçimi ise tamamen kendine kalmış bir harekettir. Kimi belinden çeker oku, kimi sırtından...

Editör: Mehmet Çalışkan