Zeynep Demir

Modern zamanlarda her ne kadar insanoğlunun yaşam pratikleri değişmiş, kavrayış ve ifade kabiliyeti farklılaşmış olsa da hikâyeye olan ihtiyacı hiç bitmemiş, artarak devam etmiştir. Ömer Seyfettin hikâyeleri, o kadim anlatı geleneğinin ilk modern ürünleri olarak Türk edebiyatında ve düşünce hayatında yerini almıştır. Bugün Türkiye’de yediden yetmişe herkesin okuduğu, bildiği, sevdiği hikâyecidir Ömer Seyfettin. “Başını Vermeyen Şehit”, “Pembe İncili Kaftan”, “Kaşağı”, “Diyet”, “Falaka” ve “İlk Namaz” gibi hikâyelerinde hem Türkçenin gücünü ortaya koymuş hem de bir milleti millet yapan hususiyetleri tahkiye ederek nesillerin hafızasına kazımıştır.

Ömer Seyfettin, 11 Mart 1884 tarihinde Balıkesir’e bağlı Gönen kazasında dünyaya gelir. “And” hikâyesinin ilk cümlesi, “Ben Gönen’de doğdum.”dur. Bir ara babasının görevi nedeniyle Ayancık’ta yaşar. Annesi onun eğitimiyle özel olarak ilgilenir. 1900 yılında Edirne Askeri İdadisi’nden mezun olan Ömer Seyfettin, eğitimine İstanbul Mekteb-i Harbiye-i Şahane’de devam eder. Üçüncü sınıfta Balkanlarda çıkan iç karışıklık nedeniyle erken mezun edilip teğmen rütbesiyle Kuşadası Refit Taburu’nda göreve başlar. İzmir Jandarma Er Okulunda bir müddet öğretmenlik de yapan Ömer Seyfettin, İzmir’de geçireceği yıllar boyunca siyasi ve fikrî olarak kendi yolunu belirleyecektir.

1909’da Selanik’te 3. Ordu’ya tayin edilir. Bölgede, Meşrutiyet’in ilanını doğuran kaotik ortam hüküm sürmektedir. Manastır ve Yakorit başta olmak üzere pek çok köy ve kasabada vazife yapar. Burada şahit olacağı olaylar, Balkan çetecilerinin halka yaptığı zulüm, onu çok etkiler. Özellikle “Bomba” ve “Tuhaf Bir Zulüm” hikâyeleri, görev yaptığı yerlerde şahit olduğu, işittiği olaylarla örülmüştür.

Yazarlığa öğrencilik yıllarında başlayan Ömer Seyfettin, şiir, deneme ve hikâyeler yazmış, kimi yazı ve hikâyelerinde müstear isim kullanmıştır. Onun bugün kitaplaştırılan pek çok eseri, vefatından sonra arkadaşı Ali Canip Yöntem tarafından dergilerden toplanarak latinize edilen metinlerden oluşmaktadır. Askerliği süresince arkadaşları, onun her zaman yanında kitap valizi taşıdığını, Bulgar çetecilerin izini sürerken bile fırsat buldukça kitap okuduğunu aktarır. Arkadaşları onun fikir adamı olarak ülkeye daha büyük yarar sağlayacağını düşünerek, askerlikten ayrılıp öğretmen olmasını önerirler. Ömer Seyfettin istifa ederek Selanik’e yerleşir. Burada dilde sadeleşme hareketine öncülük eden Genç Kalemler dergisinde aktif rol alır. Fakat Ömer Seyfettin’in gönlü bir yandan da vatan diye atmaktadır. Balkanlarda çıkan karışıklığın ardından cepheye koşar. Osmanlı’nın Balkan cephesinde yaşadığı ağır yenilgi, Ömer Seyfettin’in kalbinde onulmaz bir yara açar.

Ömer Seyfettin inkıraz neslinin temsilcilerindendir. Batı’yla entelektüel zeminde karşılaşan münevverlerin yaşadığı krizden o da nasibini almıştır. Nesiller bir yandan Batı’nın sosyal ve bilimsel alanda elde ettiği başarıları anlamaya bir yandan da kendi medeniyet kodlarını bu yeni düzene uyarlamaya çalışmaktadır. Osmanlı aydını, fikrî karşılaşmayla mücadele ederken askerî alanda üst üste gelen mağlubiyetlerle iyice sarsılmış, etnik ayrılıkçı hareketlerin İmparatorluğu içten içe kemirdiğini, yok ettiğini görünce son kale olarak millî kimlik etrafında kenetlenmiştir. Tanzimat’tan beri süregelen bu defansif tutumun son temsilcilerinden biri olarak Ömer Seyfettin’in bütün düşünceleri, devletin bekası endişesiyle şekillenmiştir. Batı ile hesaplaşmasını hikâyelerinde aralıksız sürdürür. Zaman zaman sorgulayıcı, eleştirel, ironik bir dil kullanır. Avrupa’nın sömürgecilik ve kolonyal tutumunu sert bir dille kınar. Batı karşısında kendi değerlerinden şüphe duyan aydın tipiyle alay eder.

Savaş esnasında Yanya kuşatmasında esir düşen Ömer Seyfettin, bir yıl kadar esir hayatı yaşadıktan sonra 1913’te İstanbul’a döner. Yazıları, hikâyeleriyle, ayrıca Kabataş Sultanisi’nde öğretmenlik de yaparak memleketine hizmet etmeye devam eder. Hikâyelerinde genç nesillere millî düşünce ve yerli şuur aşılama gayretindedir. Nesiller arası çatışmaya dikkat çeker. Savunduğu görüşleri kurgusal metinler aracılığıyla kitlelere ulaştırır. Sadece siyasi meselelere odaklanmaz, toplumsal hastalıklarla da yakından ilgilenir. Kadın, gelenek ve modernleşme meselelerini ön yargısız şekilde irdeler.

Kalbi vatan sevgisiyle atan yazar, Balkan hezimetinin ardından 1. Dünya Savaşı sonrasında mütareke döneminde gözlerini hayata yummuştur. Uzun yıllar mücadele ettiği şeker hastalığı için yattığı hastanede kendisine uygulanan yanlış tedavi sonucu 36 yaşında vefat ettiğinde İstanbul açıklarında düşman zırhlıları vardır. Yaşamı boyunca istiklali ve istikbali için çalıştığı vatanın, içinde bulunduğu vahim duruma şahit olarak büyük bir üzüntü içinde dünyadan ayrılan Ömer Seyfettin, ardında onlarca hikâye, makale ve şiir bırakmakla kalmamış, dil hassasiyeti, akıcı üslubu ve hikâyelerindeki yerlilik vurgusuyla her ne kadar kendisi göremese de, İstiklal Harbi’yle bağımsızlığa kavuşacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin edebiyat ve düşünce ikliminde belirleyici bir role sahip olmuştur. Bugün hâlâ tazeliğini koruyan hikâyeleri, sadece güzel Türkçemizin imkân ve kabiliyetlerini, ifade gücünü göstermesi bakımından değil, ele aldığı meseleler itibarıyla zihinleri aydınlatması bakımından da önemli bir fonksiyon icra etmektedir.

Editör: Mehmet Çalışkan