Zeynep Demir

Onu görenler yakalayıp Hz. Peygamber’in (s.a.s.) huzuruna getiriyorlar. Küçük çocuk bir kusur işlediğini anlıyor, iki yanında iki adam, bir korku kaplıyor içini. Râfi b. Amr’ı yakalayanlar, Resulüllah’ın çocuk hakkında hüküm vermesini istiyorlar. Zira çocuk da olsa yaptığı şey suç. Bir başkasının malına zarar vermiş, ağaçları taşlamış. Hz. Peygamber ise onlar gibi acele etmiyor. Sakince dinliyor adamları. Sonra çocuğa dönüyor, yüzü mütebessim. Bakışları güven, sesi şefkat dolu. “Çocuğum, hurmaları neden taşlıyorsun?” diye soruyor. Onun müşfik tavrı Râfi’yi cesaretlendiriyor, az önceki korkusu büsbütün geçiyor. Râfi b. Amr, sadece yemek için cevabını verince Allah Resulü de karşısında boynu bükük mahcup bir hâlde bekleyen çocuğun başını okşuyor mübarek elleriyle ve “Hurmaları taşlama da altına düşenlerden ye.” buyuruyor. Ardından da “Allah’ım, onun karnını doyur.” diyerek niyazda bulunuyor. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85)

Hz. Peygamber (s.a.s.), çocuklar bir hata işlediğinde yahut yaramazlık yaptığında onları azarlamaz, neden böyle bir şey yaptıklarını sorup öğrenir ardından da onlara doğru yolu gösterirdi. Râfi b. Amr’ı da dinlemiş ve çocukça bir hevesle, sadece birkaç tane yemek için hurmaları taşladığını öğrenmişti. Davranışı hatalı olsa da onun ağaçlara zarar vermek gibi bir maksadı yoktu. Çocuğun niyetini öğrenmeye vesile olan ise Resul’ün yumuşak tavrıydı.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) çocuklarla kurduğu ilişki, şefkat ve merhametten örülmüştü. Öyle ki büyüklere saygı gösterilmesini isterken küçüklere de merhamet gösterilmesi gerektiğinin altını çizer, kendisi de yaşantısıyla bu konuda çevresine örnek olurdu. Kimi zaman aralarına karışıp onlarla oyunlar oynar kimi zaman yolunu gözleyen çocukları bineğine alıp onları gezdirirdi. Kendisine bir yiyecek ikram edildiğinde bulunduğu mecliste bir çocuk varsa önce ona yedirir, ardından kendisi yerdi. (Müslim, Hac, 474) O, çocuklara geleceğin yetişkinleri olarak bakardı. Fakat öyle zamanlarda yaşıyoruz ki nice yetişkin bir zamanlar kendilerinin de çocuk olduğunu unutuyor. Sanki hiç hata yapmamış, hiç erik ağacına tırmanmamış, bir uçurtmanın peşinden saatlerce koşmamış gibiler. O yana, bu yana koşuşturan, yaşamı düşe kalka öğrenecek olan çocukları anlamakta güçlük çekiyorlar. Çocuklardan yetişkin davranışları bekledikleri gibi büyüklerin dünyasının kendince şaşmaz kurallarını onlara dayatmaya başlıyorlar. Sözde, bunu eğitim adına yapıyorlar. Karşılarındaki minik yüreği dinlemiyor, onun bir kusurunu yahut hatasını gördükleri vakit peşin hükümlü davranıyorlar. O davranışın altında yatan nedenleri öğrenme ihtiyacı hissetmiyor, çoğu zaman çocuklara söz hakkı dahi tanımıyorlar. Bütün bunların yanı sıra çocuğa/çocuklarına müthiş bir değer, akıl almaz bir paye veriyorlar. Günlerini, haftalarını çocuklarına göre dizayn edip bu büyük fedakârlıklarının karşısında da çocuktan üstün başarılar bekliyorlar. Hayattaki tek gayeleri harika çocuklar yetiştirmek. Tecrübenin kimi zaman yanılgılar ve hatalar toplamı olduğunu akıldan çıkarıyorlar.

Dinlemedikleri için anlamayan, sadece birtakım ön kabullere göre hareket eden ebeveynlerin niyetleri halis fakat yöntemleri yanlış. Hâlbuki bazen bir çocuğun davranışının arkasında bambaşka nedenler, akla hayale gelmeyecek masum sebepler olabilir. Sadece derin bir nefes almak, ona kendini iyi ve güvende hissettirmek yeterli. Zira çocukların dili sadece ve sadece samimi bir dinleyici karşısında çözülüyor.

Kısa filmi de çekilen yaşanmış bir hikâyeyi taşıyalım sayfalarımıza. Doğum günü için babasından bir oda dolusu uçan balon isteyen çocuğun hikâyesi bu.  Babası oğlunun arzusunu gerçekleştirir ve odasını onlarca uçan balonla doldurur. Fakat sadece birkaç dakika sonra çocuk, uçan balonları evin bahçesinden havaya bırakır. Baba oğlunun bu davranışına anlam veremez. Üstelik masrafa girip hazırladığı balonlarla oynanmamıştır bile. Çocuğun yaptığı hiç de doğru değildir. Yine de öfkelenmeden niçin böyle yaptığını sorar ona. Çocuk, babasının bu samimi tavrı karşısında davranışının nedenlerini anlatır. O uçan balonların ucuna ekmek bağlamıştır, uzak diyarlarda açlıkla mücadele eden, çer çöpün içinden yiyecek bir lokma ekmek arayan kardeşlerini düşünerek. Televizyonda görmüştür onları ve üzülmüştür hâllerine. Saf ve çocukçadır yaptığı. Tıpkı kendi gibi. Çocuğa da bu saflık yakışmaz mı zaten.

Râfi b. Amr gibi biraz hurma yemeyi istemek ya da uzaklardaki kardeşine uçan balonla ekmek götürmek...

Editör: Mehmet Çalışkan