Hilal Koç Hancı

Ders çıkışında çocukları almaya gelen velilere yarın çocuklarla birlikte kursta iftar etmek istediğimizi söyledim. Onların da tıpkı çocuklar gibi bu durumu sevinçle karşılamaları beni mutlu etti. “Çok güzel olur Hocam, bizden ne istersen Allah’ın izniyle yaparız, çocuklar için hoş bir hatıra olur.” dediler.

Ben neler yapılabilir diye düşündüm, çocukların seveceği yemekleri hazırlamak lazımdı. Çok çeşit olmasına gerek yoktu, nihayetinde bir ibadetin önemli bir parçası olan iftar sofrasında israf edilmemesi gerektiği de çocukların hafızasında yerini almalıydı. Velileri, herhangi bir şey yapmaları konusunda zorda bırakmamak için “Sizden istediğim sadece çocuklarınızın o gün kursta olmalarına imkân sağlamanız, gerisini ben halledeceğim.” dedim. Bendeki rahatlık, kış dönemi öğrencilerimden birkaçının bana yardım edeceklerini bildirmelerindendi. Yoksa tek başıma yirmi çocuğa sofra hazırlayıp onların bir aksilik olmadan iftar edebilmelerini sağlamak oldukça zordu.

Bütün hazırlıklar Allah’ın izniyle tamamlandı. Bir öğrencim mercimek çorbası, diğeri pilav, iki öğrencim de köfte patates pişirdi. Ben sağlıklı içecekler içelim diye ısrar ettiğimden evde vişne kaynatıp suyunu hazırladım, isteyenler için de mis gibi ev yoğurdundan ayran. İftar yapacağımızı duyan bir teyzemiz de telefon etti, “Hocam ben yemek hazırlayamam ama para vereyim, kuzulara ne uygun görüyorsan sen alıver de ikram et.” dedi. Kabul ettim. Pideler, sular ve leziz dondurmalar da Ayşe Teyze’mizden oldu böylece.

Çocukların havanın sıcaklığına aldırış etmeden oruç tutmaya bu kadar hevesli olmaları beni ziyadesiyle memnun etti. Özellikle Rümeysa ve Hatice’yi anmadan geçmemeliyim. Maşallah bu iki kızım geçen sene sadece 2-3 gün fire vererek ramazanı oruçlu geçirmişler. Bu sene hedefleri ramazanın tamamını tutmak. Hâllerine bakılırsa hedeflerine ulaşmakta zorluk çekmeyecekler.

Dersimiz 16.00’da bitti. “Kızlar ikindi namazını kılalım, sonra ben akşam için hazırlık yapacağım, siz burada sohbet edip sizi yormayacak oyunlar oynayabilirsiniz.” diyerek onları mescide çağırdım. Kursun açıldığı günden beri namaz konusuna değindiğimiz için birçoğu namaz kılmayı öğrenmişti. Namaz kılmak için koşarak yanımda yer tutan öğrencim “zafer kazanmış kumandan” edasıyla diğerlerine bakıyordu. Namazı bitirip duamızı da yaptıktan sonra sınıfımızda sıraları birleştirip büyük bir sofra hazırladım. Sonrasında kızlarla büyük bir halka oluşturup oturduk. Neler düşündüklerini, günlerinin nasıl geçtiğini sordum. Orucun insan için nasıl bir tecrübe olduğunu, insana neler kattığını konuştuk. Derken iftar vakti yaklaştı.

“Ellerini yıkayan sofraya geçebilir.” dediğimde sofra şenlendi. Ellerimizi açtık, oruç tutanın iftar vakti edeceği dualar kabul olur, düsturunca dualarımızı ettik. Öyle masumdu ki duaları, kimisi bayramlık istedi, kimisi yeni bir oyuncak, kimi abisinin sınavı kazanmasını, kimisi Suriye’de savaşın bitmesini, babası için iş isteyen de oldu, annesi için sağlık da. Ben o an fark ettim ki yaşı kaç olursa olsun çocuklar evdeki gündemden haberdarlar ve bununla ilgili bir dosya zihinlerinde açık vaziyette.

Ezan sesini duymamızla birlikte birer hurma aldılar ellerine, sonra istisnasız hepsi lıkır lıkır sularını içtiler. “Allah kabul etsin.” dedim. Yemeklerini afiyetle yediler. Sofrayı hızlıca topladık. “İftardan sonra çok seveceğiniz bir tatlı olacak.” dediğimden sabırsızlıkla tatlı faslını beklediler. Namazı kılalım tatlılar da sonra, deyip mescitte topladım hepsini. Namazı kıldık, dualarımızı ettik. Buzdolabından getirdiğim dondurmaları görünce bir alkış koptu. Duyanlar “Bu kursta neler oluyor bu saatte?” demişlerdir kesin.

Veliler bir bir çocukları almaya geldiler, eskiden kalma kıymetli bir âdetimiz olduğu üzere çocuklara ufak birer hediye almıştım, “diş kirası” olarak. Çok sevindiler. Hepsi boynuma sarılarak sevinçle kurstan ayrıldılar.

Onları yolcu ederken çocukluğuma döndüm bir an. Ooruç tuttuğum günler, iftara yarım saat kala dedem çarşıdan gelir, beni omuzlarına alıp evin içinde “Orucunu bana sattın mı?”, “Sattım!”, “O zaman ben de aldım. Allah kabul etsin.” diyerek gezdirirdi. O günlerde bir paket bisküvi, bir tane çikolata ya da evin içinde bir tur gezme karşılığında sattığım oruçlar ve hissettiklerim çocukluğumun unutulmaz hatıralarındandı. Bu masum, temiz kalpli kızlarım da belki yıllar sonra bugün tuttukları orucu, yaptığımız iftarı yüzlerinde oluşacak tatlı bir tebessümle hatırlayacaklar.

Editör: Mehmet Çalışkan