Esma TÜRKSEVEN

Hazırlanan yönetmelik taslağına göre; yağ, doymuş yağ, şeker ve tuzda alınması gereken referans alım değerlerine ilişkin olarak, "trafik ışığı" modeliyle renkli etiketleme yapılacak. Yağ, doymuş yağ, şeker ve tuz yönünden "düşük" ürünlerde yeşil, "orta" ürünlerde açık sarı, "yüksek" ürünlerde kırmızı renkler kullanılacak. Taze meyve ve sebze etiketlerinde zorunlu bilgi olarak ürünün adı, çeşidi, menşe bilgisi, işlem görmüş ya da mumlanmış olması durumunda alerjen bilgisi ve gıda işletmecisine ait iletişim bilgileri yer alacak.

Osmanlı Sigortacıları: Derbentçiler

Anadolu ve Rumeli toprakları umumiyetle dağlıktır. Günümüzde bu durum yolcular için büyük engeller teşkil etmese de eskiden kervanların önü çok zaman dağlarla kesilirdi. Yollar, derbent adı verilen geçitlerle devam ederdi. Buralar, eşkıyalar için de en elverişli mekânlardı. Gerçi eşkıyalığın cezası çok ağırdı ama tedbiri elden bırakmamak lazım gelirdi. Selçuklular, bu tehlikeli derbentlerde, küçük karakollar şeklinde derbent teşkilâtı kurdu, Osmanlılar da bu teşkilatı devam ettirdi. Derbentler, etrafındaki mescit, dükkânlar ve han ile küçük bir kasaba hüviyetindeydi. Yakındaki köy halkından bazıları derbendi muhafazaya memur edilir, karşılığında da bazı vergilerden muaf tutulurdu. Derbentçiler sadece kendi derbentleri ile alakadar olur, bulundukları yeri terk edemez, gerekirse yolculara kılavuzluk hizmeti verirlerdi. Eğer bir derbentte yolcuların malı çalınırsa derbentçiler tazmin ederdi. Bu, bir nevi ticaret sigortasıydı ve XIV. asırda İtalya’da doğan sigortacılıktan çok daha eskiye dayanmaktaydı.

SOĞAN NEDEN GÖZ YAŞARTIR?

Doğrarken gözlerimizin yaşarmasının arkasındaki neden, soğanın mikroplar ve böceklere karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olan syn-propanethial-S-oksit adlı bir kimyasaldır. Soğan içerisindeki her bir hücrenin, allinaz olarak adlandırılan enzimlerle dolu kofulu vardır. Doğrama sırasında soğan hücreleri parçalanır ve allinazlar, soğan hücresinde bulunan amino asit sülfoksitleri, sülfenik asitlere dönüştürür. Daha sonra bu asitler de başka bir enzim tarafından syn-propanethial-S-oxite dönüştürülür. Sin-propanethial-S-oxit uçucu bir sülfür bileşiği olduğundan havaya kolayca yayılır. Korneada dokunma, sıcaklık ve ağrı algılamasından sorumlu olan daha büyük sinirlere bilgi aktaran sinirler bulunur. Oda sıcaklığında kolaylıkla buharlaşan syn-propanethial-S-oxit bu sinirleri uyararak merkezî sinir sistemine sinyal gönderirler. Bu sinyal, gözyaşı bezleri üzerindeki otonom sinir liflerine iletilir, gözleriniz yaşararak syn-propanethial-S-oxit seyreltilmeye çalışılır.

Bedenimizin dayanabileceği en yüksek tansiyon değeri

Tansiyon, kalbimizin, düzenli kan akışını sağlamak için atardamarların direncine karşı, atar damar duvarlarına uyguladığı kuvvettir. Tansiyon için ideal aralık 120/80 mm Hg’dir. Yapılan çalışmaya göre insan bedeninin dayanabileceği en yüksek tansiyon değeri 370/360 mm Hg olarak kaydedilmiştir. Ancak bu değerler hem profesyonel atletler üzerinde yapılan ölçümlerde elde edilmiş hem de özel koşullarda anlık olarak tespit edilmiştir.

Hayvanlar âleminde en yüksek tansiyon

Karada yaşayan memeliler arasında tansiyonu en yüksek hayvan zürafadır (normal şartlar altında 300 mm Hg). Bir insanı öldürecek yükseklikteki bu değer, zürafanın yaşama nedenidir. Eğer tansiyonları bu kadar yüksek olmasaydı boyunlarında yeterli

kan akışı sağlanamayacak dolayısıyla hızlı baş hareketleri gibi pek çok yeteneklerini

kaybedecek ve yırtıcılara

kolaylıkla yem olacaklardı.

Kintsugi Kintsukuroi

Kırılan bir seramiği onarmak neredeyse imkânsızdır. Oysa bu gelenek Japonya’da sanata dönüşmüş. "Kintsugi ve Kintsukuroi" ile kırılan porselenler ve seramikler estetik bir biçimde onarılabiliyor. “Kintsugi” altınla birleştirme, “kintsukuroi” ise altınla tamir anlamına geliyor. Sanatçılar, gümüş ya da platin tozlarıyla kaplayarak eserin kırıldıktan sonra dahi şık ve göz alıcı görünmesini sağlıyor. Japonya’da bu sanat büyük önem taşıyor, insanlar 25 dolara aldığı bir kupayı tamir etmek için 100 dolarlık bir kintsugi seti satın alabiliyor.

Yüzyıllar boyunca gelenekten sanata dönüşen bu eylemin altında ise “kusurlu güzellik” adlı Japon felsefesi gizli. XV. yüzyıla dayanan bu felsefeye göre, bir insan acı çekmiş ise bundan ders alır. Bu sebeple de artık önceki hâlinden çok daha güzel ve değerlidir.

Editör: Mehmet Çalışkan